7 Ekim 2023’den bu yana devam eden Katil İsrail’in cinayetlerin sonlandırılması için Küresel Sumud Filosu, Gazze’ye insani yardım ulaştırmak ve İsrail ablukasını kırmak amacıyla 44 ülkeden yüzlerce aktivistin katılımıyla Akdeniz’de…
Sumut Filosu; Barselona, Cenova ve Tunus’tan yola çıkan yaklaşık 50 gemiden oluşuyor.
31 Ağustos’ta Barselona’dan hareket eden konvoy, 4 Eylül’de Tunus’tan katılan gemilerle birleşmişti.
Yunanistan’dan 8 Eylül’de bir gemi daha eklenmişti.
Filoda milletvekilleri, sanatçılar, gazeteciler, doktorlar ve sivil toplum temsilcileri bulunuyor.
Yaklaşık 300 ton gıda, ilaç ve hijyen malzemesi taşıyan filo, Gazze’deki insani krize dikkat çekmeyi hedefliyor.
Organizasyon, Özgürlük Filosu, Küresel Gazze Hareketi, Sumud Konvoyu ve Malezya Sumud Nusantara gibi grupların birleşimiyle gerçekleşiyor.
Yolculuk, hava koşulları nedeniyle kısmen gecikme yaşadı ancak devam ediyor. Gazze halkı, filoyu karşılamak için sahilde hazırlıklar yapıyor.
İsrail Gazze’de tüm dünyanın gözleri önünde ABD’yi de arkasına alarak ülkelere saldırarak cinayetler işlemeye devam ediyor…
İsrail’in Gazze, Lübnan ve Suriye’de de işlediği cinayetlerin ardı arkası kesilmiyor.
Geçtiğimiz aylarda İsrail İran’a karşı da saldırmıştı.
İran’ın nükleer tesislerini hedef alma bahanesiyle girişilen saldırının altında Arz-i Mev’ut, Vadedilmiş topraklar safsatası var…
Geçtiğimiz günlerde Katil İsrail Katarada saldırmıştı…
Siyonizm’in ve dolayısıyla katil İsrail’in amacı uydurdukları vadedişmiş toprakları işgal etmek ve buralara yerleşmek…
Bu bölge Filistin, Suriye, Ürdün, Irak ve güneydoğu Türkiye’nin Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin, Batman, Siirt, Adıyaman, Hatay, Osmaniye, Kahramanmaraş ve Gaziantep gibi Türkiye’nin güneyindeki bazı illeri kapsamaktadır.
Siyonizm’in nihai hedefi Türkiye…
Tekrar ediyorum. İsrail’in amacı: Türkiye’de; Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin, Batman, Siirt, Adıyaman, Hatay, Osmaniye, Kahramanmaraş ve Gaziantep…Ve hatta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni işgal etmek…
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan yaptığı bütün konuşmalarının bir bölümünde konuyu dile getirmekte ve birlik beraberlik çağrısı yapmaktadır.
Cumhurbaşkanımızın geçmiş kabine toplantısında yaptığı konuşmasında konuya ilişkin sözleri şöyle:
‘’…Bölgemizde bir süredir çok ciddi gerilimler, çatışmalar, savaşlar yaşanıyor.
Rusya-Ukrayna savaşı her iki tarafı da yıpratan ağır sonuçlarıyla sürüyor.
Pakistan-Hindistan arasındaki gerilim çatışma boyutuyla çok uzun sürmese de tarafların sahip oldukları güç sebebiyle potansiyel tehlike vasfını koruyor.
İsrail’in Gazze’de tüm dünyanın gözleri önünde işlediği soykırım ile Lübnan ve Suriye’de gerçekleştirdiği pervasız eylemler hepimizin yüreğini kanatıyor.
Aynı İsrail komşumuz İran’a karşı saldırı da yaptı. İran’ın nükleer tesislerini hedef alma bahanesiyle girişilen saldırın aslında çok kapsamlı ve sinsi amaçları olduğu her geçen gün daha iyi anlaşılıyor.
Biz en başından beri İran’ın nükleer programıyla ilgili tartışmaların müzakere masasında yürütülmesi gerektiğini savunduk, bugün de aynı noktadayız.
Gerek şahsen biz gerek Dışişleri Bakanımız, çatışmaları durdurmak için yoğun bir diplomasi tafiği yürütüyoruz.
Şimdiye kadar Amerikan Başkanı Sayın Trump, İran Cumhurbaşkanı Sayın Pezeşkiyan, Rusya Devlet Başkanı Sayın Putin, Mısır Cumhurbaşkanı Sayın Sisi, Ürdün Kralı Sayın İkinci Abdullah, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Sayın Muhammed Bin Selman, Pakistan Başkanı Sayın Şerif, Suriye Cumhurbaşkanı Sayın Şara, Umman Sultanı Sayın Heysem Bin Tarık, Kuveyt Emiri Sayın Şeyh Mişel el-Ahmed el-Cabir es-Sabah, Irak Başkanı Sayın Sudani’nin de aralarında olduğu birçok liderle görüşmem oldu.
Bu görüşmelerde İsrail’in artık haydutluğa varan saldırganlığının tüm bölgemiz için oluşturduğu tehdit ve tehlikelere dikkat çektik.
Batı’nın sınırsız desteğiyle İran’a saldıran, Gazze’yi yerle bir eden, bölgedeki her ülkeye kabadayılık taslayan İsrail, aslında ne yaptığının farkında değil. Belki ileride yaptığı hatanın farkına varacak, ama korkarız o vakit iş işten çoktan geçmiş olacak.
Filistin halkına ve topraklarına saldırmak sadece oradaki birkaç milyon insanla sınırlı bir hadise değildir.
Yine İran topraklarına ve halkına saldırmakta sadece İran devletini ilgilendiren bir vaka da değildir.
Aynı tespitleri Pakistan ve Afganistan coğrafyası ile Türk Cumhuriyetleri, Kuzey Afrika Bölgesi için de yapabiliriz.
Hele hele Türkiye mevzu bahis olduğunda kıtaları aşan bir etki gücünden söz etmek mümkündür.
Bölgemizde bu hakikatler gözetilmeden atılan her adım ileride yaşanacak başka felaketlere davetiye çıkartır. Bu felaketler de genellikle zalimlerin bertaraf olmasıyla sonuçlanır.
Dolayısıyla, İsrail yaptığı her zulümle, döktüğü her kanla, işlediği her insanlık suçuyla adım adım kendi varlığını ve toplumunun geleceğini riske etmektedir. Çünkü zulümle abat olunmaz. Zulmün sonu derin bir pişmanlıktır.
Biz Türkiye ve Türk milleti olarak medeniyet mirasımızın bize vaaz ettiği ahlak, vicdan, adalet, hakkaniyet ilkeleri çerçevesinde önce kendi vatandaşımızı, onunla birlikte dost ve kardeş toplumları, en nihayetinde de tüm insanlığı kucaklamak için samimi bir gayret içerisindeyiz.
Bu gayretimizi kimi zaman yaptığımız yardımlarla, kimi zaman diplomatik desteklerimizle, kimi zaman ticari ve teknolojik ortaklıklarımıza, kimi zaman da sosyal ve kültürel kaynaşmalarımızla somutlaştırıyoruz.
Yakın zamanda Balkanlarda, Karabağ’da, Libya’da, Suriye’de bu yaklaşımın neticelerini hep birlikte takip ettik.
İnşallah bundan sonra da sadece kendi içimizde birliği, beraberliği, kardeşliği yüceltmekle kalmayacak, aynı iklimin bölgemizde de hâkim olmasını sağlayacak girişimlerimize devam edeceğiz.’’
Cumhurbaşkanımızın dış tehlikeler karşı birlik beraberlik çağrısı 85 milyon insanımız tarafından dikkate alınmalıdır.
İç ve dış düşmanlarımız ülkemize karşı sinsi bir faaliyete girişmişlerdir…
Öyle ki ülkemizin Başkomutanına akla gelmedik sözler sarffetmekteler ve sokaklarda darbe şığırtkanlığı yapmaktalar.
Merhum Mehmet Akif Ersoy ne güzel söylemiş:
“Tükürün cephe-i lâkaydına şarkın,
Tükürün, Kuşkulansın, görelim gayretleri halkın,
Tükürün milleti alçakça vuran darbelere,
Tükürün onlara alkış tutan kahpelere!”
Türk milleti olarak bugünlere kolay gelmedik.
Bir su matarasına, bir kundura bağına, bir tüfek kayışına, bir lokma ekmeğe, bir silah mermisine muhtaç günlerden geldik.
Bizim gibi toplu bir İstiklal Savaşı vermiş milletlerin sayısı çok değildir.
O savaşları yaşamış, cephede kanını, kolunu, bacağını bırakmış insanlarımızdan bir kısmı hala aramızda yaşıyorlar.
Son yüzyılda dünya bir Balkan, iki dünya savaşı yaşadı.
İlk dünya savaşında 10 milyon insan can verdi.
Kaybolanların sayısı 15 milyon…
Her üç savaş da ya topraklarımız üzerinde veya çevremizde yapıldı.
Bugünkü nesiller, o günleri yaşamış insanların hatıralarını dinleyerek büyüdüler.
Haçlının, Rus’un, Yunan’ın günah izleri; Taşımızdan-toprağımızdan henüz silinmedi.
Hal böyleyken; Acaba bu acı günlerden alınacak ibret dersi son yıllarda nasıl unutuldu?
İstiklal için savaş vermiş, savaş kazanmış bir milletin çocukları devletine nasıl başkaldırıyor?..
Karakollara, okullara, devlet kuruluşlarına nasıl baskın düzenleyebiliyor?
Polisi, jandarmayı nasıl arkadan vurabiliyorlar?
Masum çocuklar, hamile kadınlar nasıl kurşuna diziliyor?
Henüz uzak olmayan bir tarihte düşman çizmesi altından kurtarılan vatanda insanlarımız nasıl birbirine düşürüldü?
Millet olarak toparlanmaya, asgari müşterekte birleşmeye, birlik ve beraberlik içinde yaşamaya muhtacız.
Doğu-batı, kuzey-güney, yaşlı-genç, okuyan-okumayan, işçi-patron, amir-memur, asker-sivil demeden toplu bir bütünleşme, birlik-beraberlik hamlesi başlatmalıyız.
Ülkemiz ekonomik eğitim seferberliği paketleri yanında birlik-beraberlik paketine de muhtaçtır.
Durumumuz “Boş ver” anlayışına uygun değildir.
Yüzyıllarca “Nizam-ı âlem”i temsil ettik.
Millet olma tecrübemiz hiçbir millette yok…
Tarihin en güçlü ordularını, dünyanın en büyük imparatorluklarını kurduk. Yeraltı-yerüstü zenginliklerimiz, tarihi, stratejik, demokratik imkanlarımız düşmanlarımızı kıskandıracak kadar güçlü…
Bu imkânları hakkıyla değerlendirebilirsek hem bölge, hem dünya barışına yön verecek ışıklı pırıltılı bir ülke olabiliriz.
Komünizmin çöküşüyle birlikte bu bölgede kurulan Türk devletleri bizim liderliğimizi bekliyor.
O halde neden bir ve bütün değiliz?
Bazı İnsanlarımız niçin devlete karşı gelme yolunu seçiyor?
Kuzeyden, batıdan, güneyden, doğudan tam bir ateş çemberi içerisindeyiz! Rusya’nın dağılmasına rağmen kuzeyimiz yine Demirperde…
Batı komşumuz bir Türk düşmanlığı cezbesinde…
Ayakları henüz yere basmayan güney ve doğu komşularımız kardeş kavgasında…
Cenab-ı Allah Kur’an-ı Kerim’de;
“Birbirinizle ihtilafa düşerek çekişip durmayın. Aksi halde başarısızlığa düşersiniz. Gücünüz, kuvvetiniz kaybolup gider…”. buyuruyor.
Yine başka bir Ayet-i Kerimede:
“İnanmayanlar bile birbirlerinin yardımcılarıdırlar. Şayet siz böyle yapmazsanız, yeryüzünde büyük bir fitne ve kargaşa ortaya çıkar.” buyrulmaktadır.
Peygamber Efendimiz, Veda Hutbesinde: “Sakın benden sonra ihtilafa düşüp, birbirinizin boynunu vurmayınız” buyurmaktadır.
Ayet ve hadislerdeki ikazlar bizi derin-derin düşündürmelidir.
Aksi takdirde bu ikazların muhatap ve mahkumu oluruz.
Dünya yürüyor… Yürüyen, ilerleyen dünyada durmak, çağın ve ihtiyaçların gerisinde kalmaktır.
İslam dini fitneyi yasaklamış bir dindir.
Bizi birbirimizle kavgaya götürecek hiçbir problemimiz yoktur.
Menfaatimiz kavgada değil, birbirimizi sevmededir.
Bölüşemediğimiz nedir?
Yüzümüzü ağartan bir sevgi ve kucaklaşma ile yokluğun üzerine yürümek varken, kavga etmek nedendir?
2025 yılını yaşadığımız şu günlerde, vadedilmiş topraklar safsatasının ardına düşen İsrail ve çevremizi çepeçevre ÜS’lerle kuşatan İsrail destekçisi ABD’nin ve de onlara destekçi ülkelerin varlığını düşünerek bu soruları herkes birbirine sormalıdır.
Geçmişimizin ve geleceğimizin sırtımıza yüklediği ağır sorumlulukları birlikte çözmeliyiz.
Bu bizim gerçek kurtuluşumuzun başlangıcı olacaktır.
Hoşça kalınız.

