Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

BÜTÜN KİTAPLAR YANIYOR BAYIM

Bütün kitaplar yanıyor dedi kadın. Tüm dağlar sıra sıra ve
Bütün kitaplar yanıyor dedi kadın.
Tüm dağlar sıra sıra ve çiçeklerle bezeli, insanoğlunun ilk adımını attığı günden beridir. Hiçbir yürekte atmayan bir senfoni eşliğinde sabah kahvaltısı hazırlamak gibiydi. Tek derdi bir renge dokunmak değil de, o rengi teneffüs etmek olanların safından sesleniyordu aslında. Kimse kim olduğunu ve ne işe yaradığını bilmese de o vardı ve her işe koşuyordu.
Ahalar, dahalar, dehalar ardı ardına sayıştırılırken o korkusuzca kıyamete koşmak istiyordu.
Ey aşk sen ne kadınlar gebesisin, ne erkekler doğurganısın korkak, ne çocuklar dölledin sen? Gözyaşları senfonilerinin ardında kankırmızısının göbeği.
Sorun karın yağması değil yağması gereken zamanda yağmaması idi sanırım budha tanrının işiydi. Kıyametten beridir süren bu koşuyu kimin kazandığını hep merak etmişimdir oysa ki…
Birden en sona gidip sonucu görüp geri gelme isteğinin hüznü ve çaresizliği girdi düşlerime.
Çocuklar diyorum onlar büyüdükçe bizler küçülecek şekilde mi dizayn edilmişiz. Yoksa bir çerçevenin içindeki solduğun ressamlar mı belirliyor bizim ne zaman öleceğimizi.
Kime ne ya da bana ne. Olsun. Ben kuşları sevmiyorum zaten.
Bütün kitaplar yanıyordu, mevsim karakıştı aslında. Kara bir kızdı kış ana, doğa ana, sahi güneşin cinsiyeti neydi? Bulundu mu o sorunun cevabı? Pembeye dişil anlam yükleyenler güneşe de bir isimlik yapıştırmıştır kesinlikle.
Senin asrını bilmediğin konu vardı çok önceleriydi. Sen daktilo serisi adımlarla tıngır mıngır inerken merdivenlerden, ben seni aldatıyordum. O asma dudaklı tır tekeri suratlı yaşlı kadınla bile isteye tamam mı?
Urundan, varislerin varından daha itici bir şey yok şu hayatta bence. Tiksiniyorum hepsinden.
Niye varlar ki.
Küçük çiçeklerin büyüme hevesinden istiyorum. Güneşinde yarın doğmaya hevesi var mı aceb?
Ama çiçeklerin gelesi var ben biliyorum nerden biliyorsun deme söyleyemem. Öte alemlerden gelen bir sır. Sordum bir gün bir ölümsüze. Dedim ki benimle nerden konuşursun dedi ki yeşil bir perdenin ardındaki eldir sana konuşturan beni. O el kimin dedim baktım senin elindir dedi. Güldüm ve dedim ki ben şimdi kendi kendine konuşan bir deli miyim? Evet dedi oda güldü. O zaman sen kimsin dedim bende senim dedi.
Savaş meydanlarının kızıllığından çıkıp gelen, çıplak atıyla koşturan bir kahraman olmaya ihtiyacım var şu sıralar.
Bir kılıç darbesi ile kırık düşmanı deviren, bir öpücükle bir güle seğirten bir kahraman. Bakışların ardında kimsenin tahmin etmeyeceği, beklemeyeceği kısa boylu çelimsiz o kahramana ihtiyacım var. Mutluluklar içindeki sıkıntılara, sıkıntılar içindeki çaresizliklere çözümsüzlüklere ve çaresiz ağlayışlara ihtiyacım var şimdi.
Kalmadı, kalmadı ki, kalmadıkine.
Ne sorarlarsa kalmadı.
Bitti, bitirdiler ben görmeden bitti. Alan getirmedi geri yerine koyan olmadı. Benim doldurmamı beklediler yerine koymamı beklediler ve en sonunda biz yaptık dediler. Ben buna sevinemedim. Hüznüm yarım kalıyor sevincim yarım kalıyor. Mutluluk ilk gemiyle uzaklaşıyor kim ağlar ki buna, benim ağlama mı bekliyorlar. Olsa olsa yeni doğan tavuk cülükleri. Ben tavukta değilim cülük de değilim tavuğu da cülüğü de sevmiyorum.  Palyaçolarımı da sevmiyorum. Aslına bakarsan yazı yazmayı da sevmiyorum.
Zorlu yollarla hiçbir güzelliğin ortaya çıkmayacağını savunan ben, zorlaya zorlaya yazıyorum. Bir sonra ki aşamaya geçmek için, seviye atlamak için, kafamdaki bir araba dolusu rüyayı dillendirmek için yazmak zorundayım artık. Her şeyi yazmak istiyorum ama kusamıyorum. Çünkü birtakım şeyleri yazabilmek anlatabilmek için yaşamak gerekiyor. Aslında yaşamışım ama az yaşamışım tam yaşayamamışım. O yüzdendir cümlelerimin kısa olması. Belki de boyuma göre konuşuyorumdur kim bilir? Yaşasaydım anlatırdım elbette. Ders alsaydım yazabilirdim elbette. Olmuyorsa eksikliğin nerde olduğu bellidir. Kimde olduğu da kiminle olduğu da. Yer zaman mekan belliyken bir evsize ev arama zorunluluğundaymış gibi hissediyorum kendimi. Evsiz kim? Benim aslında. Satırlar benim evim. Aralarına gizlenmek aralarında yaşamak arsasında nefes almak istiyorum ama kabul eden yok.
Kim mi?
Hayatın ta kendisi.
Kaldırımdan el eden çocuk gördüm az önce kime dedim sana değil dedi sana değil se kime olduğu da önemli değil dedi. Bana değilse neden sorarım ki insanlara bu tip avret sorularını. Ama mutlu olmuştum ilk kez birisi kendisi adına yazılacak olan bir şarkıyı daha yazılmadan ve dinlemeden beğenmişti. Asıl onun mutluluğuydu bu. Ben sadece üstlenmiştim kendi kendime. Kendi kendine yetmek gibi karnını doyurmak doyurabilmek gibi tek başına mutlu olabilmek ve mutluluğu herkesten saklayabilmek gibi. Olsundu canın sağ olsundu.
Çerçevedeki o ressam sanırım beni çiziyor ama ona söylemedim o çizdiği bana hiç benzemiyor sanırım bu bir kedi ve ölmekte olan bir kedi. Şimdilik müdahale etmeyeceğim. Eğer o kedi ölürse işte o zaman hesaplaşma vakti gelmiş demektir. Ülkesi elinde alınır kafası kılıçtan geçirilir.
Söylemeyi Unuttum!
Ben aslında ressamları da sevmiyorum ki ki ki kii…
Sizlere Gelecekte Görüşmek üzerine Meydan Okuyorum.

Orada Görüşelim…