Avrupa Parlamentosu’nda yankılanan son çağrı, sadece bir dış politika tartışması değil — aynı zamanda Avrupa’nın kendi değerleriyle yüzleşmesidir.
Dört farklı siyasi gruptan 38 milletvekilinin imzaladığı mektup, Libya’daki güvenlik güçlerine sağlanan tüm finansmanın durdurulmasını talep ediyor. Gerekçeleri net: Akdeniz’deki şiddet artık görmezden gelinemeyecek kadar arttı.
Avrupa Birliği yıllardır “göçü durdurma” stratejisini Libya üzerinden yürütüyor. Bu uğurda, yüz milyonlarca euroyu Libya Sahil Güvenliği’ne, sınır yönetimine ve teknik desteğe aktardı. Kâğıt üzerinde amaç, insan kaçakçılığıyla mücadeleydi. Ama pratikte, bu fonların bir kısmı, göçmen teknelerine ateş açan, kurtarma gemilerini hedef alan grupların eline geçti.
Bu, sadece bir “yan etki” değil; Avrupa’nın kendi eliyle beslediği bir çelişki.
Ağustos ayında yaşanan olay bunun sembolüydü: AB fonlarıyla desteklenen bir Libya Sahil Güvenlik botu, sivil toplum örgütü Ocean Viking’in mürettebatına ateş açtı. Kurtarma operasyonuna çıkanlara kurşun yağdıran bir yapıdan “insan haklarına saygı” beklemek ne kadar gerçekçi?
Bugün Libya hâlâ bölünmüş bir ülke. Bir yanda Trablus merkezli Ulusal Birlik Hükümeti, diğer yanda General Hafter’in kontrolündeki güçler… Avrupa, “istikrar” adına her iki tarafla da temas kuruyor. Ancak bu temaslar, çoğu zaman insan onurunun üzerini örten pragmatizmin başka bir versiyonu gibi.
Milletvekillerinin mektubunda yer alan şu cümle aslında bu durumu özetliyor:
“Bu iş birliğinin sürdürülmesi, Avrupa müktesebatına aykırıdır ve AB’nin güvenilirliğini zedelemektedir.”
Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, geçtiğimiz günlerde Kuzey Afrika ülkelerine ek 675 milyon euro kaynak ayrıldığını duyurdu. Ancak şu soru hâlâ ortada: Para, gerçekten barışa mı hizmet edecek, yoksa yeni bir şiddet döngüsüne mi?
Avrupa’nın Akdeniz politikasında bir dönüm noktasına yaklaşıldığı açık.
Artık mesele, sadece göçü yönetmek değil; vicdanı yönetmek.
Eğer Avrupa gerçekten “insan hakları birliği” olmak istiyorsa, Libya’ya akan her Euro’nun arkasında yatan insan hikâyelerini görmek zorunda.
Çünkü bazen sınırları korumakla, insanlığı korumak arasındaki çizgi, bir göçmen teknesinin gövdesi kadar ince olabilir.

