Gazi Öğretmen Isparta’da askerlik yaparken yürüyüş kolunda devamlı marşlar
söylerlermiş…Yürüyüş kolunda Gazi Öğretmen genelde bir takımın başı olarak bulunuyormuş…
Bir defasında komutanı o zamana kadar yapmadığı bir davranışla Gazi Öğretmeni kendi yerine bırakmış ve komutla yürüyüş kolundaki arkadaşlarını yürütmesini ve “YAYLALAR”ı söyletmesini istemiş…
Gazi Öğretmen hem şaşırmış hem gururlanmış…Görevini de dört dörtlük yapmış…
Yine bir defasında sabah hareketlerini yaptırırken ilk defa Gazi Öğretmeni kendi yerine çıkarmış ve hareketleri yaptırmasını istemiş…
Bu konuda da İstanbul’da öğrenciyken Milli Türk Talebe birliğinde Judo çalışmaları yaptığı dönemlerden deneyimleri varmış…Dolu-dolu geçen öğrencilik yıllarında özel bir hocasından 1 yıl müddetle Aerobik dersleri de almış…
Bu sebeplerle komutanın yaptırdığı Jimnastik hareketleri kendisine çok basit geliyormuş…
100’lerce kişinin arasından Gazi Öğretmeni seçip hareketleri onun yaptırmasını istemesinin sebebini de tahmin ediyormuş;
Isınma hareketlerindeki koşularda kollarını omuzuna doğru çekerek koşması, sağa sola uzanarak el değdirmeleri, omuzlara el değdirmesi, kol ve omuz halkası alıştırmaları, eller yere değerken bacakları germe hareketi, göğse diz çekme ve uzatma hareketi, dizlere topuk değdirme hareketi, başı esnetme ve döndürme hareketi, omuzları döndürme ve gövdeyi esnetme hareketleri, gövdeyi sağa-sola esnetme hareketleri, kol ve bilek çalışmaları, bacakları kaldırma ve indirme hareketleri, dizlere dirsek değdirme hareketleri komutanın dikkatini çekmiş…
Gazi Öğretmen bu hareketleri severek, isteyerek yapıyormuş…
Onun için olsa gerek ilk defa Gazi Öğretmeni çıkarmış ve önceki günlerde yaptırdığı hareketleri yaptırmasını istemiş…
Bu konudaki görevini de dört dörtlük yapmış olmalı ki ileriki haftalarda ve askerlik bitinceye kadar birkaç defa bir başkasına görev verdiği zaman bu bir başkası mutlaka Gazi Öğretmen oluyormuş…
Gazi Öğretmeni en çok duygulandıran olaylardan biri de Kışlaya girişlerinden yaklaşık bir ay sonra yaptıkları yemin töreniymiş;
Yemin metni aynen şöyleymiş;
“Barışta ve savaşta, karada, denizde ve havada, her zaman ve her yerde Milletime ve Cumhuriyetime doğruluk ve muhabbetle hizmet ve kanunlara ve nizamlara ve amirlerime itaat edeceğime ve askerliğin namusunu, Türk sancağının şanını canımdan aziz bilip, icabında Vatan, Cumhuriyet ve vazife uğrunda seve seve hayatımı feda edeceğime namusum üzerine ant içerim.”
Bu yemin töreninden sonra daha değişik eğitimleri başlamış…Bu eğitimlerde en çok dikkatini çeken Harp Silah ve Araçlarıymış…
Kara, Deniz, Hava ve Jandarma kuvvetlerinin harp silah ve araçları değişik değişikmiş…Görevleri gereği onlara Kara Kuvvetlerinin silahları öğretilmiş…
Bunlar; El ve tüfekle atılan Bomba’lar…Göğüs göğse yapılan muharebelerde kullanılan Süngü’ler…50 metreden kısa atış yapan Tabanca’lar…100-200 metre arasına atış yapar makinalı Tabanca’lar…500-3000 metre arasında atış yapan Piyade Tüfekleri…1000-3000 metre arasında atış yapan Otomatik Tüfekler…1000-3000 metre arasında kullanılan makinalı Tüfekler…200-300 metre’de zırhlı araç ve tanklara atılabilen Roket atarlar…700-1700 metre arasındaki zırhlı araçlara ve tanklara karşı kullanılan Geri Tepmesiz toplar…100-4500 metre arasındaki hedeflere karşı kullanılan Havanlar…Hafif – orta – ağır – en ağır şekilde dizayn edilen Sahra Topları…Hafif – orta – ağır olmak üzere 3’e ayrılan ve hava savunmasında kullanılan Uçaksavarlar…Serbest ve topçu güdümlü mermileri olan Roketler…Helikopterler…Kara mayınları…Bubi tuzakları…Tahrip maddeleri…Dikenli teller…Mayın aramak için dedektörler…Muhabere için telli – telsiz -elektronik vasıtalar…Hafif -orta – ağır – özel tip Tanklar… Jeep – Dodge – GMC – Reo – Ünimog – ambulans – silah ve havan taşıyıcı- zırhlı personel taşıyıcı gibi Motorlu Araçlar kara kuvvetlerinin silahlarıymış…
Gazi Öğretmen bu bilgileri Üniversite öğrencilik yıllarında Milli Türk Talebe Birliğinde gönüllü olarak Kıbrıs Barış Harekatında savaşa gidecek olan öğrencilerin arasında enine boyuna öğrenmiş…
Hatta onlara Hava Kuvvetlerinin ve Deniz Kuvvetlerinin silahları, bisiklet, motosiklet, taksi, ağır vasıta kullanılmasını bile çok kısa süre içinde öğretilmiş…Hatta Deniz vasıtalarını kullanmak üzere kaptanlık ehliyeti bile almış…Onun için Askerlikte onlara öğretilen silahlara yabancı değilmiş…
Kendilerine emaneten kasatura ve piyade tüfeği verilmiş…Piyade tüfeğini söküp, yağlayıp takmak en büyük merakıymış…Bir de atış yaptıkları poligonlarda ateş etmek…
Gece karanlıkta yaptıkları talimler de çok hoşuna gidiyormuş…Gece talimlerinde uzakta çıkartılan sesleri tanıma konusunda da başarılıymış…
Yemin töreninin ardından bir günlüğüne çarşı iznine çıkmışlar…O sıralarda ailesi yayla için Gülnar İlçesindeki evlerindelermiş…Eşi, Ahmet ve Fehmi oğulları, anne-babasının yanında yayladalarmış…Gün aşırı eşinden mektup geliyor, eşine mektup gönderiyormuş…
Çocuklarına hediye göndermeyi planlamış…Isparta şehir iznine çıkan askerlerle dolup taşıyormuş…Bir “şekerlemeci “ dükkânına girmiş…Saçtan yapılma bisküvi kutusuna o devrin imkanlarına göre çikolata, bisküvi, şeker…ne bulduysa koymuş ve bir hediye paketi hazırlamış…PTT’nin yerini bile bilmiyormuş…PTT’ye gitmek yasakmış…
Gönderdikleri mektupların üzerinde “Görülmüştür” damgası bir kural olarak konmuş…Bu hediye paketini vereceği adrese göndermesi için dükkan sahibine ricada bulunmuş…Dükkan sahibi şaşırmış…Şu sözleri söylemiş: “ Onlarca yıldır satış yapıyorum…Hiçbir askerin bu şekilde paket hazırlayıp memleketine gönderdiğine şahit olmadım…Asker göndermez, Askere gönderilir…Madem böyle…PTT parası da benden…”
Hediye paketini Anamur’a göndermiş…2’inci bir vasıtayla amcasını oğlu, Kayınbiraderi Sefa bey tarafından zor şartlarda hediye paketi Gülnar’a ulaştırılmış…
Çocukların sevincini Isparta’da eşinin gönderdiği mektuptan öğrenip mutlu olmuş…Büyük oğlu Ahmet çok küçükmüş…Hediye paketinin içinden çıkan asker resmni eline alıp, elma bahçelerine doğru tutuyor ve” Baba bak…elmalarımız olgunlaştı…” diyormuş…Resimde bir canlılık göremeyince de annesine:” Anne…Babam bize küs mü? Elmalarımıza bakmıyor…” diyormuş…
Askerlik süreleri 4 aymış ama dolu-dolu geçiyormuş…
Isparta’da bir göl varmış…Pazar günleri o gölde çamaşırlarımızı yıkar, kurular ve kışlaya geri dönerlermiş…
Ramazan ayında belli bir grup olarak oruç tutmuşlar… Sahur’da yemeklerini yemek pişirilen yerden yemekhaneye kendileri getiriyor, yemek kaplarını geriye kendileri götürüyormuş…
Uykusuzluk, açlık kendilerini etkilemiyormuş…Ramazan 3’üncü günü komutanları bunu test etmek için koşu yaptırmış…İlk sıralarda koşuyu bitirenler oruç tutanlar olmuş…Bunun üzerine komutanın emriyle akşam yemekleri iftar vaktine alınmış ve oruç tutanların sayısı da ikiye katlanmış…
Askerlik yaparken Gazi Öğretmeni en çok etkileyen bir durum da yemeklere başlamadan önce yapılan dua imiş…İlk yemekte karşılaştığı bu dua; “Tanrımıza hamdolsun…Milletimiz var olsun…”temennisiyle başlıyormuş…
Bu arada çok değişik fikirde arkadaşlarla da karşılaşmış…Bir defasında Dua sonrası yemeğe başladıklarında 12 kişilik masada ortaya bir laf atmış ve nua’nın hoşuma gittiğini söylemiş…
Bir mühendis arkadaşının da bunun çağ dışı olduğunu, zaten askerliğin de çağ dışı olduğunu söylemesi karşısında hepsi şaşırıp kalmış…
Başka bölükten bir arkadaşın parasını çaldırdığı iddiası haftalarca bütün bölükleri huzursuz etmiş, komutanların küfürlü laflarına muhatap olmaları günlerce onları tedirgin etmiş…Para yoklaması bile yapılmış…Meğer arkadaş izinli çıktığı zaman çarşıda kumar oynamış, parasını kaptırmış…Günler sonra en samimi arkadaşının bunu itiraf etmesi rahat bir nefes almamızı sağlamış…
Tabi bir gece 4 arkadaşımızın bu iftirayı yapan arkadaşa çalılıkların arkasında yüzü gözü kan revan içinde kalıncaya kadar dayak atmaları da bu olayın tuzu biberi olmuş…
4 aylık süre içinde firar edenler, kasaturasını kaybedenler, potinini çaldıranlar, sahte hastalık uydurarak kantinde kalanlar, nöbette tüfeğini kaybedenler ve çadırda ceza hapsi uygulananlar…
Hele-hele 01.00 – 03.00 ve 03.00 – 05.00 nöbeti tutmamak için kaytaranlar varmış…
Gazi Öğretmen askerliği kutsal bilmiş ve üzerini düşen görevleri en güzel şekilde yapmaya çalışmış…
Acı tatlı günleriyle Isparta’da yaptığı askerliği bitmiş, terhis olmuş, Anamur Lisesindeki öğretmenlik görevine geri dönmüş…
Haziran ayında askere alınmış, eylül ayında okulların başlamasıyla birlikte askeri birliğinden ayrılarak öğrencilerinin başına geri dönmüş…
Askerde anlamış ki bu ülkenin çocuklarını daha çok vatan, millet, bayrak sevgisiyle yetiştirmek lazım…
Aynı okuldan kimya öğretmeni Mustafa Selbes ve Din dersi öğretmeni Mahmut Boz’la birlikte askere gitmişler…Onlar da aynı duygular içindeymiş…Daha büyük bir şevkle göreve başlamışlar…
( devam edecek )