“Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar…
Böyle durumlarda herkes güçlü bir alışkanlığa, bir tutkuya sığınır…
Ayyaş içer, edebiyatçı yazar, yontucu taşı yontar…
Acısını dindirmek için her biri, iç güdüsünden medet umar…”
Sadık Hidayet’in, “Kör Baykuş” adlı eserinden…
Her insan bir varoluşsal süreç yaşamaz mı?
Özellikle de yalnızlık ve de derin yaralarla yaşama tutunmuş insanlar..!
Acılarını dindirmek için vermiş oldukları tüm eserler…
Ressam tablosunda, heykeltıraş yonttuğu eserde, yazar da yazdığı eserde; kendini, duygularını, ızdırabını tanımlamaya çalışarak kendini var etmeye, dönüştürmeye ve yaşamı katlanır hale getirmeye çalışmaz mı..(?)
İçinde bulunduğu yalnızlık ve acının yansıtmasını yapmaz mı..(?)
Birazcık olsun bu eserleriyle kendini oyalamaz mı..(?)
Tutunduğu bir daldır…
Oyalandığı ve anlam kattığı…
İçsel yetenekleri olmayan insanların tutamakları nelerdir diye düşündüğümüzde…
Ayyaş, var olmanın dayanılmaz ağırlığından kurtulmak için kendini içkiye vurmaz mı..(?)
Çocuğuna tutunandan tutun da paraya tutunanlara kadar…
Hepsinin özünde anlam arayışı vardır…
Yaşamın anlamı…
Var olmanın anlamı…
Hedef koymanın…
Öyle öyle öyle, yaşam biter gider..!
İnsanların, yaşamın zorluklarıyla, acılarıyla mücadele ederken anlam arayışında olmalarını biraz daha açacak olursak…
Yaşama katlanılıyorsa bir anlamı olmalıdır anlayışına…
İçinde anlam olmayan bir yaşam yavan olabileceği gibi katlanılmaz da olacaktır…
Tutunduğumuz dallar bizlerin kurtarıcısı durumundadır…
Sevgiye, iyiliğe tutunanlar bu dayanılmaz dünya yaşamından bir nebze olsun soluklanmaya çalışırlar…
Çünkü insan düşünebilen bir varlıktır…
Anlamını yitiren yaşamların gerek kendi elleriyle gerekse de yaşadıkları derin boşvermişlikle hayattan koptuklarını görmez miyiz?
Nice edebiyatçı, filozof ve şairlerin, bu anlam arayışı içindeki anlamsızlıkları nedeniyle yaşamlarını sonlandırdıklarını duymuşuzdur…
Kimi insanların ise ebedi cenneti hak etmek için verdiği mücadele de bir anlam arayışıdır…
Bu dünyanın yüküne katlanmasındaki temel hedef ebedi huzura nail olma beklentisidir…
Kısacası anlam arayışı kurtarıcı olduğu gibi, kişiyi derin anlamsızlığa da sokup hayatını sonlandırır…
Öyleyse ne yapmalıyız?
Yaşama tutunacak dallar bulup, hedefler koyup, çok derin anlamlar yüklemeden yaşamalıyız…
En azından yaşamın bizi götürdüğü yere kadar…
Bir karış iplik boyu kadar olan yaşamın, üstelik kesintiye uğraması an meselesi…
Bir rüya parıltısı…