Keşan Müftüsü’nün, “Noel denilen şahsiyet eğer düzgün biri olsaydı, eve kapıdan girerdi, pencere veya bacadan girmezdi.” sözlerinin hemen altında yapılan toplumsal linç eleştirilerine rastlıyorum.
İlk başlarda kahkahamı atarak katıla katıla gülüyorum…
Müftümüzün Noel Baba yerine Noel’i özne yapmasına ve bacanın yanında pencereyi de ilave etmesine…
Ancak müftümüze katılmamak da elde değil…
Toplumsal bir yozlaşma içinde değil miyiz..(?)
Noel ile yılbaşı kutlamalarının birbirine karıştırıldığı durumlar…
Hristiyanlar, Noel’i 25 Aralık tarihinde peygamberlerinin doğuşunun bayramı olarak kutlarlar…
Yılbaşı ise, koca bir senenin bitip, yeni yılın gelmesidir…
Hatta bazı efsaneye göre eski Türklerde, kışın soğuk ve ayaz havalarda aç ve yoksul insanlara, kimsesizlere yardım eden Ayaz Han olarak bilinen Türklerin atasının, Noel baba ile özdeştirildiğini iddia edenler de vardır…
Ayaz Ata;
Türk, Orta Asya ve Altay mitolojisinde soğuğun Tanrı’sı olarak bilinmektedir…
Türklerin, yılbaşı bayramı olarak ‘Nardugan Bayramı’nı (Yeniden Doğuş) kutladıkları rivayet edilir…
İslamiyet’ten önce yaşayan Türklerde, ‘Akçam’ denilen ağaca ‘Hayat Ağacı’ dediklerini ve ona dilekleri eşliğinde nesneler bıraktıkları rivayet olunur…
Bu ağaç, gündüz süresinin gece süresini geçtiği 22 Aralık gününü yani aydınlığı temsil eder…
Çünkü gece yani karanlık istenmeyen durumdur…
Sonuç itibariyle kültürlerin birbirine karıştığı veya kendilerine mal edildiği bir durum aşikardır.
Müftümüze gelince, haksız da sayılmaz…
Sembolik de olsa ne işi var Noel Baba’nın bacadan düşmesine…
Gecenin bir yarısı ödünüz patlamaz mı..(?)
Adam gibi kapımızı çalsın..!
Ve misafirperverliğimizi görsün..!
Babalar, bacadan ve camdan girmezler, kapıdan girerler…
Dedikten sonra, aslında Noel Baba, kendisini değil de hediyesini bacadan atmıyor muydu..(?)
Çok önemli toplumsal bir mesele(!)

