Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

SOHBET KÖŞESİ: İSLAM’IN KADINLARA VERDİĞİ ÖNEM İLE İLGİLİ BİLGİ VERİR MİSİNİZ?

Adana’dan Bayan Asiye Yılmaz

Adana’dan Bayan Asiye Yılmaz soruyor:
‘’…Son yıllarda erkeklerle kadınlar arasında meydana gelen eşitsizlikleri görünce kadınlığımdan utanıyorum.
Erkekler kadınları reklam aracı olarak kullanıyor.
Biz kadınlar galiba değerimizi ve haklarımızı bilemiyoruz.
Tarihte erkeğinin yanı başında olan pek çok Türk kadının öykülerini okuyorz.
İslamiyet’in kadın hakları konusundaki görüşü nedir?
Eski medeniyetleri kuran ülkelerden Yunanistan, Roma, Çin ve Hindistan’daki kadın anlayışı ile İslâm’ın kadın anlayışı arasında görüş farkı var mıdır?
İlahi dinlerden Yahudilik ve Hristiyan’lık inanışı ile İslam’ın anlayışını mukayese eder misiniz?
İslam’da kadının önemi nasıldır? ‘’
Sayın Asiye hanımın gazetemizde cevaplandırılmak üzere İnternet mail adresime gönderdiği soru bu…
Kadın hakları konusunda İslam’ın ortaya koyduğu prensipler hiçbir sistemin ulaşamayacağı kadar yüce, açık ve nettir.
İslam anlayışına göre; Aile cemiyetin, kadın da ailenin temelidir.
Bu sebeple İslamiyet’te kadına büyük önem verilmiş, ona şahsiyet kazandırılmıştır.
İslamiyet’ten önceki cemiyetlerde kadın daima horlanmış, kadına aşağılık bir mahlûk gibi bakılmıştı.
Tarihi gelişim içinde eski devletlerin kadına bakış açısını incelediğimiz zaman İslam’ın getirdiği prensiplerin değeri daha iyi anlaşılacaktır.
Eski Yunan’da Kadın, şeytanın amelinden meydana gelmiş adi bir varlık olarak değerlendirilmişti.
Eski Çin’de kadın insan bile sayılmamış, kadınlara isim bile verilmemiş, 1, 2, 3 diye rakamlarla adlandırılmıştı.
Eski Roma’da kadın, haysiyeti ve şahsiyeti olmayan, necis, pis bir yaratık olarak nitelendirilmişti.
Eski Hind anlayışına göre kadın o kadar değersiz kabul edilmişti ki; Onların anlayışına göre veba, ölüm, yılan, zehir, ateş ve cehennem kadından daha hayırlı sayılmıştı.
On birinci yüzyıla kadar “İngiltere”de kocalar eşlerini satabiliyorlardı. İngilizlere göre kadın murdar bir mahlûk sayıldığından İncil’e el sürmesi yasaktı. Kadınlar vatandaş olarak bile kabul edilmezler, onlara mülkiyet hakkı tanınmazdı.
Eski Fransa’da kadının insandan sayılıp sayılamayacağı uzun yüzyıllar tartışılmış, sonunda kadının da insan olduğuna, ancak onun erkeğe hizmet için yaratıldığına karar verilmişti. Kadının çocuklar ve delilerle aynı kefeye konulması anlayışı Fransa’da son yüzyıllara kadar devam etmiştir.
Yahudi Hukuku’nda kadın insanı aldatıp kötülüğe sevk ettiğinden mel’un bir varlık olarak kabul edilmişti.
Hıristiyan Hukuku’nda kadın şeytanın kapısı, İblis’in silahı, fitnenin en büyük sebebi olarak kabul edilmişti.
İlk defa İslamiyet kadına “İNSAN” olarak değer vermiş, ona “mülkiyet”,“miras”, “eşitlik”, “öğrenme” hakkı tanımıştır.
İslamiyet’in getirdiği tabii haklardan faydalanmada kadın erkek ayırımı yapılmamıştır.
Dini açıdan mükellefiyet ve sorumluluk; dünyevi açıdan suç işleme, suç ve saldırılara karşı korunmada kadın-erkek arasında tam bir eşitlik getirilmiştir.
İslamiyet’te kadın artık utanılacak bir yaratık değil, “eşref-i mahlukât = yaratılmışların en şereflisi” olmaya namzet bir varlıktır.
Nitekim yüce İslam dinine ilk inanan da, Allah yolunda canını feda eden ilk Müslüman şehit de kadındır.
İslam’ın ilk dönemlerinde Müslüman olmayanlar yıllar yılı devam eden anlayışları gereğince yeni doğan kız çocuklarını diri-diri kumlara gömmeye devam ediyor, anne babalar bundan hiç üzüntü duymuyorlardı.
Cenâb-ı Hak kız çocuğu istemeyenleri şöyle uyarmıştır:
“Onlardan birine bir kızı doğduğu müjdelendiğinde üzülür ve yüzü simsiyah kesilir. Bak hükmedegeldikleri bu şey ne kötüdür:” (Nahl suresi ayet: 58, 59).
Peygamberimiz (SAV) in : “Kim iki kız çocuğunu erginliğe erişinceye kadar besleyip büyütürse, kıyamet gününde ikimiz onunla beraber olacağız.” müjdesi İslâmiyet’in kadınlara verdiği değeri göstermektedir.
Kuran-ı Kerim’de iki büyük sureye “Meryem” ve “Nisa” adı verilmesi bunun ispatıdır.
İslamiyet’e göre kadın ANNE’dir. Cennet onun ayakları altında, onun rızasındadır.
“Anne insanlar içerisinde ihsan ve ikrama en layık olandır.”
İslamiyet’te kadın EŞ’tir. Zorluklara göğüs geren, sıkıntıları gideren, karanlıkları ağartan güneştir.
Kadın, yuvanın temel direğidir.
Cenâb-u Allah : “Mü’min erkekler ve kadınlar(aile içerisinde) birbirlerinin velileridirler.”buyuruyor. (Tevbe suresi. Ayet: 7I)
Başka bir Ayet-i Kerimede : “Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır.”buyruluyor.(Bakara suresi. Ayet:228).
Bu haklar karşılıklı sevgi, saygı ve birbirlerinin haklarına riayettir.
Peygamberimiz : “Kocası kendisinden razı olduğu halde ölen her kadın cennettedir.” buyuruyor.
Başka bir Hadis-i Şerifte de:“Sırçalar kadar ince ve nazik olan kadınlara ihtimam ve dikkat gösteriniz!”buyruluyor.
Peygamberimiz, Veda hutbesinde bütün insanlara şu vasiyeti bırakmıştır:
“Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim.
Siz kadınları Allah’ın emaneti olarak aldınız. Onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz.
Sizin kadınlar üzerinde haklarınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır.”
İşte bu anlayış: Kadını istenildiği gibi tasarruf edilmekten, lanetlenmekten ve sorunuzda bahsettiğiniz gibi reklam aracı olarak kullanılmaktan kurtarmış ANNE olmuş kutsallaşmış, “EŞ” olmuş, eşitlik ve değer kazanmıştır.
İslamiyet’in “kadın hakları” konusunda getirdiği gerçek değer beşeri sistemlerin hala ulaşamadıkları bir yüce seviyedir.
Aile içinde kadın: Çocuklarını yetiştiren anne, ailenin iffetini koruyan eş’tir.
Ailenin reisi erkektir. Ailenin geçimini temin etmek erkeğin vazifesidir.
Erkek kadının şahsi mülkiyeti üzerinde tasarruf hakkına sahiptir.
Ailenin geçimi erkek üzerinde olduğu için, kadın aile içinde hiç bir mali mükellefiyet yüklenmek zorunda değildir.
Kadın, erkeğin tuttuğu evde oturmak zorundadır. Başka bir deyişle erkek eşinin rahat etmesi için ev sahibi olmak veya onun rahat yaşayabileceği bir ev tutmak zorundadır.
Kocasının izni olmadan bir işte çalışamaz. Kocası eşini zorla bir işte çalıştırmaya zorlayamaz.
Çocukların tahsilinde ve mesleğe yönlendirilmesinde babanın reyi tercih edilir.
İslamiyet’te kadının kocası, kocanın da karısı üzerindeki hakları vardır.
Kadının kocası üzerindeki hakları: Helal rızıkla kadının maddi ihtiyaçlarını karşılamak, ona şefkat göstermek, onu himaye etmek, lüzumsuz yere dövmemek, eziyet etmemek, dini vazifelerini öğretmek, ona karşı kötü zan beslememek, her şeyi açıkça konuşmak, karısının sırlarını ifşa etmemek, onun iffetini, namusunu, şahsiyetini korumak şeklinde özetlenebilir.
Kocanın karısı üzerindeki haklan ise; Kocasının meşru isteklerini karşılamak, gücünün yettiği kadar ev hizmetlerini yapmak, kocasının malını, çocuklarını, aile şerefini korumak, kocasının en yakın yardımcısı olarak, aile müessesesinin devamına yardımcı olmaktır.
Bugün erkeklerimize olduğu kadar kadınlarımıza düşen pek çok görevler vardır.
Müslüman Türk kadını bu görevlerin ne olduğunu iyi bilmeli ve sorunuzda bahsettiğiniz kadınlarımızın kızlarımızın reklam aracı olmaktan kurtarılmasını sağlamalıdır.
Kadınlarımız ve kızlarımız: Anadolu’da yaşadıkları köyün erkekleri savaşa gittikleri zaman silahlarını kuşanıp köylerini koruyan kadınlar topluluğu,dünyanın ilk kadın örgütü olan (Bacıyan-ı Rûm = Anadolu bacıları ) örgütünü kurarak Ahiliğin kurucusu eşi Ahi Evran’la omuz omuza ekonomik ve sosyal hayatta ülkesi için çalışan, Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasında büyük rol oynayan Fatma Bacı’ların mücadelesinden örnek almalıdır.
Kadınlarımız ve kızlarımız; Kurtuluş Savaşındaki Halide onbaşının,Çanakkale cephesindeki Nezahat onbaşının, Cepheye mermi taşıyan Şerife bacının, Balkan savaşındaki Kara Fatma’nın, kurtuluş savaşında erkek kılığına girerek çarpışmalara katılan Halime Çavuşların torunları olarak Türklüğün ve İslamlığın kendilerine sunduğu değerlerini bilmeli, onurlarını korumalıdır.
Kadınlarımız ve kızlarımız; 93 harbi olarak anılan 1877 – 1878 Osmanlı-Rus savaşı sırasında Erzurum’daki Aziziye Tabyasının savunması için eşi askerde iken kollarında şehit verdiği ağabeyini ve 3 aylık bebeğini emzirip bırakarak Aziziye tabyasının düşman eline geçmemesi için koşan 20 yaşındaki gelin Nene Hatun’ların kahramanlıklarından örnek almalı, ülkemizi bölmeye çalışan terör örgütü yandaşları olan milletvekili – sokak eylemcisi – canlı bomba – vatan haini kadınları ibretle izlemeli ve bundan ders çıkarmalıdır.
İslam’ın kadın’a bakış açısı budur.
( sorularınız için: gazimert333@gmail.com )
Hoşça kalınız.