Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

ADD KURUCU ÜYESİ Prof. Dr. Mustafa ALTINTAŞ: ADALET VE HUKUK DEVLETİNE BİR KEZ DAHA SALDIRI -2

Dünyayı ve ülkemizin ayağa
Dünyayı ve ülkemizin ayağa kalkmasına neden olan kararı olumlayan, destek veren, davada müşteki olarak yar alan yurttaş RTE’nin değerlendirmesi kimseyi şaşırtmazdı. Ancak, Cumhurbaşkanı RTE’nin, müşteki yurttaş tavrını sergilemesi, tartışmaları daha da alevlendirdi.
Bunun nedenlerinden ilki, Cumhurbaşkanı yeminidir. Yeminde Cumhurbaşkanı RTE, Türk Ulusu ve Tarih huzurunda, namus ve onurunu tanık göstererek, görevini şu sınırlar içerisinde yapacağı sözünü vermektedir: “…Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılâplarına ve lâik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalış(acağım)”(AY. Md. 103)
Anayasanın, Mahkemelerin bağımsızlığını düzenleyen 138. Maddesinin 2. paragrafında “Hiçbir organ, makam, merci, veya kişi yargı yetkisinin kullanılmasında mahkeme ve hakimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez ve telkinde bulunamaz”;
3. paragrafında “Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde  yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunamaz” hükümleri yer almaktadır.
İlk Mahkemesince verilen ve dünyayı ayağa kaldıran Gezi Davası sürmektedir. 2/3 oyla varılan karar, önce Bölge Mahkemesinde ve sonrasında ise Yargıtay’da, yeniden yargılanacaktır. Bu nedenle, Anayasanın 103. ve 138. maddeleri yürürlülükte ve geçerli ise, özellikle başta Cumhurbaşkanı, susması gerekenlerin ilk sırasında yer almaktadır. Oysa ki, Cumhurbaşkanı (müşteki sıfatı ile değil), kararı olumlayan ve destekleyenlerin ilk sırasına geçmiş bulunmaktadır. Çünkü, ortada “kesinleşmiş bir yargı kararı yoktur” ve bu nedenle de sanıklar henüz “masumiyet karinesinin” koruması altındadırlar.
Bunlar yetmezmiş gibi, bir de araya Devlet Memuru, Gaziantep Valisi Davut Gül girdi: “Devlet yarına bırakır, yanına bırakmaz” dedi.
Böyle bir twit, benim aklıma ‘Bay Valinin Fetö Çeteciliğinden aklananlardan yada 17-25 Aralık 2013’deki yağma ve talandan pay kaptığı ileri sürülen ve görevden alınan 4 bakanı mı anımsatıyor ?’ geldi.
Aman, C. Başkanı da benim gibi anlamasın. Uşak Valisi’nin başına gelenler o’nun da başına gelebilir.
Sonuç olarak bu dava ve verilen kararlar;
– İnsan hakları için çalışanların,
– Doğa, hakları, börtü-böcek hakları, solumakta olduğumuz temiz hava hakları,
– Korkusuz yaşama hakkını savunanların
yok edilmesini amaçlıyor.
Bu dava, tıpkı “Kumpas Davaları” gibi, siyasi güdümlü, Türkiye’de de, tüm dünyada da adalete ve insan hakları savunusuna inanan herkese yönelik yıkıcı bir darbedir ve toplum, adına yapılan bu darbeyi yok etmek sorumluluğunu taşımaktadır. Yoksa kimsenin soluk alması mümkün olmayacaktır.
Siyasal partiler, yukarıda sıraladığım nedenlerden, kesinleşmeyi beklemeden zindana tıkılan bu yiğit insanları, ilk seçimde aday olarak listelerine almalıdırlar. Bırakın YSK da, 13. ACM’nin yaptığı yasa ve hukuk dışılığın bir başka faili olsun.
Son söz, içinde yer aldığım ‘Ulus’ adına verilen bu kararı ret ediyorum ve suç ortağı olmadığımı yüksek sesle haykırıyorum…