Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, Avrupa’nın uzun süredir askıya aldığı bir tartışmayı yeniden alevlendirdi: Avrupa Birliği’nin sınırları nerede bitiyor, ya da bitmeli mi?
Brüksel’in koridorlarında yeniden yankılanan “genişleme” kelimesi, bu kez sadece bürokratların değil, halkın da gündeminde. Son Eurobarometre anketine göre Avrupalıların yarısından fazlası — yüzde 56’sı — Birliğin kapılarının yeni ülkelere açılmasını destekliyor.
Bu oran, özellikle İsveç, Danimarka ve Litvanya gibi kuzey ülkelerinde neredeyse bir “genleşme coşkusu”na dönüşmüş durumda. Buna karşın Avusturya ve Fransa gibi ülkeler, genişlemenin AB’nin kendi iç sorunlarını gölgeleyebileceği endişesini taşıyor. Avrupa bir kez daha ikiye bölünmüş: Açık bir gelecek isteyenler ve “fazla büyüyen” bir Avrupa’dan korkanlar.
Ama asıl dikkat çekici olan, genç kuşakların sesi.
Avrupa Politika Merkezi’nin direktör yardımcısı Corina Stratulat’ın tespiti yerinde: “Destek büyük ölçüde gençlerden ve eğitimli kesimden geliyor.”
Peki, Avrupa neden genişlemeli?
Kimi için bu bir jeopolitik zorunluluk: Rusya’nın yayılmacı politikaları karşısında Avrupa’nın güvenlik duvarını güçlendirmesi gerekiyor. Kimine göreyse bu bir ekonomik açılım: yeni pazarlar, genç işgücü, enerji koridorları.
Ama belki de en önemlisi, bu süreç Avrupa’nın kendine dair varoluş sorusunu yeniden sormasına yol açıyor. Birlik sadece refahın değil, demokrasinin ve dayanışmanın da projesiyse, o zaman kapılar kapalı kalamaz.
4 Kasım’da Brüksel’de yapılacak Genişleme Zirvesi, bu tartışmayı ete kemiğe büründürecek. Aday ülkeler, “ne zaman?” sorusunun cevabını beklerken, AB liderleri “ne kadar hazırız?” sorusuyla yüzleşmek zorunda kalacak.
Belki de Avrupa’nın geleceği artık Brüksel’in salonlarında değil, sokaklarda — o gençlerin ellerinde salladığı mavi yıldızlı bayraklarda yazılı.
O bayrak, sadece Avrupa’nın değil, umudun da sembolü olmaya devam ediyor.

