“İnsan, düşünebilen hayvandır demiş.” düşünür…
Buna karşı çıkanları şimdiden hissediyorum…
Hatta ki, “Ben Adem çocuğuyum, sensin hayvan…” diyenleri de tahmin edebiliyorum…
Kendini en üstün varlık olarak gören yücelerin yücesi insan..!
Oysa davranışlarına ve yıkımlarına baktığınızda pek de bir üstünlük göremiyorsunuz…
Durum böyle olunca bazen hayvandan daha aşağı bir mertebede olduklarına tanıklık ediyoruz…
Sözüm meclisten dışarı…
Konuyu dağıtmadan…
İnsanın da diğer canlılar gibi akciğer solunumu yapma, ağaçların salgıladığı oksijene, toprağın ürettiği besinlere ihtiyacı olduğuna da hepimiz hemfikiriz sanırım…
Yani ister hayvan olsun ister insan, doğadaki tüm canlıların hayatı toprağa bağımlıdır…
Topraktan kopuk bir yaşam söz konusu değildir…
Durum böyle olunca da kırsal kesim olan köy hayatı aklımıza geliyor…
Yurdum insanı, sanayileşmeyle birlikte tarım alanlarını, topraklarını terk ederek işlemeyi bıraktı…
Böylece de kırsaldan kente yapılan göçler nedeniyle köyler bomboş bırakıldı…
Ekmeyen, üretemeyen, devinimde olamayan bir nesil olarak, insan doğasına aykırı yaşamın yan etkilerini de göstermeye başladık bile…
Şiirimle tamamlayacak olursam…
KÖYLÜLER UZUN MU YAŞAR..(?)
Bence uzun yaşar…
Doğal beslendikleri için.
Hareketli oldukları için.
Ve düşünmeye vakitleri olmadığı için.
Sabahın serinliğinde uyandıkları için.
Kahvaltılarını yaptıktan sonra,
Vazifeye atıldıkları için…
Hayvanların beslenmesi.
Ağılların temizliği.
Tarlada, bahçede, çeşmede…
Köylünün işi bitmez
Hiçbir şekilde.
Köylünün her günü
Yapılacak işlerle doludur.
Yazın ayrı, kışın ayrı, güzün ayrı…
Köylü doğayı kendine değil,
Kendini doğanın koşullarına uyarlar.
Yaşamanın yöntemini.
Çocuklarına ayarlar…
Akşam olunca oturulur,
Televizyonun karşısına.
Haberleri dinlerken
Anlar yorulduğunu…
Başlar vücudu gevşemeye.
Arada gözler kapanır.
Sıçrayarak gözlerini yeniden açar.
Kaldığı yerden seyreder haberini…
Kim kimi bıçaklamış,
Kim kimi boğazlamış.
Zar zor haber bültenini bitirir…
Köylünün beyni üretmeye,
Üretirken gözlemlemeye,
Yer yoktur vücudu tüketen,
Beyhude düşüncelere…
Ohhh, mis mis..!
Hiçbir düşünce gelmez zihnine…
Gelemez yorgun bedenine,
İnsanın beynini yiyip bitiren,
Kötü endişelere…
Öten baykuşun sesi,
Gecenin içinde…
Boşunadır köy yerinde.
Akşamın hüznüne,
Yer yoktur köy yerinde…
Sabahın güneşi doğmadan,
Erkence horozun sesiyle.
Tilkinin dönüp dolaşıp
Kürkçü dükkanına gelmesi gibi…
Bizleri de çağırır toprak,
Tüm ihtişamlı kokusuyla…
Apartman, dubleks, tripleks evler,
Yoktur artık yaşantımızda.
Sadeliktir aradığımız,
Birazcık da dinginlik…
Üç sıra ektiğimiz bostan,
Kızarmaya yüz tutmuş domates,
Tek düşündüğümüz odur.
Onu büyütmenin,
Olgunlaştırmanın uğraşı…
Ocakta kaynayan iki yumurta…
Sarı kızın, annesini emmesi,
Neden kopartılır insan doğasından.
Filizlenmiş köşesinde yeşil soğan,
Onu da koyalım kahvaltının yanına…
Yaşamak budur a dostlar
İnanın bana…
Gücünüz yettiğince çalışmak tarlada…
Karamsarlığa gerek yok bu arada,
Sizi kemiren, yok eden kaygılara…
Ardı ardına bitmeyen işleri yaparken…
Gündüzün yoğunluğu,
Gecenin yorgunluğu,
Alıp götürmüştür,
Beyninizde dolaşan,
Kuyruğu değmeyen kurdu…

