Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Sırbistan’ın Bitmeyen Yolculuğu: Avrupa’ya mı, Belirsizliğe mi?

Avrupa Birliği genişleme politikasında yeni bir ivme konuşuluyor. Ukrayna, Moldova,

Avrupa Birliği genişleme politikasında yeni bir ivme konuşuluyor. Ukrayna, Moldova, Gürcistan derken gözler yeniden Batı Balkanlar’a çevrilmiş durumda. Ama bu bölgenin en kilit ülkesi olan Sırbistan, hâlâ kapının önünde bekliyor.
Beklerken de ne tam Avrupa’ya ait olabiliyor ne de ondan kopabiliyor.

Sırbistan’ın AB yolculuğu 2000 yılında, Slobodan Milošević rejiminin devrilmesiyle başlamıştı.

O dönemki coşku o kadar büyüktü ki, kimileri Yugoslavya’nın mirasçısı olan bu ülkenin birkaç yıl içinde Brüksel’e katılabileceğini bile hayal etmişti.
Ama tarih, Balkanlarda hiçbir zaman lineer ilerlemedi.

Kosova’nın statüsü, hâlâ ülkenin Avrupa defterindeki en kalın çizgi.
Belgrad, 1999 savaşının ardından BM’nin 1244 sayılı kararıyla kendisine bağlı sayılan bu bölgenin bağımsızlığını asla tanımadı.
2008’de Kosova bayrağı Priştine semalarında dalgalandığında, Brüksel bu ayrılışı “gerçekliğin kabulü” olarak okudu, Belgrad ise “ulusal bir travmanın yeniden yaşanması” olarak.
İşte bu travma, bugün hâlâ Sırbistan’ın Avrupa kapısında neden bekletildiğinin özeti.

Buna bir de azalan halk desteğini ekleyin.
2000’lerin başında Sırpların yüzde 70’i “Avrupa geleceğine” inanıyordu. Bugün bu oran yüzde 40’a düşmüş durumda.
Yani Avrupa rüyası, zaman içinde bürokratik bir maratona ve duygusal bir yorgunluğa dönüşmüş.

Sırbistan Başbakanı Duro Macut’un Euronews’e verdiği demeçte söylediği gibi, Avrupa hedefi “siyasi bir proje olmanın ötesinde, vatandaşlar için daha iyi bir yaşam vaadi.”
Ama Sırp halkı için bu vaat artık soyut bir slogandan ibaret.
Çünkü Brüksel’den gelen mesajlar da çelişkili:

bir yandan “kapılar açık” deniyor, öte yandan her yeni krizle o kapı biraz daha daralıyor.

Sırbistan’ın AB’nin Ortak Dış ve Güvenlik Politikası’na yüzde 61 oranında uyum sağlamış olması, teknik olarak ilerleme anlamına geliyor.
Ancak mesele rakamlardan çok, güven.
AB, Sırbistan’ın Moskova ile olan enerji bağımlılığını, Rusya’ya yönelik yaptırımlar konusundaki çekimserliğini ve Kosova meselesindeki uzlaşmazlığını “güven testinden kalmak” olarak okuyor.

Belgrad ise bambaşka bir denklemin içinde:
Bir yanda Brüksel’e entegre olma arzusu, diğer yanda tarihsel, kültürel ve ekonomik bağlarla şekillenmiş Rusya ilişkileri.
Bu yüzden Sırbistan’ın dış politikası, tıpkı Balkanların haritası gibi, çizgileri belirsiz, geçişleri keskin bir alan.

Yine de Macut’un “enerji bağımsızlığı ve iç istikrar” vurgusu, Belgrad’ın sadece Avrupa’nın peşinden koşmadığını, aynı zamanda kendi oyun planını da kurmaya çalıştığını gösteriyor.
Bu yönüyle Sırbistan, Avrupa için hâlâ bir “aday ülke” olmaktan öte, bir test alanı.
Avrupa Birliği’nin genişleme söyleminin samimiyet testi.

Soru şu:
AB, Balkanlara uzanan bu yolda Sırbistan’ı gerçekten içine almak istiyor mu,
yoksa yalnızca kapıda bekleterek bölgesel istikrarı yönetilebilir kılmak mı istiyor?

Cevap, 4 Kasım’daki Euronews Genişleme Zirvesi’nde verilmeyecek belki.
Ama o gün Brüksel’de konuşulacak her kelime, Balkanların geleceğinde bir yankı bulacak.
Çünkü Sırbistan’ın Avrupa yolculuğu sadece bir üyelik meselesi değil;
Avrupa’nın kendi sınırlarını, değerlerini ve samimiyetini yeniden tanımlama hikâyesi.