Son bir ay.
Birileri el atmazsa.
Tarih olacağız.
Gerçi biz alıştık arması olan ama ligde oynamayan takımı sevmeyi, özlemeyi.
Televizyonda o sevmediğimiz takımın maçını izlemek zorunda kalırken, gittiğimiz deplasmanları, aç kalışlarımızı, maça gitmeden bir gün önce formayı nasıl yıkayıp ütülediğimizi, atkının nasıl bir miras olduğunu hatırlamayı.
Mersin’in Sessiz İhaneti
Bir Asırlık Mirasın Çöküşü diyelim o zaman içimizden, sessizce.
Mersin’in sokaklarında, tarihin ve kültürün iç içe geçtiği bu şehirde, bir dram yaşanıyor.
Elleri titreyerek, gözleri yaşla dolu bir taraftar, boynunda Mersin İdman Yurdu’nun solmuş atkısını sıkıca tutuyor. “Bu kulüp benim hayatım,” diye fısıldıyor ve “şimdi sevdamız can çekişiyor ve hatta ölüyor.” diyor.
1925’te, Ziraat Bankası memuru İbrahim Yekta gibi idealist insanların öncülüğünde kurulan Mersin İdman Yurdu, neredeyse bir asırdır bu kentin temel taşlarından biri oldu.
Savaşlar, ekonomik buhranlar, siyasi çalkantılar gördü; ama her defasında dimdik ayakta kaldı, Mersin’in her zaman dipdiri olan ruhunu temsil etti.
Şimdiyse, maddi bir uçurumun kenarında, son nefesini vermek üzere.
Bu kulüp, sadece bir futbol takımı değil;
bir gurur abidesiydi, bir gazi, bir bebek, bir denizkızıydı.
Yeri geldi bal toplayan bir arının konduğu turunçgil çiçeği, yeri geldi sahilinde tuzlu rüzgarı alnına alnına yiyen iki sevdalı genç oldu.
Bölgesel şampiyonluklardan Süper Lig’de geçirdiği 15 sezona, hatta Avrupa kupalarında Türkiye’yi temsil etmeye kadar uzanan bir başarı öyküsü yazdı.
Mersin’in genç yeteneklerini keşfetti,
Tribünlerde aileleri, dostları, komşuları bir araya getirdi.
Maç günleri, kentin kalbi bu kulüple attı; kırmızı-lacivert bayraklar dalgalandıkça, insanlar kendilerini bir bütünün parçası hissetti.
Ama bugün, o bayraklar gölgede kaldı.
Yıllarca süren kötü yönetim ve ihmal, kulübü borç batağına sürükledi.
Kapanma tehdidiyle karşı karşıya kalan bu tarihî miras, kurtarılmayı bekliyor.
Peki, yardım eli uzatan var mı?
Ne yazık ki, şehrin zenginleri sessiz.
Onların kayıtsızlığı, taraftarların feryatlarıyla acı bir tezat oluşturuyor.
Bu, sadece maddi bir mesele değil; bu bir gönül yarasıdır beyler, sevmeyen bilmez.
Mersin İdman Yurdu, taraftarları için bir kulüpten fazlası; bir kimlik, bir yuva, bir geçmiş.
Her şeyden önce bir aile.
Onun kaybolması, kentin ruhunda onarılmaz bir boşluk bırakır.
Sokaklarda top koşturan, bir gün o formayı giymeyi hayal eden küçük bir çocuğu düşünün.
Efsanelerin hikâyeleriyle büyüyen bu çocuğun düşleri, kulüp kapanırsa paramparça olacak.
Ya da yıllardır tribünlerde yerini alan bir dedeyi hayal edin; torunlarına eski zaferleri anlatırken gözleri parlayan o adam, şimdi kulübünün yok oluşunu izlemek zorunda kalabilir.
Bu, bir neslin hatıralarının silinmesi demek.
En acı vereni ise, şehirdeki bu umursamazlık.
Bir asırlık geçmişe, böylesi bir kültürel hazneye rağmen, Mersin’de sanki kimse kılını kıpırdatmıyor.
Zenginler, servetlerinin küçük bir kısmıyla kulübü kurtarabilecekken suskun.
Geniş kitleler ise sanki bu felakete razıymış gibi tepkisiz. Bu kayıtsızlık, sadece bir kulübün değil, bir şehrin değerlerine duyulan saygısızlığın göstergesi.
Kısa vadeli kazançlar uğruna, uzun vadeli miras feda ediliyor.
Bu, bir kültürel çöküşün sessiz habercisi.
Peki, Mersin’e kim ihanet etti?
Elbette, ilk suçlu, kulübü kurtarabilecek maddi güce sahipken adım atmayan zenginler.
Onların bu vurdumduymazlığı, kentin tarihine ve taraftarların tutkusuna karşı bir hakaret.
Ama yalnız değiller.
Yerel yönetim ve diğer paydaşlar da bu çöküşte parmak izlerini bırakıyor.
Kulübün çığlıklarına kulak tıkayanlar, başka önceliklerin peşinde koşarken Mersin’in kültürel dokusunu göz ardı ediyor.
Bu, toplu bir ihmal; bir şehrin kendine sırt çevirmesi.
Yine de umut tükenmiş değil.
Mersin halkı, özellikle eli bol olanlar, bu kulübün değerini anlamalı ve harekete geçmeli.
Bağışlarla, sponsorluklarla, toplu dayanışmayla, kulübü bu karanlık günlerden çekip çıkarabiliriz. Mersin İdman Yurdu’nu kurtarmak, sadece futbolu değil;
bir şehrin ruhunu, bir topluluğun birliğini kurtarmak demek.
Bu mirası yok olmaya terk etmeyelim.
Ayağa kalkalım, el ele verelim ve bu kulübün gelecek nesillere de ilham vermesini sağlayalım.
Kulübün kaderi bizim ellerimizde;
şimdi, Mersin’e sahip çıktığımızı gösterme zamanı.
Bir asırlık tarihin, zenginlerin kayıtsızlığı ya da şehrin suskunluğu yüzünden silinmesine izin vermeyelim.
Bu bizim kulübümüz, bu bizim hikayemiz ve bu hikâyeyi yaşatmak bizim borcumuz.
Gelecek şampiyonluklarda görüşürüz…