Yazının başlığından yola çıkarak, nerden çıktı bu dedim kendi kendi kendime!
Yazılarımda garip bir durum vardır her zaman.
Belkide dünyadaki tek örnek benim.
Şahsına münhasır bir adam olmakla kendi kendine övünmenin gururunu yaşarım.
Dünyada tekim farklıyım.
Yaşam enerjimi aldıktan, kendimi övdükten ve bu vesile yola çıktıktan sonra konuya giriş yapabilirim sanırım.
Yazmak için yazmadığım, kendimde bulduklarımı, önüme düşürdüklerimi, heybemdekileri kendimle paylaştığım gerçeğini sizinle paylaşmak isterim.
Yazılarım hep başlıktan türemedir.
Yazacağım her yazının önce başlığı gelir aklıma, sonrasıda açılan kapıdan içeri girmektir.
Girmeyi becerirsin yada kapının dışında, içerdekileri merak eder, sadece kapıyı seyreden bir varlık olarak yaşamsal faaliyetlerine devam eder durursun.
Haddinden fazla soğuk ve yağmur sepelemeli bir Mersin gününde düştüğüm yolda geldi aklıma bu başlık.
Küçükken ne güzel okula giderdik değil mi?
Ağzımız yumurta kokarken, burnumuz hafif soğukta bile kıpkırmızı, o yaşlarda sevdiğimiz kızı görünce biranda akası gelen sümüğümüz ve peçete bulamayışımızdan sildiğimiz, belli bir tarih sonra kelimenin tam anlamıyla pırçarmaya başlayan kırmızı kazağımızın sağ kolunun manşeti.
Okuma azmi, biryerler denilen herkesin dilinde olan ama biz çocukların asla bilmediği, fikir sahibi olamadığı, kültür ve maddi açıdan göremediği şeye ulaşak için debelenip durduğumuz,
evimizi sadece ana, baba, yemek ve barınmadan ziyade sıcacık sobanın çatırtılı sesinden dolayı istediğimiz zamanlardı.
Okula gitmeyi çok isterdik, okula gitmeyi çok severdi o zamanın çocukları.
Ucunda gelecek vardı, ucunda bizleri rahat ettiremeyen, dilediğince yaşatamayan, hayalleri hep kirli avuç içlerinde saklı kalmış bir babanın gerçekleştiremediği hayallerine ulaşmak, umutlarını yeşertmek için bir kurtuluş gayesi olarak görülürdü
çünkü.
Zamane çocukları sevmiyormuş okula gitmeyi.
Kim söyledi?
Okula giden çocuklar.
Yaşamaya, hayata tutunmaya çalışan gelecekte bir yerlerde olmaya çalışan çocuklar söyledi. Yazılmış bir kitap, çekilmiş bir video, sokakta sohbet ederek yürüyen iki çocuk söyledi.
Her neyse söyledi de söyledi birileri.
“Pekala çocuklar okula gitmeyi neden sevmiyor artık?”
Çocukların okuldan nefret etmelerinin birçok farklı nedeni vardır. Pek çok çocuk okulu sevmez çünkü bütün gün ne yapacaklarının söylenmesinden hoşlanmazlar.
O zaman birincil bakıcılarına çok bağlı olan çocuklar var…
Çocuklar konul
arı zor bulduklarında, sınıfta genellikle endişeli ve gergin hissederler.
Öğrenciler n
eden okula gitmek istemiyor?
Çocukların okula gitmek istememe nedenleri fa
rklıdır. Yaygın bir neden, yüksek okul kaygısı oranlarıdır . İsteksizlik, çocuklar hastalık günlerinde veya tatillerde çıktıktan sonra daha kötü olma eğilimindedir.
Çünkü ok
uldan kaçtıktan veya birkaç gün ara verdikten sonra geri dönmekte zorlanırlar.
İstanbul Aydın Üniversitesi Yükseköğretim Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin gerçekleştirdiği bir araştırma, eğitimle ilgili endişe verici bir sonuca ulaştı.
Ve gerçekleştirdiği bir araştırma, eğitimle ilgili endişe verici bir sonuca ulaştı.
Araştırmaya göre, öğrencilerin üçte birinin okulu hiç sevmediği, neredeyse okuldan nefret ettiği ve “gereksiz” gördüğü ortaya çıktı.
İAÜ YUAM Müdürü Doç. Dr. Yılmaz Soysal liderliğinde, Doç. Dr. Somayyeh Soysal ve Doktorant Şeyma Dağ tarafından, ilkokuldan lise son sınıfa kadar olan düzeydeki toplam bin 782 öğrenci üzerinde gerçekleştirilen araştırma sonuçlarına göre, en az üç çocuktan biri okulu kontrol ve disipline etme merkezi ya da güvenilir olmayan ve gereksiz bir yer olarak görüyor.
“SONUÇLAR ÇOK DÜŞÜNDÜRÜCÜ!”
Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan İAÜ YUAM Müdürü Doç. Dr. Yılmaz Soysal, “Söz konusu araştırmada ortaya çıkan oranlar bizi hem çok üzdü hem de fevkalade düşündürüp endişelendirdi. Her ne kadar katılımcıların önemli bir kısmı okul için güzel şeyler söylese de her üç öğrenciden birinin okuldan nefret derecesinde hoşlanmaması çok acı. Üstelik bu oranlar öğrencinin cinsiyetine göre de değişmiyor. Kız öğrenci katılımcıların da erkeklerin de üçte biri okulla ilgili oldukça olumsuz ifadeler kullanıyorlar. Her iki cinsiyette de okulu bilginin merkezi ya da öğrenmenin gerçekleştiği bir yer olarak görenler maalesef çok az” diye konuştu.
“OKUL TÜRÜNE GÖRE OKULA OLAN ALGI DEĞİŞİYOR”
Doç. Dr. Soysal bu yorumların okul türüne göre değiştiğini açıkladı.
Soysal, “Buna göre ilkokul, ortaokul, Meslek Liseleri ve Spor Liselerinde okuyan
öğrencilerin, İmam-Hatip, Anadolu Liseleri ve Fen Liselerinde okuyan öğrencilere göre, okulla ilgili yorumları oldukça olumlu. Seviye olarak ise ilkokul öğrencilerinin tamamına yakını okulu olumlu olarak yorumluyor. Ancak ortaokullarda okuyan her üç öğrenciden biri, Spor Liselerinde okuyan her dört öğrenciden biri ve Meslek Liselerinde okuyan her iki öğrenciden biri, İmam Hatip Liselerinde, Anadolu ve Fen Liselerinde okuyan öğrencilerin ise yarısından fazlası, okulla ilgili olumsuz bir algı ve deneyime sahip” dedi.