Gezi Parkı davasında kararlar 25 Nisan 2022’de açıklandı.
Vicdanların kanamasına neden olan karar üzerine, neredeyse dünya ayağa kalktı.
Mahkeme heyeti Osman Kavala’nın TCK 312 madde uyarınca “cebir ve şiddet kullanarak T.C. Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına, takdiri indirime yer olmadığına, “casusluk” suçlamasından beraatine ve tahliyesine” karar verdi.
Mahkeme, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi’nin ise, “TCK 312 maddesindeki yardım suçlamasından 18’er yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve tutuklanmalarına karar verdi.Bu tarihi ve bu tarihte özgürlüklerinden yoksun kılınan insanları bir yerlere yazın ve unutmayın.
Çünkü bu karar, bizlerin oluşturduğu “Türk Ulusu Adına” verildi. Böyle bir karara isyan etmemek, bu karardan kaynaklı suça ortaklık etmektir.
Ve bu karardan sonra, 18 yıla mahkum edilmişlerden Tayfun Kahraman’ın kızı Vera ile vedalaşmasını belleklerinize kazıyın ve bunu unutmayın ve unutturmayın.
Tek başına Tayfun ile Vera’nın vedalaşması, emir-komuta zinciri içinde güdülü ve yanlı karar verenlerin ne kadar acımasız, vicdanları kanatan kararlara imza atmalarının tek örneği değildir.
12 Eylül 2010’daki Anayasadaki değişiklik ile, önce yargı yansızlık ve bağımsız yargının çökertilmesi sonrasındaki, TSKda Fetöcülerin önünü açmak amaçlı, TSK komuta kademelerine karşı açılan savaşın neden olduğu dramları ve acıları hep birlikte yaşadık.
Bu kumpas/düzmece yargılamalarda, Zekeriye Öz ile dayanışma içinde olan zamanın Başbakanı, günümüzün C. Başkanı, kendisini davalarının savcısı olarak duyurmuştu. Bu davada ise, “müşteki” olarak yer almış bulunmaktadır. Bakalım, İstanbul 13. ACM’nin verdiği acımasız ve hukuksuz karardan pişmanlık ve özür duyurusu ne zaman gerçekleşecektir?
Kızı Vera ile vedalaşması vicdanları kanatan Tayfun Kahraman, son sözünde şunları söylemekte: “Sözün bittiği yerdeyiz. Olmayan suç üzerine yargılanıyoruz. Gezi hala İstanbulluların hizmetinde, Taksim’de yerini koruyor. Belki de İstanbul’da elde ettiğimiz tek kazanım budur. Savunma hakkımızı bile kullanamadığımız bir sürecin içinden geçtik. Biz aslında muhalif olmaktan dolayı yargılanıyoruz. Asıl yargılanma nedenimiz siyasal iktidara muhalif olmaktır. Yasal olarak ortada suç unsuru olmadığını bizler beyanlarımızda açık şekilde ortaya koyduk. Hala daha burada sizin karşınızdayız ve sizin vicdanınıza seslenmek istiyoruz. Sizden beklentimiz talimatla yürüyen bu davayı reddetmeniz”.
Bu acımasızlığın görüntülerini paylaşan İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat, kararı “Gezi’de milyonlarca insanın ayağa kalkıp her türlü toplumsal baskıya ettiği itirazın tüm ağırlığı bugün bu küçücük kuzunun omzuna yüklendi” diye değerlendirdi.
Yaşarsak, bu küçük Vera kuzusunun omzuna yüklenen bu ağırlığın altında kimler kalacak..!
Yargılayan 13. ACM’de üç yargıçtan birinin siyasal kimliği ve davanın bir numaralı yakınıcısı(zarar görüneni) olan AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanı Sekreterler Kurulu(bunu C. Başkanı Kabinesi diye de okuyabilirsiniz) Başkanı ile örtüşmesidir. En sıradan bir disiplin soruşturmasında yada kurul toplantılarında, sorun ve konu ile en küçük bir ilintisi olanın, bu türden görüşmelere katılma, söz ve oy hakkının olmazlığı gerçeği ortada iken, önemli ve tartışmalı bir davada yargıç olarak görev yapanın aynı zamanda müşteki ile birlikteliği, yargılamayı ve kararı baştan sakatlamaktadır. Burada eğer yargıç, eğer müştekilerden biri adına orada bulunma yerine, Türk Ulusu Adına karar vermesi gereken yargıç konumunda olsa idi, en yalınından dosyadan çekilmesi gerekirdi.
Bu gereğin altını çizenlerden birisi de, Gezi’nin savunulmasında C. Başkanı Gül olmuş ve bu eylemleri olumladıklarını belirtmiştir.
Üç yargıçtan ikincisi Kürşad Bektaş ise, karara katılmayarak, sanıkların aklanmasını ve salıverilmesini istemiştir. Yargıç Bektaş karşı oy gerekçesinde; “karara gerekçe kılınan dinleme kayıtlarının yasaya ve hukuka aykırı olduğunu, bunların aynı zamanda Yargıtay içtihatlarına göer yasak kanıt olduğunu, bu nedenle hükme temel gerekçe olarak alınamayacağını, bu gerçek göz ardı edilse bile, tek başına dinleme katırlarının atılı suçlardan mahkumiyetlerine yeter, her türlü kuşkudan uzak,somut,kesin ve inandırıcı başkaca kanıt bulunmadığını” belirtmiştir.
Dosyanın tek inceleyicisi, adalet terazisinde tartıcısı olduğunu ortaya koyan Yargıç Bektaş’ın tek başına bu karşı oy gerekçesi, ulus adına, onlara vekaleten karar vericilerinin günümüzdeki fotografını ortaya koymaktadır.
(Devam Edecek)

