Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

AYRILIĞIN GÜNÜNCÜSÜ

Bugün ne kadar ayrılık şarkısı varsa dinleyip ağlayıp sızlayıp zırlayıp

Bugün ne kadar ayrılık şarkısı varsa dinleyip ağlayıp sızlayıp zırlayıp zaferimi kutlayacağım.

Sisli Vadilerin Yankısında Bir İç Çekiş

Zamanın kırık aynasında paramparça olmuş hayallerimin envanterini çıkarırken, melankoli dokulu notalar süzülüyor ruhumun koridorlarından.
Her notada bir damla yalnızlık, her ezgide bir çatlak sessizlik.
Aşkın metamorfozunda çırılçıplak kalan benliğim, kırık cam parçaları misali çevreyi keskin hatlarıyla yaralarken geziniyor.
Rüzgârın fısıltıları, terk edilmişliğin soğuk nefesini fısıldıyor kulaklarıma.
Kentlerin gri dokusunda kaybolmuş bir siluet, kendi gölgesinden başka sığınağı olmayan bir varoluş.
Hafızamın karanlık odalarında biriken anılar, toz tutmuş plaklardaki çizikler gibi çınlıyor.
Her şarkı bir itiraf, her melodi bir hesaplaşma.
Acının arkeolojisinde kazıyorum geçmişimin katmanlarını.
Yalnızlık, bu topraklarda büyüyen en verimli bitkidir oysa.
Kadınların çekip gittiği sokaklar, sessizliğin mimarlığını inşa ediyor.
Duvarlar tanıklık ediyor, pencereler sessiz çığlıkları dinliyor en ücra köşelerde.
Aşkın geometrisi bozulmuş, kenarları çatlak bir denklemde kayboluyorum.
İçimdeki fırtınalar, dışarıdaki sessizlikle dans ediyor.
Kelimeler birer birer dökülüyor, anlamını yitirmiş harflerin gölgesinde.
Ayrılık, bir nevi varoluşun en saf hali değil midir?
Kırılmanın, savrulmanın ve yeniden toparlanmanın müzikal bir koreografisi.
Şarkılar, bu toprakların acı hafızasını taşıyor.
Her nota bir çığlık, her beste bir isyan.
Terk edilmişliğin renkleri griden siyaha dönüşürken, ben kendi sessizliğimin orkestrasyonunu inşa ediyorum.
Zaman, bir nehir gibi akıyor.
Geride bırakılanlar, hatıralarımızın soluk mürekkepleri.
Kadınların ayak izleri silinirken, geride bir çatlak ses kalıyor.
O ses ki, yalnızlığın en derinden iniltisi.
Bu, terk edilişin felsefi bir manifestosu.
Acının katmanlarını kazıyorum, sessizliğin dokusunu örüyorum.
Ayrılık, bir nevi varoluşun en saf formudur belki de.
Ve ben, bu senfoninin baş solistiyim.
Kentlerin Unutulmuş Kenarında
Gecenin derinliklerinde, hafızamın çatlak koridorlarında dolaşırken, unutulmuşluğun soğuk nefesi ensemde geziniyor.
Her adımda, terk edilmişliğin ağır kokusu sinsi dalgalar halinde yayılıyor etrafıma.
Kadınların bıraktığı boşluk, bir mimari yaraya dönüşüyor.
Duvarlar, sessizliğin mimarlığını inşa ederken, pencereler yarım kalmış cümlelerin gölgelerini barındırıyor.
Aşkın geometrisi bozulmuş, koordinatları kaybolmuş bir haritada yolumu arıyorum.
Zamanın çizgisel akışı durmuş gibi.
Anılar, soluk mürekkepli fotoğraflar misali bulanıklaşıyor.
Her hatıra, bir çatlak cam parçası, dokunsan keser, bıraksan öylece kalır.
Kentlerin arka sokaklarında, yalnızlığın botanik bahçesini yetiştiriyorum.
Terk edilmişlik, burada en verimli topraklarda filizlenen nadir bir bitki.
Kökleri derinlerde, yaprakları sessizliğin dokusunda.
Müziğin metaforik evreninde, her nota bir itiraf, her ezgi bir varoluş mücadelesi.
Şarkılar, içimdeki fırtınaları dinginleştiren tek tanrıçalar.
Onlar ki, acının en derin katmanlarını bile arındırabilirler.
Hafızamın arkeolojik kazılarında, kadınların bıraktığı izleri takip ediyorum.
Her adımda bir parça kopar, her nefeste bir başka sessizlik boy verir.
Ayrılık, bir nevi varoluşun en ham hali çıplak, acımasız ve dönüştürücü.
Rüzgârın fısıltıları, terk edilmişliğin soğuk nefesini fısıldarken, ben kendi iç monologumun orkestrasını şekillendiriyorum.
Kelimeler dökülür, anlamını yitirmiş harfler gölgelenir.
Bu topraklar ki, aşkın ve acının en derinden çınladığı coğrafya.
Her sokak, her köşe başı bir hikâyenin tanığı.
Ben de bu hikâyenin sessiz, lakin gürleyen sesi.
Şehir benden habersiz, toprak beni bekler.
Zaman, bir nehir gibi akarken geride bıraktıklarımız, hafızamızın soluk mürekkepleri.
Kalemler, kağıtlar ve silinir kadınların ayak izleri, geride çatlak bir ses kalır.
O ses ki, yalnızlığın en derinden iniltisi.
Ve ben, bu senfoninin baş solisti, varoluşun en çıplak halini örüyorum.
Devam edecek dedim, bitmemeliydi dedin.
Daha ne diyeyim sana el kızı.
Sizlere Gelecekte Görüşmek üzerine Meydan Okuyorum.
Orada Görüşelim…