“Karı, Koca Dağa Karşı” masalını duydunuz mu?
Özetleyecek olursam;
Bir zamanlar büyük bir dağın eteğinde küçük bir kulübede yaşayan bir karı, koca varmış.
Evleri güzel olmasına rağmen, büyük dağın gölgesi, evlerini sürekli karanlık yapıyormuş.
Bahçelerinde yetiştirdikleri hiçbir sebze ve meyveden, güneş gelmemesi nedeniyle, istedikleri verimi alamıyorlarmış..!
Ara ara dağın eteklerinden yuvarlanan kaya parçaları da kulübenin çatısına düşüp, hem korkmalarına hem de çatılarının zarar görmesine neden oluyormuş..!
Ne yapacağını şaşıran çift akıl almak için, bir bilgenin yanına gider…
Bilge, bilgiç bir edayla, çiftin sorununu can kulağıyla dinler.
Şimdiye kadar beklemelerinin hata olduğunu, kendisine erken gelselerdi, sorunlarının çoktan çözüleceğini söyler.
Bunu duyan çiftler, çözüm bulacak birilerini bulmanın sevinciyle, bilgeyi pür dikkat dinlerler…
Bilge, dağı korkutup kaçırmaları gerektiği nasihatinde bulunur..!
Bunun üzerine çift eve geldiklerinde dağı korkutmak için her türlü sesi çıkarırlar…
Avazları çıktığı kadar bağırırlar. Dağın eteklerinde tencere, kapağı birbirine vurarak sesler çıkarırlar…
Her gün düzenli olarak bu hareketi yapmalarına karşın, dağda en ufak bir kımıldama olmaz…
Bu sefer başka bir bilgeye gidip akıl danışmaya karar verirler…
Bu bilge de dağın korkuyu bilmeyecek kadar güçlü olduğunu, bu nedenle onu korkutamayacaklarını ancak sevgi ile dağı kulübelerinden uzaklaştırabileceklerini söyler…
Bunun üzerine çift, dağın yamacına gidip şarkılar, türküler söyleyip dans ederek sevgilerini sunarlar…
Dağın yamacına ağaçlar ve çiçekler ekerler.
Ona adaklar sunarlar…
Ancak bütün bu çabalarına rağmen, dağda en ufak bir kımıldama olmadığını fark ederler..!
Dağ, yine kulübelerinin dibindedir ve karanlık gölgesini, kaya parçalarını üstlerine düşürmektedir…
Bilgeye gitmeyi alışkanlık haline getiren çift, yeniden üçüncü bir bilgeye danışırlar…
Bu üçüncü bilge de tüm eşyalarını toplamalarını, gözleri kapalı bir şekilde dans etmelerini, dans ederek geldikleri yere kulübelerini yeniden inşa etmelerini söyler…
Çiftler tüm eşyalarını toplayarak, gözlerini kapatarak dans ederler…
Gözlerini açtıklarında dağın kendilerinden uzaklaştığını ve de bulundukları yerin günlük güneşlik olduğunu fark ederler…
Oysa uzaklaşan dağ değil kendileridir…
Ulaştıkları yere yeni kulübelerini inşa ederler…
Yaşamın içinde boğuşurken, zorluklarla karşılaşırken sapmalar göstermez miyiz?
Neyin doğru neyin yanlış olduğu karmaşasını yaşarken…
Akıl tutulması yaşamaz mıyız..(?)
Bu çaresizlik içinde kaş yapalım derken göz çıkarmaz mıyız..(?)
Bu ister kendi elimizle olsun, isterse de bilge sandığımız bize tavsiyede bulunan kişilerin eliyle…
Bizi o kadar çok gerçeklikten, olaylardan koparırlar ki, umutlarımızı dahi yitirmemize sebep olurlar..!
‘Tavşan körlüğü’ denilen şey de bu olsa gerek.
Yaşadığımız soruna olan takıntılarımız, sağlıklı düşünmemizi engelleyerek kendimizi şaşırmamıza neden olmaz mı..(?)
Ve bilge dediğimiz kişilerin de bu sorunlarımızı çözemediği gibi, zaman kaybından öteye de götüremediğini görmez miyiz..(?)
Yalnızca zaman kaybı da değildir…
Zayıflığınızı gören kurnaz kişilerin kurbanı dahi olunmaz mı..(?)
Bilge kişi, derken neye göre ve kime göre bilge kişi, ayrımını yapmanın çok önemli olduğu vurgusunu da yaptıktan sonra…
Yelpazesi çok geniş bir konu olmasına karşın ana teması tektir…
Yapılması gereken şey, sorunlar karşısında sakin kalmaya çalışmaktır…
Telaş ve kaygı kişilere çözüm olamayacağı gibi, çok daha farklı sorunlara da yol açabilmektedir…
Sakin kalıp, sakin kafayla işlerinizi çözmeye çalışmak en doğru karardır…
Şayet sakin kalınamıyorsa, yıllarca güven duyduğunuz, kardeşinizden öte bir arkadaşınızdan destek alabilirsiniz…
Veya işin ehli, uzmanı, eğitimini almış kişilerden…
Öbür türlüsü kişilerin eline koz vermekten ve sonrasında da bu kişilerle uğraşmaktan öteye gidemeyiz..
Ne olursa olsun olayların, durumların değişebileceğini de unutmadan…
Masaldaki gibi, dağı oynatamayacağımızı, ancak kendimizi değiştirebileceğimizin bilincinde olarak…