Avrupa Birliği, yıllardır tartışılan Mercosur anlaşmasını onay sürecine resmen başlattı. Kağıt üzerinde bakıldığında bu anlaşma, AB ile Güney Amerika’nın dev ekonomileri arasında serbest ticaret alanı yaratmayı hedefliyor. Yani daha çok ürün, daha az gümrük vergisi, daha fazla ticaret…
Peki işin mutfakta kaynayan tencereye yansıması nasıl olacak?
Fransa başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde çiftçiler bu anlaşmadan pek de memnun değil.
Özellikle et ve tavuk gibi hassas tarım ürünlerinde Güney Amerika’dan gelecek ucuz ürünlerin piyasayı altüst etmesinden endişe ediliyor. Haksız da sayılmazlar.
Çünkü Arjantin’in ya da Brezilya’nın geniş tarım arazilerinde çok daha ucuza üretim yapılabiliyor. Avrupa’daki çiftçi ise yüksek maliyetlerle ayakta kalmaya çalışıyor.
Komisyon, bu tepkileri azaltmak için anlaşmaya bir tür “koruma kalkanı” ekledi. Eğer piyasada ciddi bir bozulma olursa ithalat kısıtlanabilecek. Ama Fransa, bunun kağıt üzerinde kalacağını düşünüyor. Yani çiftçinin gözü hâlâ diken üstünde.
Avrupa bir yandan küresel ticarette daha fazla söz sahibi olmak istiyor, öte yandan kendi üreticisini korumak zorunda. Bu iki dengeyi tutturmak kolay değil.
Fransa’nın direnci de aslında sadece tarımsal kaygılardan değil, siyasi atmosferden de besleniyor. Malum, hükümetin güven oylaması yaklaşıyor ve çiftçilerin tepkisi sandığa yansıyabilir.
Mercosur anlaşması belki de AB’nin son yıllarda en sancılı karar süreçlerinden biri olacak.
Çünkü mesele sadece ticaret değil; işin ucunda gıda güvenliği, çiftçinin geçim derdi ve Avrupa’nın gelecekte nasıl bir ekonomik model izleyeceği sorusu var.
Kısacası Brüksel, serbest ticaretin cazibesine kapılırken, tarladaki çiftçinin sesini kısmaya çalışmamalı. Yoksa raflarda ucuz et görmek, kırsalda kapanan çiftliklerin hikâyesini unutturmaz.

