Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

GAZİ ÖĞRETMEN ( 118 )

Gazi Öğretmen Anamur Halkoyunlarından
Gazi Öğretmen Anamur Halkoyunlarından ‘’Anamur Yolları’’nın hikayesini yazmış ve Anamur Yöresel Halk Hikayeleri kitabının bir bölümünde bu hikayeyi yayınlamış…
Hikâyenin ikinci ve son bölümü şöyleymiş:
‘’…Ahmet’in İstanbul’da Selimiye kışlasında askerlik yapmaya başlamasından iki ay sonra Balkan Savaşı çıkmış, Balkan Devletlerinden Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan ve Karabağ hükümetleri Türklere karşı topyekûn savaş ilan etmişlerdi.
Yapılan çetin savaşlar sonucu 3 – 4 cephede Türkler yenilgiye uğramışlardı.
29 Ekim 1912′de Bulgarlara yenilen Türkler Çatalca’ya çekilmişlerdi.
Ahmet Çavuş da Çatalca’ya kadar çekilen Türk askerlerinin arasında idi.
Lüleburgaz Savaşları denilen ve Çatalca’ya çekilmek zorunda kalınan 29 Ekim yenilgisinde Türkler sadece Bulgarlara yenilmemiş açlık ve çamura da mağlup olmuştu.
Ahmet Çavuş haftalarca potinini bile çıkarmamış diğer askerlerle birlikte gece gündüz aç susuz kahramanca mücadele etmişti.
Balkan Devletlerinden Bulgarların hedefi İstanbul’u ele geçirip boğazlara hakim olmaktı.
17 Kasım 1912′de Bulgarlar İstanbul’u almak için yeni bir taarruz başlatmışlardı.
Her türlü zor şartlara, açlığa susuzluğa rağmen Türk ordusu hazırlıklıydı.
20 gündür tüneller kazılmakta, tuzaklar hazırlanmaktaydı.
Top – tüfek sesleri, Allah Allah nidaları arasında Ahmet Çavuş bir oraya, bir buraya koşuşturmaktaydı.
Elindeki dolma tüfek ile üzerlerine el bombası ve kurşun yağdıran Bulgar askerlerine ateş etmekte, attığı her kurşunun hedefine vardığına inanmaktaydı.
Bir ara içinde gizlendikleri sığınağın hemen yanı başına bir el bombası düşmüş Ahmet Çavuş arkadaşlarının şaşkın bakışları arasında patlamaya hazır el bombasını Bulgar askerlerinin üzerine fırlatmıştı.
İşte o anda düşman topçusunun attığı bir top, sığınağın yakınına düşmüş fırlayan şarapnel parçaları Ahmet Çavuşun sol ayağının baldırına saplanmış, sağ ayağının dizden aşağısını parçalamıştı.
Görülmemiş bir direnişle karşılaşan Bulgarlar geride 10.000 ölü bırakarak savaş alanını terk etmişlerdi.
Türk askerleri büyük bir zafer kazanmış ancak yüzlerce şehit vermiş, yüzlerce yaralıyı hastaneye kaldırmışlardı.
Hastahane geçici olarak kurulan bir Sahra hastahanesi idi.
Ahmet Çavuş yaralılar arasında idi. Kısa sürede her iki bacağı kangren olmuş, ameliyat sonunda sol ayağı dizinden bir karış yukarısından, sağ ayağı ise dizinden kesilmişti.
Sahra hastanesinde aylarca tedavi gören Ahmet Çavuşun tek tesellisi Gülizar’ın verdiği ve avucunun içinden hiç ayırmadığı kana bürünmüş işlemeli beyaz mendil idi.
Onunla yatıyor, onunla kalkıyor, onunla konuşuyordu.
Sahra hastanesinde her iki bacağına takma ayaklar takılmış ve ellerine iki asa verilmişti.
Balkan Savaşları sona ermiş, Ahmet Çavuş terhis olmuş, memleketine gitmek üzere Haydarpaşa istasyonundan trene bindirilmişti.
Aktarmalı tren yolculuğu ile Adana’ya gelmişti.
Adana’da askeri birliğin verdiği bir katır ve rehberiyle haftalarca süren yolculuktan sonra Anamur’a askerlik şubesine teslim edilmişti.
Yine bir binek atı ve rehberiyle kayrak çakıllı yollardan Kızılca köyüne gelen Ahmet Çavuş gece vakti evlerinin kapısını çalmıştı.
Bu kavuşmanın üzüntüsüne dayanamayacağını hisseden rehber er, atına atladığı gibi geri dönmüş, Ahmet Çavuş evinin kapısında yalnız kalmıştı.
Anne Dudu Gelin yıllar yılı Ahmet’ten haber alamamanın üzüntüsü ile yanıp tutuşmaktaydı.
Durdane Ana yatalak olduğu için ev işlerinde gelinine hiç yardımcı olamamaktaydı.
Baba Musa rahatsız olduğu için sadece oğlakların bakımını üstlenmişti.
Dudu Gelinin saçları ağarmış neredeyse beli bükülecek hale gelmişti.
Akşam vakti keçi ve oğlakları ağıla katmış, Durdane Anaya ve kocası Musa’ya yiyecek bir şeyler hazırlamış, onlar uyuduktan sonra kendisi de yatmış uyumak üzereydi.
Kapı çalındığı zaman bir an şaşırmıştı. Komşuları olamazdı. Bu saatte kendilerini arayacak pek komşusu yoktu.
Kapıyı açtı. Bir de ne görsün? Askere giden oğlu Ahmet kapıda durmuyor mu?
Baba uyanmış, Durdane Ana’yı da uyandırmışlardı.
Hüzün ve sevinç birbirine karışmıştı.
Oğullarının takma bacakla karşılarına çıkması aileyi perişan etmişti. Ahmet annesine yavuklusu Gülizar’ı sormuş, annesinin Gülizar ile ilgili anlattıklarını duyunca yıkılmış, sabaha kadar kendine gelememişti.
Gülizar Ahmet’in askere gidişinden sonra iki gözü iki çeşme her akşam üzeri biteviye sayfantlarının önündeki ardıç ağacının dibinde güneşin batışını izlemekte idi.
Geyik avlama mevsiminde günlerden bir gün Anamur’dan gelen avcıların yolu Kızılca köyüne düşmüştü.
Avcılar ardıç ağacının dibinde tek başına oturan gözü yaşlı Gülizar’ı görmüşler, güzelliğine hayran kalmışlardı.
Av dönüşü Anamur’da ve Bozyazı’da dilden dile Gülizar’ın güzelliği konuşulur olmuştu.
0 dönemde uzak köylerden kız istemek pek alışılmış bir durum değildi.
Ancak Bozyazı ve Anamur’da Gülizar hakkında o kadar çok şey söyleniyordu ki…
Yine o dönemde bedelli askerlik sebebiyle bazı gençler bedel parasını ödeyip askere gitmiyordu.
Babasının bedel parasını ödediği bir bey oğlu Gülizar’ın güzelliklerini duymuş ve ikinci av mevsiminde avcıların peşine takılmış Kızılca Köyüne gitmişti.
Uzaktan Gülizar’ı gören bey oğlu ona âşık olmuş ve av dönüşü durumu ailesine anlatmıştı.
… ve Balkan Savaşlarında yavuklusunun şehit olduğunu tahmin eden Gülizar Anamur’a gelin gitmişti.
Evet… Balkan Savaşlarında yavuklusunun şehit olduğunu tahmin eden Gülizar Anamur’a gelin gitmişti.
Gece yarısı eve gelen Ahmet Çavuş sabah şafakla birlikte elinde asası, takma bacaklarını sürüye sürüye Kocataş’ın arkasındaki Piynar ağacının dibine gitmiş, Gülizar’ın verdiği lime lime olmuş kanlı işlemeli mendili yere sermiş öylece kalakalmıştı.
Musa, Dudu, Salih, Komşu köyün gençleri Ahmet’i aramışlar bulamamışlardı.
Ese Dayı’nın hatırlatmasıyla Kocataş’ın arkasındaki piynar ağacının dibinde yarı baygın şekilde yatan, takma bacaklarını sağa sola fırlatan Ahmet Çavuş’u bulmuşlar ve evine taşımışlardı.
Ahmet çavuş günlerce ağzına bir lokma ekmek almadan, bir tas su içmeden bitkin bir şekilde Durdane ananın yanı başında gözünü avucunun içindeki kanlı beyaz işlemeli mendile dikmiş vaziyette yatmaktaydı.
Haftalar haftaları aylar ayları kovalamış ve bir ara Ahmet Çavuş başını Durdane Ana’nın göğsüne yaslamış, gözlerini Durdane Ana’ya dikmiş ve:” – Bunun için mi Balkan savaşına katıldım, bunun için mi bacaklarımı kaybettim. Gülizar nerede?” demişti.
Bu sözler belki de aylardır ağzından çıkan ilk sözlerdi.
Ahmet Çavuş’un ağzından çıkan ikinci şiirimsi sözler şunlar olmuştu;
“Anamur yolları gayrak çakıllı…
Bir yar sevdim uyar akıllı…
Anamur üstüne duman bürümüş…
Benim sevdiceğim bu diyarda imiş…”
Durdane Ana bu sözleri adeta ezberlemiş Ahmet’in sözlerini gelen gidene söyler olmuştu.
Yıllar yılları kovalamış Ahmet çavuş kendini toparlamış kaderine razı olmuştu.
Bunun sırrı neydi? Ahmet Çavuş nasıl kendine gelmişti? Bunu anlamak mümkün değildi.
Ahmet Çavuş artık insanların arasına karışır olmuştu.
O takma bacaklarıyla gittiği her yerde aynı sözleri mırıldanıyordu. Ama her geçen gün yeni ilavelerle…
“Anamur yolları yar yar…
Gayrak da çakıllı a canım…
Bende bir yar sevdim yar yar…
Uyarda akıllı a canım…
Anamur üstüne yar yar…
Dumanda bürümüş a canım…
Benim sevdiceğim yar yar…
Bu diyarda imiş a canım…”
Bu sözler Kızılca köyünde artık yediden yetmişe herkesin dilinde söyleşir olmuştu.
Ahmet Çavuş’un dilinden dökülen şiirler daha da genişlemiş her sözün sonuna “aman” kelimesi eklenmişti.
Nedendir bilinmez Kızılca Köylüleri Ahmet Çavuşa “Kanuni Ahmet Çavuş” demeye başlamışlardı.
Gençler Ahmet Çavuş’un isteği ile hem söyleyip hem oynamaya başlamışlardı.
Gençler oynarken ve söylerken Kanuni Ahmet Çavuş yüksekçe bir taşın üzerine oturuyor, gençlerin önünden oda söylüyordu.
Hem de yeni yeni eklemeler yaparak.
Ahmet Çavuş’un türküsü kısa zamanda civar köylerde, Bozyazı kasabasında, Anamur ilçesinde dilden dile söylenir olmuştu.
Artık bütün düğünlerde keman, klarnet, davul eşliğinde söylenmeye başlanmıştı.
Kim bilir, belki de aynı sözler Ahmet Çavuş’un yavuklusu Anamur’a gelin giden Gülizar’ın kulağına bile gitmişti.
Kanuni Ahmet Çavuş’un “Anamur yolları …” diye başlayan türküsünün ünü; Silifke, Mut, Gülnar, Ermenek, Alanya gibi komşu ilçelere oradan da Mersin, Adana, Antalya gibi illere yayılmış her yerde halk oyunları olarak oynanmaya başlanmıştı.
Halk oyunları olarak bütün Türk halkına mal olan bu türkü; Canlı ve kıvrak bir şekilde kaşıkla çalgı eşliğinde söylenmeye, kızlı erkekli oynandığı gibi sadece erkekler tarafından da oynanmaya başlanmıştı.
Oyunlarda erkekler; keçe külah, kıl haba, şalvar, göğnek, çorap, bel kuşağı, bağcık, yörük çarığı giymektedir.
Kızlar ise; fes, alınlık, pullu veya ala yazma, göğnek, üç etek, salta-cepken, darabulus kuşak, çorap, don, çarık giymektedir.
Bugün Türk halkına mal olan “Anamur yolları…” diye başlayan Kanuni Ahmet Çavuş’un türküsünün son şekli şöyledir:
Anamur yolları yar yar aman
Gayrak da çakıllı a canım sürmelim ben yandım aman
Bende bir yar sevdim yar, yar, yar, yar aman edalım aman
Uyar da akıllı a canım sürmelim ben yandım aman
Anamur üstüne yar, yar, yar yandım aman
Dumanda bürümüş edalım sürmelim bir tanem aman
Benim sevdiceğim yar, yar, yar aman
Bu diyarda bir idi a canım sürmelim aman.’’
Gazi Öğretmenin yazıp yayınladığı Anamur Yollar Halkoyununun hikayesi bu şekildeymiş…
( devam edecek )