Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Dayak mı, Hırpalama mı? Avrupa’nın ABD ile Zorlu Haftası

Transatlantik ilişkiler böylesine uzun zamandır bu denli gergin bir haftadan

Transatlantik ilişkiler böylesine uzun zamandır bu denli gergin bir haftadan geçmemişti. Bir Avrupalı diplomat, Trump yönetiminin son günlerde AB’ye yönelttiği ağır eleştirileri “Bu bir dayak değil, resmen hırpalama” diye tanımladı.
Ve haklıydı…
Zira Washington’dan gelen açıklamalar yalnızca politik bir eleştiri değil, Avrupa’nın varoluşunu hedef alan bir meydan okumaydı.

ABD’nin güncellenen Ulusal Güvenlik Stratejisi, AB’nin bugünkü politik çizgisiyle devam etmesi durumunda “medeniyet olarak silinme” riski taşıdığını iddia ederek tansiyonu anında yükseltti. Bu, yalnızca bir dış politika metni değildi; Avrupa’nın özerkliğine ve karar mekanizmalarına bir uyarıdan çok daha fazlasıydı.

Peki Avrupa, bu durum karşısında nasıl tepki verecek?

Bu sorunun yanıtı kıtanın başkentlerinde ortak değil. Avrupa siyasi olarak zaten parçalıydı; şimdi bu parçalanma, transatlantik ilişkilere nasıl yaklaşılacağı konusunda daha da görünür hâle geldi.

Elon Musk’ın da dahil olduğu transatlantik fırtına

Hafta boyunca ABD’den gelen eleştiriler sadece hükümet kanadıyla sınırlı kalmadı. Elon Musk, X platformuna kesilen cezayı siyasi bir saldırı gibi sunarak AB’nin “dağılması gerektiğini” ima etti. Avrupa’nın demokrasi olmadığını iddia etti, AB liderlerini “komiserler” diye niteledi.

ABD Başkanı Trump ise Musk’ı yalnız bırakmadı. Avrupa Komisyonu’nun 120 milyon euroluk kararını “kötü niyetli” olarak tanımlarken, AB’nin “kötü bir yöne gittiğini” söyledi.

Oysa rakamların gösterdiği gerçek çok net: AB, Google’a yalnızca bu yıl 2,95 milyar euro ceza kesti. Yani AB’nin Musk’a uyguladığı ceza, teknoloji devlerine kesilen ortalama cezaların yanında neredeyse cüzi kalıyor.
Bu nedenle Avrupalı diplomatlar, tartışmanın ceza miktarıyla değil; ABD’nin bu cezayı Avrupa’nın iç siyasetine müdahale aracı olarak kullanmasıyla ilgili olduğunun altını çiziyor.

Avrupa ince bir çizgide yürüyor

İçeride ekonomik sıkıntılar, dışarıda Ukrayna savaşı, yaklaşan ABD seçimleri… Avrupa şu anda tarihin hassas bir döneminde.
Bir tarafta “ABD ile ilişkileri koparmamalıyız” diyenler var; diğer tarafta “Avrupa kendi kurallarını kendisi koymak zorunda” diyenler.

AB’nin açmazı tam da bu.

Bir yanda yediği eleştiriler ve baskılar, diğer yanda ABD’ye güvenme zorunluluğu.
Özellikle Ukrayna’nın geleceği ve NATO’nun dayanıklılığı konusunda Washington’dan tamamen kopmak Avrupa için büyük bir risk.

Ancak Trump yönetiminin yaklaşımı, Avrupa’da yeni bir soruyu yüksek sesle gündeme taşıyor:

ABD hâlâ gerçek bir müttefik mi?

Avrupa’yı Yeniden Büyük Yapmak’ mı?

Trump’ın “Önce Amerika” yaklaşımı yeni değil; ancak ikinci dönem hedefleri çok daha açık: Çok taraflı düzeni yıkmak, uluslararası hukuku gevşetmek, küresel ticareti tarifelerle yeniden şekillendirmek, her ülkeyi ABD ile birebir masaya oturmaya zorlamak…

Bu yaklaşım, AB’nin kurulduğu günden beri savunduğu değerlerle neredeyse taban tabana zıt.

Avrupa kendisini kurallara dayalı düzenin, uluslararası hukukun, çok taraflı diplomasi ve ticaretin savunucusu olarak görüyor. Trump ise geride bıraktığımız hafta boyunca bu değerlerin “Avrupa’yı çöküşe sürüklediğini” iddia etti.

İki tarafın dünya görüşü artık sadece farklı değil; karşıt hâle geliyor.