AB’nin Rusya’ya yönelik yeni yaptırım paketini haftalardır tartışıyoruz. Brüksel koridorlarında herkesin üzerinde hemfikir olduğu bir konu varsa, o da sürecin giderek teknik bir mesele olmaktan çıkıp siyasi bir satranç oyununa dönüştüğüdür. Bu haftaki hamle Slovakya Başbakanı Robert Fico’dan geldi.
Bu kez tartışma sadece Rusya’yla ilgili değil. Fico, enerji ve otomotiv sektörlerini AB’nin gündeminin merkezine çekmek istiyor. “Komisyon bize Avrupa ekonomisinin rekabetçiliğini koruyacak bir plan sunmadan, Rusya’ya yeni yaptırımları konuşmak anlamsız” diyor. Bir bakıma, savaşın gölgesinde unutulan sanayi politikasını yeniden gündeme taşıyor.
Slovakya’nın tutumu, Macaristan’ınkine benzer bir çizgi izliyor. Rus enerjisine bağımlı bir ülke olarak Fico, Brüksel’in enerji dönüşümünü hızlandırma ısrarına karşı “gerçekçi takvim” talep ediyor. Geçtiğimiz yaptırım turunda Komisyon’dan aldığı “bağlayıcı olmayan garantiler” sonrasında geri adım atmıştı. Şimdi aynı yöntemi, ama daha geniş bir cephede — otomotiv sektörünü de kapsayacak şekilde — tekrarlıyor.
Fico’nun bu çıkışı sadece iç siyasete dönük bir hamle değil. Avrupa genelinde artan enerji maliyetleri, otomotiv sanayisinde yaşanan dönüşüm baskısı ve 2035’te içten yanmalı motor yasağına yönelik itirazlar, birçok ülkede yankı buluyor. Almanya Şansölyesi Friedrich Merz’in geçtiğimiz hafta “2035 hedefini kabul etmeyeceğim” açıklaması, bu rahatsızlığın merkez ülkelerde bile hissedildiğini gösteriyor.
Öte yandan Avusturya’nın tavrı farklı ama benzer bir çizgide okunabilir. Viyana, Rusya’ya uygulanan bazı finansal kısıtlamaların kendi bankacılık sektörüne zarar verdiğini düşünüyor. Raiffeisen Bank örneğinde olduğu gibi, “yaptırımların bedelini Avrupalı şirketler ödüyor” görüşü, giderek daha fazla dile getiriliyor.
Sonuçta tablo net: Avrupa Birliği içinde “yaptırımların siyasi meşruiyeti” giderek sorgulanıyor.
Avrupa bugün iki soruyla karşı karşıya: Rusya’ya nasıl bir baskı uygulanmalı — ve bu baskının maliyeti kimin omuzlarında taşınmalı?

