Aklın yolu birdir.
Adalet de her insan içindir…
Adaleti yalnızca kendi lehine, çıkarına korumak istersen o zaman adalet, adalet olmaktan çıkıp kişinin veya belli bir kesimin çıkarını koruyan, kayırmacılığa bürünür…
Yalakalığın temelinde de bu bireysel çıkarlar söz konusu değil midir..(?)
Bunu sıradan vatandaştan tutun da gazeteci kimliğinde, bürokraside vs. her yerde, her daim görürüz…
Sıradan vatandaş ayağında ayakkabısı, üzerinde kıyafeti olmadığı halde, sahte şükürcü kimliğiyle, kula biat eden tarzıyla dili döndüğü kadar yalakalık etmeye çalışır…
Çünkü vatandaş her ne kadar yoksul yaşasa da kendisine uzatılan sadakalarla teselli bulmaya çalışır.
Bu sadakalarını da kaybetme korkusu yaşar. Tam da sistemin istediği gibi…
Sokak başını döndüğünde ise kendi iç sesine, rezilliğine basar küfrünü…
Çaresizlik içinde rolünü oynamanın ezikliğini yaşar…
Bürokratlarda ise yalakalık daha büyük çıkarlar içindir…
Manda yoğurdunun kaymağını yemek gibi…
Kalın ve yağlı…
Bunu yapmak zorundadır… Safını tutmak…
Gelelim gazetecilik kimliğine…
Gazetecinin olaylara öznel değil de, objektif bakması gerekmez mi?
Sırf muhalif olmak için yazmak, pusuda beklemek…
En azından biraz omurga sahibi olunabilir diye düşünüyorum…
Mecbur değilsiniz bukalemun olmaya…
Siyaset yapmaya…
Havadan, sudan, çiçekten, böcekten, spordan, evrensel konulardan da yazabilirsiniz…
Bunu yaptığınızda saygınlığınızı kaybetmezsiniz en azından…
Siyah olan bir durumu ve çoğunluğun siyah gördüğü bir durumu ak olarak değerlendiriyorsan, ‘yalakasın’ bee güzel abicim…