Yaşım on sekiz..!
Foça Mal Müdürlüğü’nde ilk memuriyetim…
İlk defa evden ayrılacağım…
Annemde bir panik…
Kendi veremediği veya vermeye çekindiği öğütler için beni komşumuza götürüyor…
Aile babası başlıyor nasihate…
“Kimseye güvenme, kendine dikkat et.” mesajlarını dinlerken annemin gözlerinden, dökülüyor gözyaşları…
Sanki askere gönderiyor annem:)
Kızgınlık ve de şaşkınlıkla izliyorum ikisini de…
Anne yüreği işte…
İlk defa evden ayrılıp devlet memuru olarak çalışacağım…
Nereden girdiysem bu memuriyet sınavına..(?)
Oysa hedefimde üniversite okumak var…
Ama yine de gideceğim…
Üçüncü tercih yerim İzmir’di…
İzmir’in Eski Foça ilçesi çıkıyor…
Sahil kasabası gibi bir yer…
Ev tutmak, yer bulmak gibi zorlu süreçten sonra…
Düzenimi kuruyorum…
Giritli, yaşını almış bir çift, evinin bir odasını bana kiralıyor…
Onların kızı gibiyim…
Çıktığım saat belli, girdiğim saat belli…
Çoğunlukla da Hatice teyzeyle birlikte sahil yürüyüşü yapıyoruz…
Bu Giritliler, hayat dolu oluyorlarmış meğer…
Kadın, mutlu olduğu bir anda kollarını kaldırarak parmak çıtlatarak oynayabiliyor…
“Kaldır kolları hop hop
Şıkıdım şıkıdım şıkıdım…”
Gözü yaşlı annemin tam tersine…
Annem her şeye ağlardı…
Özellikle de erken yaşta babamı kaybettiğinden bu yana..!
….
Karasal iklimden Ege havasına geçiş…
Müthiş bir iklim…
Müthiş bir güneş…
Müthiş papatyalar…
Sanırım gidişim, İlkbahardı…
Kaldığım evin hemen arkasındaki papatyalar, “İnsan boyu kadardı.” dersem abartı yapmam…
Boyları bir, bir buçuk metre olabiliyordu…
Kendine özgü endemik ortamını bulmuştu…
Tarih kokan taş evler…
Kalesi…
Sahil boyunca dizilmiş restoranlar…
Mis mis…
Ev sahibim Recai kaptanın küçük bir teknesi vardı…
Balıkçı teknesi…
Hep birlikte tekneyle açılır adalara giderdik…
Bir iki göçmen komşuyla birlikte…
Adadaki tüm otlar toplanırdı…
Çipista(hardal veya turp otu), Arap saçı, kuzu kulağı, dere otu, her envaı ot…
Bütün otların adını onlardan öğrendim…
Bu otlarla börekler yapılır ve afiyetle yenilirdi…
Hatice teyzem, ot toplarken esprisini ve de şıkıdım şıkıdım oynamasını da ihmal etmezdi…
“Bir adaya bir Giritli ve bir at koymuşlar, Giritli attan çok otlamış.”
Bir insanın doğayla bir bütün olması, o an için bütün dertlerini geride bırakan kişi kim diye sorulduğunda..(?)
Cevabım, ev sahibim, Hatice Teyze olurdu…
….
Çatısız bir binada vergi memuru olarak çalışıyordum…
Yaşım küçük olduğu için personellerin de maskotuydum…
İş sonrası gezmeler, sahil kenarındaki kırtasiyeye gidip roman okumalar, akşam olduğunda da kale etrafını gezmeler…
Her şey çok güzeldi…
İki şey dışında…
İlki anneme özlemim, ikincisi ise maaşımın ay ortasında bitmesi…
Hem çalışıyor olmak hem de evden para istemek..!
Yeniden üniversite sınavına girip kazanmamla, 9 ay çalıştığım memurluktan istifa dilekçemi verdim…
Pişman mısınız diye soracak olursanız..(?)
Cevabım: “Hem de nasıl..!” olacaktır…
Öyle bir yer bırakılıp, gelinir miydi..(?)