Avrupa’nın bir zamanlar ‘güvenli liman’ imajı, uyuşturucu çeteleri ve organize suçun gölgesinde sarsılıyor. Son yıllarda Brüksel’den Stockholm’e, Marsilya’dan Amsterdam’a kadar birçok önemli Avrupa kentinde artan silahlı şiddet olayları, sadece suç istatistiklerini değil, kıtanın temel güvenlik algısını da derinden etkiliyor.
Haber metni, bu tehlikenin boyutlarını gözler önüne sererken, verilerin eksikliğine de dikkat çekiyor. Zira polis raporlarındaki belirsizlikler, resmi söylemlerin gerisinde kalan bir gerçeği işaret ediyor: Güvenlik sorunu, sadece sokaklarda değil, istatistik tablolarında da kendini gizliyor.
Sırbistan’ın askeri geçit töreni de bu tablonun bir parçası. Belgrad’ın hem AB’ye katılma hedefini hem de Çin, Rusya gibi farklı kutuplardan silah tedarikini aynı anda yürütmesi, nominal bir “tarafsızlık” olarak tanımlansa da, aslında pragmatik bir stratejinin ürünü. Analistler, bu yaklaşımın sadece caydırıcılık amacını taşımadığını, aynı zamanda ülkenin stratejik önceliklerini yeniden belirlediğini savunuyor. Bu da Batı Balkanlar’daki gerilimin artmasına, vekalet savaşlarının yaygınlaşmasına ve küresel güç dengesizliklerinin bölgesel düzeyde de görülmesine neden olabilir.
Tüm bu gelişmeler, Avrupa’nın geleceği için önemli soruları gündeme getiriyor: Güvenlik, sadece ekonomik refahla sağlanabilir mi? Silahlanma yarışları, bölgesel istikrarsızlığı ne kadar tetikler? Ve en önemlisi, şehirlerimizin güvenliğini geri kazanmak için sadece polisiye tedbirler mi, yoksa köklü sosyal politikalar da mı gerekiyor? Yanıtlar, sadece siyasi liderlerin değil, tüm Avrupalıların aramak zorunda olduğu bir cevap.

