Şehir planlaması…
Kulağa ne kadar teknik ve havalı geliyor değil mi? Böyle cetvellerle çizilmiş yollar, belli kurallara göre sıralanmış binalar, geniş kaldırımlar… İşte bu söylediklerimin hepsi başka ülkelerde!
Bizde şehir planlaması, tamamen kaderin cilvesine bırakılmış bir sanat dalıdır. Mimar Sinan’ın “İnce hesap yaparım” dediği yerde biz “Boş bulduğumuz yere bina dikelim” anlayışıyla hareket ediyoruz. Ve işte sonuç: Şehirlerimiz, şaşırtıcı bir geometri problemini andırıyor.
Şehirlere yukardan bakıldığı zaman, üst üste koyulmuş, ezilmiş büzülmüş kola kutuları gibi göründüğü de bir gerçek.
Şehir Planlamasında İlahi Adalet(!)
Öncelikle şunu kabul edelim: Bizde binalar, hiçbir mantıklı kurala göre inşa edilmez. Şehirde bir boşluk gördüğünüz anda oraya bina dikme hakkınız doğar. Plan? O, binayı bitirdikten sonra düşünülür. “Önce binayı yapalım, sonra yolları uydururuz” mantığıyla hareket ettiğimiz için bazı sokaklar, sadece bisikletliler ve kediler için uygun genişlikte olur. Ancak, kimse moralini bozmasın! Çünkü bizim millet çözüm üretme konusunda dâhidir. Mesela, iki bina arasındaki 50 santimetrelik daracık alandan araba geçiremiyorsak ne yapıyoruz? Hemen karşı binanın duvarını biraz kırıp yeni bir yol açıyoruz! Sonuçta beton dediğin nedir ki? Azıcık oynatınca olur biter!
Bir de yolların ortasına yapılan sürprizler var.
Mesela bir gün şehrin göbeğinde yürüyorsunuz ve hop! Karşınıza bir elektrik direği çıkıyor. Yanından geçmek için ninja çevikliği gerektiren bu direkler, aslında şehir planlamamızın imzasıdır.
“Yolu tam ortaya açtık ama elektrik direğini unutmuşuz” diyerek direği kaldırmak yerine yolu direğin etrafından kıvıran müteahhitlerimiz sayesinde şehirlerimizde bol bol labirent macerası yaşayabilirsiniz.
Trafik mi Dediniz? Aman Allah Korusun!
Bizim şehirlerde trafik bir bilim dalıdır. Üzerinde tez yazılabilir, doktora yapılabilir ama asla çözülemez. Neden mi? Çünkü yollar, arabaların boyutları hesaplanmadan yapılmıştır. 1960’ların en fazla üç-beş Vosvos’un geçtiği dar sokaklara, şimdilerde devasa SUV’lar ve otobüsler sığdırmaya çalışıyoruz. Olmuyor mu? Olmuyor tabii ama önemli olan denemek!
Ve tabii ki park sorunu! Kendi evinin önüne arabasını park edemeyen vatandaşımız, çözümü nerede buluyor? Kaldırımlarda! Bizim kaldırımlar, yayalar için değil, arabalar için yapılmıştır. Yayalar yolda yürüsün, biraz adrenalin yaşasın, hayatı hissetsin! Kaldırımın her santimetresi, kafasına göre park eden arabalar, dondurmacı tezgâhları, çiçekçiler ve ansızın bitiveren direklerle doludur. Eğer kaldırımda yürüyebiliyorsanız, bilin ki yanlış şehirde yaşıyorsunuz!
Balkondan Balkona Sosyal Hayat
Dünyanın bazı şehirlerinde insanlar birbirlerine mesaj atarak, randevulaşarak görüşürler. Bizde ise böyle şeylere gerek yoktur. Çünkü şehir planlamamız, insanları doğrudan iletişime teşvik eder. Karşı apartmandaki komşunuzla çay içerken sohbet edebilmeniz için pencereler birbirine birkaç karış mesafede konumlandırılmıştır. Öyle ki, karşı apartmandaki komşunuz televizyonu açtığında siz de hangi diziyi izlediğini otomatik olarak öğrenirsiniz. Biraz dikkatli kulak kabartırsanız, dizideki diyalogları altyazıya bile ihtiyaç duymadan takip edebilirsiniz!
Gizlilik mi? Bizim şehirlerde gizlilik sadece apartman yönetmeliğinde geçen soyut bir kavramdır. Balkona çıkarken pijamanızın ütüsüz olup olmaması bir mesele değildir, çünkü komşularınız zaten sizin gardırobunuz hakkında her şeyi bilmektedir. Bir balkondan diğerine uzanan dostluklar, şehircilik anlayışımızın bir hediyesidir. Binalar ne kadar yakınsa, insanlar da o kadar sıcak olur, öyle değil mi?
Yeşil Alan mı? O da Ne?
Gelelim en komik kısma: Yeşil alanlar! Şehir planlaması yaparken yeşil alan bırakmak gerektiğini duyan yetkililerimiz, bunu bazen yanlış anlıyor. Ortaya öyle “yeşil alan”lar çıkıyor ki, aslında sadece 2 metrekarelik bir çimen parçasından ibaret. Ama tabela büyük: “ŞEHİR PARKI!” Eğer içine bir tane oturma bankı ve belediyeden kalma bir palmiye eklediysek, tamamdır! Burası artık halka açık bir dinlenme alanıdır.
Çocuk parkları da aynı kaderi paylaşır.
Belediyemiz, apartmanların arasına sıkışmış üç kaydırak ve bir salıncak koyarak “modern oyun alanı” ilan eder. Çocuklar kaydıraktan kayarken aniden bir arabanın kaputuna düşme riskiyle yüz yüzedir ama olsun! Macera dolu bir çocukluk geçirecekleri kesin!
Sonuç: Düzeni Bozmadan Yaşamaya Devam!
Sonuç olarak, bizde şehircilik anlayışı diye bir şey yoktur. Çünkü biz doğaçlamayı severiz. Kurallar, uyulmak için değil, esnetilmek için vardır. Binaları planlı yapmak yerine “Sonradan bir şekilde oturturuz” mantığını benimsemişizdir.
Tüm bu karmaşanın içinde yaşamak bir sanattır. Eğer bu keşmekeşe alışabilirseniz, şehirlerimiz size kucak açacaktır. Önemli olan uyum sağlamak. Şehirdeki eğimli yolları, yamuk binaları ve tıkanan trafiği göz ardı edebilirseniz, belki de gerçekten mutlu olabilirsiniz.
Ne diyelim? Bol betonlu günler dilerim!
Sizlere Gelecekte Görüşmek üzerine Meydan Okuyorum.
Orada Görüşelim…

