Dünya siyasetinde perde arkası hamlelerin artık perde önüne taşındığı bir dönemden geçiyoruz. Ülkeler, ittifaklar ve bloklar arasındaki güç mücadeleleri öyle bir noktaya geldi ki, artık dost bildiklerimiz bile birbirlerinin iç işlerine yön verme konusunda hiç çekinmiyor. Son örnek, ABD’nin güncellenen Ulusal Güvenlik Stratejisi oldu.
Washington yönetimi, bu strateji belgesinde Avrupa’ya adeta “yön değiştir” çağrısı yaptı. Üstelik, Brüksel’in politikalarına itiraz eden “yurtsever Avrupalı partileri” övmeyi de ihmal etmedi. Kısacası ABD, AB’nin nasıl bir rota izlemesi gerektiğini açık açık tarif etti.
Ama bu defa, Avrupa’dan beklenenden daha sert bir yanıt geldi.
AB Konseyi Başkanı Antonio Costa’nın Paris’te yaptığı konuşma, Washington’a verilen en net ve en yüksek perdeden cevap niteliğindeydi. Costa, “ABD, Avrupalıların kime oy vereceğini belirleyemez,” dedi. Bu sadece teknik bir diplomatik uyarı değildi; Avrupa’nın artık kendi kimliğini ve siyasi özgür iradesini koruma refleksinin giderek güçlendiğinin işaretiydi.
ABD’nin strateji belgesi dikkat çekici: Avrupa’nın kötü tasarlanmış ekonomi politikaları, düzensiz göç ve aşırı düzenlemeler nedeniyle bir “medeniyet olarak çöküşe” sürüklendiğini iddia ediyor. Daha da ileri gidip, Avrupa’nın mevcut gidişatını değiştirmek için Washington’ın devreye girmesi gerektiğini savunuyor.
Bu ifadeler, kıta Avrupası’nda ister istemez bir soru işareti yaratıyor:
Müttefiklik, bir ülkenin diğerine ‘nasıl yaşaması gerektiğini’ söyleme hakkını verir mi?
Costa bu soruya açık bir yanıt verdi:
Hayır.
ABD dosttur, ortaktır, müttefiktir… Ama Avrupa’nın geleceğini tayin eden merci olamaz. Kıtanın yönünü çizecek olan, Avrupa’nın kendisidir.
Son günlerde artan gerilimler de bu tartışmayı daha da harladı. AB’nin Elon Musk’ın X platformuna kestiği yüksek para cezası, Washington’da “Avrupa teknoloji devlerini cezalandırıyor” şeklinde yorumlandı. Musk’ın buna verdiği tepki ise oldukça agresifti: “AB dağılsın, herkes ulus devletlere geri dönsün.”
ABD Başkan Yardımcısı JD Vance’in Avrupalı yöneticileri “Sovyet tarzı komiserlere” benzetmesi de, ilişkilerin hangi noktaya geldiğini gösteriyor.
Bu bakış açısı, ABD’nin yeni güvenlik stratejisinde de yer buldu: Avrupa, “demokratik süreçleri baltalamakla” suçlanıyor.
Avrupa’nın ise buna yanıtı net:
“Dijital kurallarımız sansür değil, tüketici koruma.”
“Kararlarımız iç işlerimizdir.”
“Egemenliğimiz tartışmaya açık değildir.”

