Türkiye siyasetinin aktörlerinden HDP, kimi siyasi partilerce “devletin ve ülkenin bölünmez bütünlüğüne karşıt” olarak suçlu sandalyesinde sürekli oturtulurken, ülkemizi 2002 Kasım’ından bu yana yöneten AKP, 29.07.2008’de AYM tarafından “laiklik karşıtı eylemlerin odağı” olmaktan hüküm giymiş olan bir partidir. Bu suçlamalar ve yargı kararları ortada iken, Türkiye’de ortak yaşamanın gereğini mümkün kılmaktan söz edemeyiz. Bu hastalıklı durumdan kurtulmalıyız. Bunun için de, ortak yaşam ilkesini yaşama geçirmek için Cumhuriyetin değerlerine, Anayasa kurallarına saygı ve sahip çıkmak gerekmektedir.
Bitirirken dikkatinize Anayasanın “Türk Vatandaşlığı” başlıklı 66’ncı maddesindeki “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” tanımını sunarım. Yurttaşlık, bir devlete bağlı olması ve her yurttaşın “Türk” olarak tanımı yerine; Başlığın “T.C. Yurttaşlığı”, tanımın ise, “T.C. Devletine yurttaşlık bağı ile bağlı olan herkes T.C. yurttaşıdır” biçiminde olması gerektiğini düşünmekteyim. Tek başına bu bile, anlamsız ve boşa harcanan, çatışma yaratan bir anlaşmazlığı ortadan kaldırabilir ve daha akla yakınlık sağlanabilir.
Saygılarımla.
12.06.2020 – Fethiye
Prof.Dr. Mustafa Altıntaş”
“DÖVÜYORUZ, AĞLAMAYA İZİN VERMİYORUZ
Son yıllarda gündemden düşmeyen tartışma, Türkiye’de yaşayan Kürtlerin oyunu alarak Parlamentoya girmiş partilerin davranışlarıyla, ilişkileriyle, yaptıkları işbirlikleriyle, söylemleriyle vs. ve vs. ile ilgili tartışmalardır.
Bu makaleyi yazan kişi 14 göbek, Türk ve Müslüman bir aileden gelmedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin esenliği ve bütünlüğü için her türlü özveriyi yapmaya da hazırdır. Bu nedenle düşüncelerimin her zaman olduğu gibi saptırılarak yorum yapılmasını şimdiden kınıyorum.
Eski tartışmaları, parti kapatmaları ve tutuklamaları bir tarafa bırakıp, son seçimden bu yana olan olayları tarafsız bir gözle irdelemeye çalışalım. Bunu yaparken tüm saplantılarımızdan ve yerleştirilmiş güdümlemelerden bir an arınmaya çalışalım. Mars’tan gelen evrensel düşünen bir adam kimliği ile olaylara bakmaya çalışalım.
1. Şu anda Parlamentoda olan parti “HDP” kural olarak bu topraklarda yaşayan Kürtlerin oyları ile seçilmiş ve Parlamentoya girmiştir.
2. Kuruluşu ve seçime girişi güncel yasalara göre yapılmıştır.
3. Seçime girecek adayların özgeçmişi seçimden önce incelenmiş ve sakınca görülmemiştir.
4. PKK ve türevleri bu cumhuriyetin düşmanıdır ve Türkiye Cumhuriyeti’nin yasalarına göre bir terör örgütüdür.
5. Ancak bu terör örgütüne insani ve maddi yardım yapan kesim, açıkça HDP’ye oy veren kesimin içinden gelmektedir.
Siyasi söylemlerle bu ilişkiyi kınasanız ya da yasaklasanız bile bunun sosyolojik olarak büyük bir geçerliliği yoktur. Diyarbakır’da, dağdaki çocuğunu isteyen insanlar da, dağdaki insanlar da, teröre karşı savaşan Kürt kökenli insanlar da bu topluluğun içindedir. Dağa kaçırılmış deyip de yükümlülükten kurtulamayız; çocuklarının dağa kaçırılmasını önleyemeyen bir devletin sorumluluğu da unutulmamalıdır.
6. Yaklaşık 100 yıldır, dilini, ortak ülküsünü kardeşçe yaşamanın kültürünü öğretemeyen bir devletin önüne geleni suçlaması da doğru değildir. (1979’da Hakkâri’ye araştırma için gittiğimde bırakın TV’yi,Türkçe yayın yapan radyoları bile dinleyemiyorduk). Unutmamak gerekiyor ki yıllarca cezalandırmak istediğimiz memurlarımızı bu insanların bulunduğu illere sürdük. Sıradan adli olayları bile, jandarmanın etkin yöntemleri ile çözmeye çalıştık.
7. Bu terör örgütünün sınırdaş bir ülkenin içinde konuşlanmasına, yere göğe koymadığımız daha sonra cumhurbaşkanı olan bir başbakan döneminde “birkaç çapulcu diyerek” sessiz kaldık. Hatta komşumuz Irak içinde kendi ülkesinde ve dolaylı olarak da bizdeki ayrılıkçı eylemleri yıllardır sürdüren aynı kültürden gelen o bölgenin yöneticilerine T.C’nin kırmızı pasaportunu vererek, maddi olarak yardım ederek, palazlanmasına zemin hazırladık.
8. İçteki ve dıştaki terör örgütüne gözümüzün içine baka baka yardım eden ülkeleri stratejik ortağımız olarak ilan etmekten bir saniye geri kalmadık; üs verdik; bu yolda ölen askerlerine rahmet diledik.
9. Demokratik açılım söylemi ile 2002 yılında başlayan hoşgörülü davranışlar ile yaklaşık 15 sene boyunca bu bölgelerde cumhuriyetin temel değerlerinden uzaklaşarak ve tepki göstererek, farklı bir dil, kültür, ülkü geliştiren hatta farklı bir bayrağı kullanan gençliğin yetişmesine seyirci kaldık. Tabelalarda Türkçe adların, ikinci sırada yazılmasına seyirci kaldık. Hendek kazılmasına karşı çıkılmasını tamimlerle önledik; asayişi kendilerinin kontrol etmesini sıradan olaylar olarak gördük,
10. Birçok topluluk gibi, bu topluluğun da milli bütünlüğü bozmadan kendine göre bir dili, müziği, kültürü olduğunu; bunları kullanmasının da onların temel bir hakkı olduğunu yıllarca göz ardı ettik; ancak resmi dili öğrenmenin, cumhuriyetin değerlerine sahip çıkmanın bir zorunluluk değil, ortak yaşamanın bir gereği olduğunu ırkçı ve şövenistbir yaklaşımdan kurtularak anlatamadık; onlar da anlamadılar.
11. Yaşanan bu sürecin sonucu olarak son seçimde HDP 67 milletvekili ile meclise girdi. Hatta Türkçülük söylemi ile yola çıkmış MHP bile bu seçimde sadece 49 milletvekili çıkarabilmişti. Yani neresinden bakarsınız bakın bu ülkenin vatandaşlarından 10-12 milyonu açıkça ben kürdüm diyor ve oyunu HDP’ye veriyor. Her ne kadar ben Türküm deyip de HDP’ye oy verenler varsa da, Kürtlerin bir kısmı da ümmet kültürü nedeniyle HDP’nin dışındaki önemli bir partiye oyunu veriyor.
12. HDP, PKK’yı açıkça kınadığında bu güne kadar kısmen de olsa PKK’ya destek olmuş büyük bir oy potansiyelini yitirip, yüzde 10 barajını aşamayarak yolda kalacağını biliyor. 1980 Anayasasında seçim yasası hazırlanırken sol eğilimli partilerin ve Kürt kökenli partilerin yüzde 10 barajını aşamayarak bu partilerin meclise girmesini önleme öngörülmüştü. Biz, bu partiden ipi boğazına geçirmesini talep ediyoruz. Bana oy verdiğinde Kürt kardeşim diyorum; vermediğinde de terörist olarak damgalıyorum.
13. Terör örgütünün yok edilmesinin ve kınanmasının bedeli ne olursa olsun yapılmalıdır; ancak bunu tümüyle HDP’den beklemek biraz saflık olur. Bunun yasal dayatmalar ile çözülemeyeceğini, sosyolojik bir yaklaşım ve bunun için öncelikle ırkçı ve dinsel söylemlerden arınmak gerektiğini öğrenmemekte direndik.
14. Son zamanlarda yapılan tartışmalara bakıyoruz; ürküyoruz. Ekrana çıkan bir grup insan, diğerine sen HDP ile işbirliği yaptın, kol kola girdin, sempatiyle baktın diye karşısındakini suçluyor; hatta onu vatan haini olarak ilan ediyor. Yerel yönetim seçimlerinde HDP bir ilden aday göstermemiş ise ve o ilde A partisi beklentinin dışında kazanmış ise suçlama hazır: “Sen HDP’nin yani Kürtlerin oyunu alarak bu seçimi kazandın”. “Sen onlarla iş birliği yaptın; sen bir hainsin; sen terör yanlısın deniyor. İyi de örneğin İstanbul’da olduğu söylenen 2.5 milyon insan bu durumda kime oy verecek? Akşam sabah kendine söven, vatan haini ilan eden partilere mi oy verecek? Birisi bunun yanıtını vermesi lazım. Türkiye genelinde 8-10 milyon oyu (yaklaşık bir rakamla 15 milyon insanı) yok mu saymalıyız; oy vermelerini mi engellemeliyiz; ya da bizim dediğimize mi oy vermelerini talep etmeliyiz?
(Devam Edecek)

