Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Maddeleşmiş İnsanlık

Toplumun kılcal damarlarına sızan bir gerçek var: maddiyatçılık. İnsan ilişkilerinin,

Toplumun kılcal damarlarına sızan bir gerçek var: maddiyatçılık.

İnsan ilişkilerinin, özellikle de evlilik gibi kutsal bir bağın, çıkar hesaplarıyla kirletildiği bir çağda yaşıyoruz.

Bir insanı “daha sonra değiştiririm” düşüncesiyle eş olarak seçenler, aslında o insanın özüne, ruhuna ya da sevgisine değil, onun sağlayabileceği “şey”e odaklanır.

Bu “şey” bazen bir malvarlığı, bazen bir sosyal statü, bazen de bir mevki olabilir.

Ne yazık ki, bu bakış açısı, evliliği bir sevgi birliğinden ziyade bir ticari anlaşmaya indirgiyor.

Evlendiği kişiyi, elde etmek istediği çıkarların bir aracı olarak görenler, insanlığın en saf duygularını bile menfaat terazisinde tartmaktan çekinmiyor.

Bu tür evliliklerde sevgi, sadakat ya da bağlılık gibi kavramlar arka planda kalıyor.

İlişki, bir tür yatırım gibi görülüyor: “Bu evlilik bana ne kazandırır?” sorusu, “Bu insanla bir ömür nasıl mutlu oluruz?” sorusunun önüne geçiyor.

Ancak hayat, bu hesaplardan ibaret değil. İnsanlar, istediklerini elde edemediklerinde, beklentileri geciktiğinde ya da çıkar çatışmaları baş gösterdiğinde, bu sahte bağlar hızla çözülüyor.

Çünkü temelinde sevgi değil, menfaat var.

Menfaat üzerine kurulan ilişkiler, kumdan kaleler gibidir; ilk dalgada yıkılır.

Maddiyatçı insanlar, atalarımızın deyimiyle, “kuş” gibidir.

Yerdeyken elinizden beslenirler, size şirin görünürler.

Ama uçtuklarında, yani çıkarlarını gerçekleştirdiklerinde, üstünüze pislerler.

Bu, sadece evliliklerde değil, dostluklarda, iş ilişkilerinde, hatta aile bağlarında bile görülen bir gerçek.

“Ar dünyası değil, kar dünyası” sözü, bu acı gerçeği ne güzel özetliyor.

Utanç, erdem, vicdan gibi değerler, kâr hırsının gölgesinde silikleşiyor.

Toplum olarak bu maddiyatçı zihniyeti sorgulamalıyız.

Neden bir insanın değeri, banka hesabındaki rakamlarla ya da sosyal medyadaki takipçi sayısıyla ölçülüyor?

Neden bir evlilik, maddi getirileriyle değil de paylaşılan duygularla, ortak hayallerle değerlendirilmiyor?

Bu soruları sormadığımız sürece, ilişkilerimiz sahte bir parlaklıkla süslenmiş boş kabuklardan ibaret kalacak. İnsanlar, birbirini bir “araç” olarak görmek yerine, bir “amaç” olarak görmeli.

Çünkü gerçek mutluluk, malvarlığında ya da statüde değil, kalplerin birleştiği o eşsiz anda saklı.

Maddiyatçılığın pençesine düşmüş bir toplum, sadece ilişkilerini değil, insanlığını da kaybeder.

Gelin, bu gidişatı tersine çevirelim.

Sevgiyi, sadakati, samimiyeti yeniden merkeze alalım.

Çünkü ne kadar zengin olursak olalım, kalbimiz fakirse hiçbir şeyimiz yok demektir.

Sizlere Gelecekte Görüşmek üzerine Meydan Okuyorum. Orada Görüşelim…