Yanlış görmediniz, angusları çırayla arayacağımız bir döneme geçiyoruz…
Sadece angus da değil, bize yedirilen eşek, katır, at ve domuz hayvanlarını da…
ABD, Hollanda ve İsrail, otuz firma eşliğinde “temiz et ” projesiyle başı çekiyorlar…
Kas kök hücresiyle, laboratuvarda ürettikleri etlerle, gündemimize bomba gibi düşmeyi başardılar…
Öncesinde bu haberi duyduğumda, asparagas haber olarak algılamıştım…
Meğerse, “Ateş olmayan yerde duman tütmezmiş..!”
Bu ete “temiz et” denilmesi sanırım, deli dana, şarbon, brusella, salmonella, paraziter gibi hastalıklardan arındırılmış olması…
Hayvanların kesilmemesi açısından da bence iyi bir şey…
Ama yine de temel besin maddesinin laboratuvara sokulması akıllarda birçok soru işareti doğuruyor…
Paketli gıdalardaki gibi…
Özellikle etin bozulma oranının daha yüksek olduğunu gözününde bulunduracak olursak…
Düşünsenize, kasaplar yerine et laboratuvarlarında kuyruk oluşturuyorsunuz…
– Ne istediniz efendim?
– Ben bir lob karaciğer alayım lütfen..!
– Karaciğer hâlâ hücresel boyutta. Petri kabında çoğalıyor… Arzu ederseniz dalak verelim.
Ya da işi bir tık daha ileriye taşıyalım…
Hiç kas üretimi yapmadan…
Kişilere direkt damar yolundan kırmızı kas hücreleri enjekte edelim…
Yani hücresel boyutta beslenelim. Organ haline getirmeden…
Sedyelerin başında, kas hücrelerinden oluşan serumlarla…
– 50cc kas hücresi enjekte etmeye geldim…
Olmaz mı, niye olmasın ki?
Bu da olacak…
Benden söylemesi…
Öncesinde damardan sonrasında da haplar olarak besin zincirimiz değişecek…
Peki bunları yapmaktaki gaye ne?
Küresel yükü hafifletmek…
Karbon ayak izlerini azaltmak…
Öncesinde tüm hayvanları yok etmek…
Sonrasında da insanları…
Neden dolambaçlı yolları tercih ediyorlar bilmiyorum…
Nüfus patlaması bu kadar sorun teşkil ediyorsa…
Niçin üremeyi sınırlandırmıyorsunuz?
Doğanı öldürme planından ziyade, doğumları engelleseniz veya kısıtlama getirseniz daha insancıl olmaz mı?

