Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

‘HAYATIN KARANLIK YÜZÜ: YARALAR VE IŞIKLAR’

Bir akşam üstü, gökyüzü alacalı bir hırka gibi üzerime çökmüştü;

Bir akşam üstü, gökyüzü alacalı bir hırka gibi üzerime çökmüştü; sanki evrenin kendisi, içimdeki kargaşayı yansıtan bir ayna gibiydi. Dertlerin ağır yükü altında, kendimi bir kafede buldum; kahvenin buharı, içimdeki karmaşayla dans ediyor, her bir solukta daha da yoğunlaşıyordu. Yan masadaki yaşlı adamın yüzündeki çizgiler, zamanın nasıl bir sis gibi her şeyi sardığını, geriye dönülmez bir yolculuğun izlerini taşıyordu. Aslında o adam bana geleceğimi anımsatıyordu.

“Bak dostum” dedim, içimdeki fırtınayı saklamadan, “hayatımda yaralı kadınların açtığı yaralar kadar can yakan bir şey olmadı. Sanki her biri, kalbime saplanmış bir diken gibi ne çıkıyor ne de iyileşiyor. Ayağımdaki nasır gibi, her adımda biraz daha acı veriyorlar. Gelmek bilmeyen ay başı misali, her ayın sonunda farklı bir yüzle karşıma çıkıyorlar, ama hep aynı acıyı hatırlatıyorlar.”
Çünkü bunu demek benim kendime öz borcumudu.
Karşımda oturan arkadaşım, sessizce başını salladı; Gözleri, yağmurdan sonra çıkan gökkuşağı kadar sakin ama bir o kadar da derindi. “Her biri, hayatına anlam katan birer ders,” dedi, bir bilge gibi.
“Kılıçlarını çekip gelen borçlar ise, seni daha güçlü kılan birer sınavdan ibaret. Unutma ki, en karanlık gecelerde bile, yıldızlar parlamaya devam eder ve en zor zamanında sana rehber olan, ışık tutan, yol gösteren o yuldızlardır.”

Gözlerimi kafenin camından dışarıya, akşamın karanlığında parlayan sokak lambalarına diktim; her biri, karanlığı delip geçen bir umut ışığı gibi, bana bir şeyler fısıldıyordu.
“Belki de” dedim, “bu yaralar, aslında gökyüzünde parlayan yıldızların yeryüzündeki yansımalarıdır. Karanlıkta yolumuzu bulmamıza yardım eden, ama aynı zamanda bize ders veren ışıklar.”
Arkadaşım gülümsedi; gülümsemesi, karanlıkta bir ışık gibiydi. “Hayat,” dedi, “bir bilmece gibi.
Her yaralı kadın, her nasır, her borç, sana bu bilmecenin bir parçasını sunuyor. Onları bir araya getirip çözmeye başladığında, gerçek anlamı bulacaksın. Ama unutma, her parça, bir önceki kadar acı verici olabilir.”
O an anlamıştım ki sınav benim için başlamıştı. Zihnimin içinde bir sat çalışmaya başlamış, saatin tik tak sesleri avuç içimden hissediliyordu ve ben terli ellerimle kucaklıyordum henüz sahip olamadığım zamanları.
Zaman, ana gibiydi ama bazı an üvey evlat muamelesi yapıyordu bana. Olsun yinede çocuklar anaları üveyde olsa severdi, zulümde yapsa severdi, anaların çektirdiği o acıdan garip bir zevk alırlardı.

Ve işte o an, içimdeki fırtına biraz olsun dindi; sanki kalbime bir damla barış yağmıştı. Belki de hayat, gerçekten bir bilmeceydi ve ben, her gün biraz daha çözmeye çalışıyordum. Her ne kadar karanlık ağır bassa da her bir yara, her bir acı, aslında bir ışık huzmesiydi; beni doğru yola yönlendiren, anlamı arayışta olan bir yolculuğun işaretleri.
Kafenin dışındaki sokak lambaları, karanlığı delip geçen ışıklarıyla, bana yolumu gösteriyordu; tıpkı hayatın kendisinin de karanlıkta parlayan bir ışık olması gibi. Her adımımda, her nefesinde, bir şeyler fısıldıyor, bir şeyler öğretiyordu. Acılar, yaralar, borçlar…
Hepsi, hayatın birer parçasıydı; ama asıl önemli olan, bu parçaları bir araya getirip anlamlandırmak, karanlıkta ışığı bulmaktı. Ben artık gerçeğin askeriydim ve anlam savaşına başlamıştım.
Sonunda, o akşamüstü, kafenin sıcaklığında, içimdeki fırtına yavaş yavaş dinerken, hayatın bir bilmece olduğunu, bu bilmeceyi çözmenin ise, her bir acı ve ışıkla mümkün olacağını anladım. Belki de en karanlık anlarda bile, bir umut ışığı vardır; yeter ki, onu görebilmek için gözlerimizi açık tutalım.
Hayatın karanlık yüzü, aslında bir ayna gibi; bize kendimizi, yaralarımızı, acılarımızı ve ışığımızı gösteriyor. Ve belki de asıl mesele, bu aynada kendimizi tanımak, karanlıkta ışığı bulmak ve her bir yara ile, her bir ışıkla, hayatın gizemini çözmeye çalışmaktır.
Kafenin dışındaki dünya, gittikçe kararan bir perde gibiydi; sokak lambaları, bu perdenin üzerinde titreşen birer ışık noktasıydı.

Her biri, birer umut ışığı gibi, karanlığı delip geçiyordu. Ve ben, içimdeki fırtınanın yavaş yavaş dinmesiyle, bu ışıkları daha net görmeye başladım.
Arkadaşımın sözleri, birer mantra gibi, kafamın içinde yankılanıyordu: “Hayat, bir bilmece gibi. Her yaralı kadın, her nasır, her borç, sana bu bilmecenin bir parçasını sunuyor.” Bu sözler, bana bir yol haritası gibi görünüyordu; karanlıkta yolumu bulmama yardımcı olan bir pusula.
Dışarıdaki karanlık, gittikçe yoğunlaşıyordu; ama ben, içimdeki ışığın, bu karanlığı delip geçtiğini hissediyordum. Her bir yara, her bir acı, aslında birer ders gibiydi; beni daha güçlü kılan, daha bilge yapan birer sınav.

Kafenin sıcaklığı, içimdeki soğukluğu yavaş yavaş eritiyordu; sanki kalbime bir damla sıcaklık yayılıyordu. Ve ben, bu sıcaklıkla birlikte, hayatın gizemini çözmeye başladım. Her bir parça, bir önceki kadar acı verici olsa da her bir parça, bir önceki kadar anlamlıydı.
Sonunda, o akşamüstü, kafenin sıcaklığında, içimdeki fırtına yavaş yavaş dinerken, hayatın bir bilmece olduğunu, bu bilmeceyi çözmenin ise, her bir acı ve ışıkla mümkün olacağını anladım. Belki de en karanlık anlarda bile, bir umut ışığı vardır; yeter ki, onu görebilmek için gözlerimizi açık tutalım.
Ve ben, o günden sonra, hayatın karanlık yüzünü daha farklı görmeye başladım; bir ayna gibi, bize kendimizi, yaralarımızı, acılarımızı ve ışığımızı gösteren bir ayna. Ve ben, bu aynada kendimi tanımaya, karanlıkta ışığı bulmaya çalıştım. Her bir yara, her bir acı, aslında birer ışık huzmesiydi; beni doğru yola yönlendiren, anlamı arayışta olan bir yolculuğun işaretleri.

Hayatın gizemi, aslında bir labirent gibi; her bir dönemeç, her bir çıkış, birer soru işaretidir. Ama ben, bu labirentin içinde, her bir adımda, birer cevap bulmaya çalıştım. Ve sonunda, o cevapları bir araya getirerek, hayatın gizemini çözmeye başladım.
Belki de hayatın karanlık yüzü, aslında bir fırsat gibi; bize kendimizi, yaralarımızı, acılarımızı ve ışığımızı gösterme fırsatı. Ve ben, bu fırsatı değerlendirerek, hayatın gizemini çözmeye çalıştım. Her bir yara, her bir acı, aslında birer ders gibiydi; beni daha güçlü kılan, daha bilge yapan birer sınav.
Ve ben, o günden sonra, hayatın karanlık yüzünü daha farklı görmeye başladım; bir ayna gibi, bize kendimizi, yaralarımızı, acılarımızı ve ışığımızı gösteren bir ayna. Ve ben, bu aynada kendimi tanımaya, karanlıkta ışığı bulmaya çalıştım.

Sizlere Gelecekte Görüşmek Üzerine Meydan Okuyorum.
Orada Görüşelim…