Başlığa bakıp da Recaizade Mahmut Ekrem’ in romanıyla karıştırmayın sakın…
Devlet kademesinde yüksek memur olan babasının ölümüyle büyük servete konan Bihruz Bey’i anlatamayacağım…
Orta tabakayı ve de kendimi ifade edeceğim…
Araba sevdamızı…
Tam da kasko ve de zorunlu trafik sigortasını yenilemenin tam zamanıyken…
Kasko fiyatlarının, zorunlu trafik sigortasının pik yaptığı bir durumla karşı karşıyayız..!
Üstüne her yıl motorlu taşıtlar vergisi, iki yılda bir fenni muayenesi ve egzoz muayenesi…
Alimallah, arabanızla birine veya bir yere hafif dokundursanız vay halinize..!
Benzininin, motorinin günbegün yükselen fiyatından bahsetmiyorum bile..!
Hal böyle olunca da araba kullanmak, sevdalanmak anlamına gelmiyor mu?
Lüks sevdalar…
Markası ne olursa olsun…
Tek lüksüm arabam olsun diyenlerdenim…
Elim, ayağım, yaverim…
Ama..!
Ama diyorum çünkü her yere arabayla gitmemiz ne kadar doğru?
Küçük mesafelere dahi…
Yine Avrupa ülkelerinden örnek verecek olursam…
Niçin ülkemizde bisiklet sürücülüğü yaygınlaşmıyor?
Ve hatta hala bisiklet sürmeye kalkışmamız büyük cesaret istiyor ülkemizde..!
Sanırım Hollanda idi…
Okul servisleri dahi bisiklet tarzı dizayn edilmiş, her bir çocuk pedal çevirerek okuluna gidiyorlardı…
Trafikten tamamen apayrı kendilerine özel bisiklet yolundan…
Bizler ise kasaba, markete, pazara arabamızla gidiyoruz…
İki tekerlekli, üç tekerlekli, dört tekerlekli çevre dostu bisikletimizi kullanmış olsaydık…
Hem bedenimizi hareket ettirmiş olurduk, hem de atmosferimizi egzoz gazından kurtarmış olmaz mıydık?
Araba kullanmanın lüks göründüğü şu kasvetli günlerde…
Bütçemiz de rahat bir soluk almaz mıydı..?

