Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Avrupa Savunması: Ayrılık mı, Gerçekçilik mi?

Avrupa’da son dönemde yükselen bir söylem var: “Kendi güvenliğimizi kendimiz

Avrupa’da son dönemde yükselen bir söylem var: “Kendi güvenliğimizi kendimiz sağlayalım, ABD’den bağımsız bir savunma mimarisi kuralım.”

Kulağa ilk bakışta cazip geliyor. Stratejik özerklik, kendi kaderini tayin etme, Washington’a bağımlılığı azaltma…

Ancak NATO Genel Sekreteri Mark Rutte’nin sözleri, bu söylemin sahadaki gerçeklerle ne kadar örtüştüğünü sorgulatıyor.

Rutte’nin çıkışı aslında bir itirazdan çok bir uyarı. Avrupa’nın daha fazla sorumluluk almasına karşı değil; aksine bunu şart görüyor.

Ama bunun ABD’den koparak değil, ABD ile birlikte yapılması gerektiğini söylüyor. Çünkü güvenlik, sloganlarla değil kapasiteyle, parayla ve ittifaklarla sağlanıyor.

Avrupa Parlamentosu’nda özellikle muhafazakâr kanattan gelen “AB komutası altında Avrupa askerleri” fikri, Ukrayna savaşının yarattığı güvensizlik ortamında şekilleniyor. ABD’deki siyasi belirsizlikler, “Ya bir gün yalnız kalırsak?” endişesini körüklüyor. Ancak Rutte’nin hatırlattığı basit bir gerçek var: NATO, yalnızca AB’den ibaret değil. Hatta AB üyesi ülkeler, NATO’nun toplam ekonomik gücünün yalnızca dörtte birini oluşturuyor. Geri kalan büyük ağırlık hâlâ ABD’de.

Bu tabloyu görmeden “ABD’siz Avrupa savunması” demek, bir tür stratejik romantizm. Güzel ama pahalı, iddialı ama kırılgan.

Asıl kritik nokta ise Arktik ve Kuzey Atlantik vurgusu. Avrupa kamuoyunda çoğu zaman Ukrayna, Baltıklar ve Doğu Avrupa konuşuluyor. Oysa Rutte’nin işaret ettiği Arktik, yeni büyük güç rekabetinin sessiz ama en tehlikeli sahnelerinden biri. Rusya’nın askeri hareketliliği, Çin’in artan ilgisi ve iklim değişikliğiyle açılan yeni deniz yolları, bu bölgeyi Washington için hayati kılıyor. Ve açık konuşalım: Avrupa bu bölgeyi tek başına savunabilecek ne donanmaya ne de istihbarat kapasitesine sahip.

Rutte’nin “Arktik’i ancak birlikte savunabiliriz” cümlesi, NATO’nun özeti gibi. Bu bir bağımlılık itirafı değil, karşılıklı çıkar tespiti.

Öte yandan Rusya uyarısı da tesadüf değil. 2027 gibi erken bir tarihte ciddi bir tehdit ihtimalinden söz edilmesi, Avrupa’nın neden savunma harcamalarını artırmak zorunda olduğunu gösteriyor. Almanya’nın bütçesini hızla yukarı çekmesi bu yüzden övülüyor. Çünkü mesele artık “harcamalı mıyız?” değil, “yeterince hızlı harcıyor muyuz?”

Sonuçta tablo net: Avrupa’nın daha güçlü olması gerekiyor, evet. Ama bu güç, ABD’ye sırtını dönerek değil, NATO içinde daha eşit bir yük paylaşımıyla anlam kazanıyor. Aksi hâlde ortaya çıkacak olan şey, bağımsız bir savunma değil; pahalı bir yalnızlık olur.

Ve güvenlikte yalnızlık, Avrupa’nın şu an alabileceği en büyük risk.