Bakıyorum da şöyle bir, turunçgil ağaçlarının yerini çöpler almış, portakal çiçeği kokusunun yerini terlemiş insanların beden kokuları.
Nereye gitti o Mersin?
Medeniyyet dediğin tek dişi kalmış canavar demiş Üstad Mehmet Akif.
Sırf Mehmet Akif’j sevmiyorsun diye ona inat medeniyetsizce davranmak zorunda da değilsin dostum.
Yaklaşık son beş yıldır Mersin sokaklarını, caddelerini, yörük olduğumuz için içimizdeki azgın tekeyi durduramayıp da şahlanışımızdan olsa erek, bizim köydeki hayvan ahırlarına benzetir oldum.
Yolda yürürken lamalar gibi etrafa balgam fırlatanlar elindeki çöpleri olduğu gibi yerlere atanlar, kaldırımlarda bisiklet motosiklet sürmeler..!
Hele hele son dönemlerde Mersin ‘de sokakta caddede yürürken hiç can güvenliğiniz yok, bunu fark etmemiş olamazsınız değil mi?
Mesela Mersin sokaklarında yürürken hayal de kuramazsınız.
Ben bunu da yeni öğrendim.
Sanki gizli bir yasa, görünmeyen bir şahıs yasaklamış bunu Mersin sınırların dahilinde, ne acı?
Çünkü altmış yıllık bir apartmanın önünden geçerken, derin hülyalara daldığınız, “Bir gün burası benim olacak uleyn” dediğiniz anda, dördüncü kattan kafanıza bidon ya da koca bir çöp çuvalının düşmesi an meselesidir.
Gülme öyle deli çocuk içimdeki mumları gözyaşlarına boğuyorsun.
Biz ne ara bu hale geldik demeye fırsat bulamadan, üzerinize doğru sürülen bir araba ile dünyaya acil iniş yapıp, hayatın ya da Mersin’in gerçekleri ile yüzleşmeniz salisenin milyonda biri kadar hızlı bir uzaklıktadır.
Kaybolan ahlaki değerler bir bir geçer gözünün önünden.
Giden zaman değildir de evladını askere yollamış gibisindir aynanın karşısında öylesine yitik öylesine bitik.
Bu işlerin bir çaresi var diyenlere, bakmaya tenezzül bile etmezsin, tombala oyunu gelir aklına ama sonra tombalanın bir oyun olmadığı.
Karla kaplı bir coğrafyanın balgam ve sümükle kaplı muhitinde, vel hasılı el kelam aşık olmak da sana göre olmaz artık.
Sevemediği bir şehir de sevecek insan bulamaz insanoğlu.
Önce yaşadığın şehri seveceksin ki sevilmeye değer insanların farkına varasın, sonrasında o insanı sevince de mutluğunun kat sayısı artsın.
Çünkü o ahırdan değilsindir.
Sen çokça hayvan, onlar hayvan kadar çok.
Ahır kadar sıcak, kapı kadar soğuk bir iklimin evladı olmak düştü bu yüzyılda kısmetimize.
Kes şu kimsesizliğimizin baldır tarafından iki tike de karınımız karındaşımız doysun.
Aslında bir taraftan da iyidir, tüm usulsüzlükler tüm cinayetler ve tüm yolsuzluklar.
Nasıl kötü olunamayacağını görürsün ve örnekleme imkânın olur.
Aman sen iyi insan ol ben, .y. olmayacak kadar korkar oldum, çünkü pervasız ve bu amaçsız koşudan.
Pes etmeler bize göre değildi .
Evet değildi.
Ama bunu bize tavsiye eden babamızın, tam da pes ettiği bir zamanda, bizi gaza getirmek için söylemiş olduğunu hatırlamak da vardı kaderde.
Baba dedim de aklıma geldi .
Zamanında portakal limon çiçeği kokan ve yanan ciğerler şimdi çöl ve kum kokusu alıyor.
Neden?
Şimdi hepiniz karşımda olsanız ne söylerdim diye kendime sordum:
O caddelere, sokaklara, apartman kapılarına, komşu kapının önüne attığınız, bıraktığınız çöpleri toplayın, kaldırımda motorla bisikletle gitmeyin, kaldırımlar yayalar içindir, ait olduğunuz toplumun ahlaki ve toplumsal değerlerine uygun hareket edin, içinde bulunduğunuz toplumun değerlerine saygılı olun.
Gecenin dördünde bağıra çağıra gülmek konuşmak da neyin nesi hala anlayabilmiş değilim ki ben.
Ulan geceleyin yarasalar, vampirler gezer dışarda, sizin ne işiniz var?
Yoksa komün şeklinde toplu av partisine mi çıktınız?
Can güvenliğim tehlikede mi doktor?
Sabah kalktığımda, aynaya baktığımda burnumu yerinde bulabilecek miyim?
Organlarım, hele o en çok sevdiğim sol elim yerinde olacak mı?
Bunun garantisini verebilir misin bana doktor?
Kendi kendime gülerken biri görse acaba bana, ‘Acaba çok mu Türküm’ bakışıyla bakar mı?
Hemi de hemencecik.
Sizlere Gelecekte Görüşmek üzerine Meydan Okuyorum.
Orada Görüşelim…