Avrupa Birliği, Ukrayna’ya uzun vadeli mali destek konusunda yeni bir eşikten geçiyor. Zirvelerde, kapalı kapılar ardında ve Brüksel’in koridorlarında aylardır süren tartışmanın geldiği nokta, aslında tek bir ülkenin itirazıyla şekilleniyor: Belçika. Ve bu itiraz, sadece teknik bir uyarı değil; Avrupa’nın siyasi dürüstlüğünü ve hukuki cesaretini test eden çok sert bir müdahale.
Belçika Başbakanı Bart De Wever’ın Ursula von der Leyen’e gönderdiği mektup, diplomatik bir uyarıdan çok daha fazlası. Üslubu açık, mesajı net: “Bu proje yanlış, riskli ve öngörülemez; Belçika tek başına bunun bedelini ödemeyecek.” Mektupta kullanılan sert ifadeler, tartışmanın ne kadar kritik bir aşamaya geldiğini gösteriyor.
Peki mesele ne? Dondurulan Rus varlıklarının Ukrayna’nın yeniden inşası için kredi mekanizmasına dönüştürülmesi…
Fakat burada Belçika’nın omzuna fazladan bir yük biniyor, çünkü yaklaşık 185 milyar euroluk dev rezerv Brüksel’deki Euroclear’da muhafaza ediliyor. Bu da Belçika’yı tartışmada kilit aktör hâline getiriyor.
De Wever’ın isteği çok açık: Eğer AB bu adımı atacaksa, ortaya çıkabilecek her türlü hukuki ve mali risk —tahkim masraflarından faiz yüküne, yatırımcıların uğrayabileceği kayıplardan Moskova’nın misillemesine kadar— ortak bir garantiyle taahhüt altına alınmalı. Yani Belçika “önce güvence, sonra cesaret” diyor.
AB’nin diğer başkentlerinde ise tablo farklı. Birçok lider, Ukrayna ekonomisinin 2026’ya varmadan çökmesini önlemek için acil bir çözüm gerektiği konusunda hemfikir. Bu nedenle Brüksel’de giderek daha fazla dile getirilen alternatif, AB’nin kendi adına piyasaya çıkarak Kiev’e geri ödemesiz bir hibe sağlaması. Bu sayede hem Ukrayna’nın en kritik yılları kurtarılmış olacak hem de dondurulan varlıklarla ilgili büyük karar için zaman kazanılacak. Bir tür “köprü finansmanı.”
Ancak bu köprü, tartışmanın üzerini örtmekten başka bir şey değil. Çünkü asıl soruya hâlâ net bir yanıt yok: Avrupa, Rusya’nın dondurulmuş varlıklarını gerçekten Ukrayna’ya tahsis etmeye hazır mı? Hukuki belirsizlik, siyasi çekişme ve Moskova’nın olası cevapları hesaba katıldığında, bu kararın maliyeti sadece hukuki değil; jeopolitik bir ağırlık da taşıyor.
De Wever’ın mektubu, bu nedenle sadece Belçika’nın kaygılarını değil, AB’nin içindeki kırılganlığı da açığa çıkarıyor. Kimileri tehlikeyi abartılı buluyor, kimileri ise Başbakan’ın “gerçek ve yüksek ihtimal” dediği riski ciddiye almak gerektiğini düşünüyor.
Sonuçta Avrupa bir yol ayrımında. Ya Ukrayna’yı desteklemek için iddialı ve riskli bir adım atacak, ya da bürokratik temkin perdesi ardına saklanarak tarihi bir fırsatı kaçıracak.
AB’nin Aralık zirvesi bu açıdan sadece bir toplantı değil; Avrupa’nın kendi güvenlik mimarisini nasıl tanımlayacağına dair bir sınav olacak.

