Türkiye Büyük Millet meclisi yeni yasama yılına girmiştir. Ülkemiz için hayırlı olmasını diliyoruz.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM 28. Dönem 3. Yasama Yılı Açılış Toplantısı’na katıldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasında adalet, kolluk kuvvetleri ve yargı ile ilgili şunları söyledi:
‘’…Milleti huzur, refah ve güvenlik içinde tutan adalettir. Devleti her türlü tehditten koruyacak olan adalettir. Ekonomiyi büyütecek, eşit dağılımı sağlayacak, çalışanı, çalıştıranı, üreticiyi, tüccarı, sanayiciyi mutlu edecek olan adalettir.
Suçlu ile masum birbirinden ayırt edilmezse, suçlu elini kolunu sallayıp gezerken masum cezalandırılırsa, adalet sarsılır.
Adalet sarsılırsa, devlet sarsılır. Devlet sarsılırsa milletin bekası tehlikeye girer.
Şunu özellikle ifade etmek isterim. Kolluk kuvvetlerimiz ve yargı camiamız adaletin tecellisi için çok büyük bir gayret ve özveriyle çalışmaktadır. B
Bu vesileyle geçtiğimiz hafta menfur bir saldırı neticesi şehit edilen polis kızımız Şeyda Yılmaz başta olmak üzere, tüm şehitlerimize aziz milletim adına minnet duygularımızı ifade etmek istiyorum.
Sınırlarımız içinde ve dışında canları pahasına mücadele eden güvenlik güçlerimizin her birini rabbim muhafaza buyursun diyorum.
Polisiyle, jandarmasıyla bütün emniyet teşkilatımıza, bu yüce çatı altında, bu önemli günde tüm milletimiz adına şükran duygularımızı ifade ediyor, en kalbi selamlarımızı gönderiyorum.
Aynı şekilde vatanımızı her türlü harici tehdide karşı koruyan kahraman ordumuzun yiğit mensuplarına da teşekkürlerimizi ifade ediyorum.
Emniyet güçlerimiz de silahlı kuvvetlerimiz de kanunların kendilerine çizdiği sınırlar dahilinde, hukuk ve demokrasi çerçevesinde vazifelerini ifa etmeyi sürdüreceklerdir.
Tekrar ediyorum, düzen yani hukuk, yani adalet, devletimizin ve milletimizin temel dayanağıdır, temel direğidir. Askerimizin ve kolluk birimlerimizin güven içinde kalması için devletimiz her türlü fedakarlıkta bulunmaktadır. İmkanlar ölçüsünde daha fazlasını da yapacaktır.
Kanun ve düzen dışına çıkanlar ise, adaletin tesisi, devletimizin bekası adına hiç tereddüt edilmeksizin yargı karşısına çıkacaklardır.
Bu arada yargı mensuplarımızın da görevini kanunlar ve hukuk çerçevesinde yerine getirdiği, özellikle hatırlatmak isterim.
Mevcut kanunları uyguladıkları ya da kanunların sınırları içinde kaldıkları için hiç kimse yargı camiamızı yıpratmaya, gündemine gelmek uğruna mahkemelerimizi baskı altına almaya kalkışmamalıdır. Yargı mensuplarımız ile Türk milleti adına karar veren mahkemelerimizin tehdit edilmesine hiçbirimiz müsaade etmemeliyiz.
Şayet, polisin, jandarmanın, savcı ve hakimlerimizin suçu önleme, suçu cezalandırma, karar ve infaz konusunda sıkıntıları varsa şüphesiz bu evvel emirde kanunların konuşulmasını gerektirir.
Kanun koyucu ise milletimiz adına, Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir.
Meclisimiz yeni yasama yılında suçun önlenmesine, infaz ve ıslah konusuna daha fazla eğilmeli, milletimizin giderek yükselen taleplerine daha çok kulak vermelidir. Bakanlıklarımız ve kurumlarımızla birlikte meclisimizin bu hususta daha hassas bir yaklaşım içinde olacağına yürekten inanıyorum.
Yürütme ve yasama organları olarak inşallah elbirliği içinde çalışarak, adalet ve güvenlik hizmetlerimizin standardını daha da yükselteceğiz.
Son günlerde Ulusal ve Mahalli basında, medya kuruluşlarında yargı ve Yargıçlardan sıkça söz edilmeye başlanmıştır.
Evet…Son günlerde Ulusal ve Mahalli basında, medya kuruluşlarında yargı ve yargıçlardan sıkça söz edilmeye başlanmıştır.
Özellikle YARGI BAĞIMSIZLIĞI ile ilgili yayın yapan basınımız ÖZGÜR BASIN ve YANDAŞ BASIN diye 2’ye ayrılmış durumda…
Paralel yapı tutuklamaları sebebiyle Hakimler ve Savcılarımız mercek altında…
Son günlerde meydana gelen tutuklamalar, salıverilmeler hepimizin gözü önünde cereyan etmiştir.
Ben biraz tarihin derinliklerine giderek bazı okuyucularımın da isteği üzerine Osmanlılarda Yargılama konusunu anlatmaya çalışacağım:
Osmanlı Devletinde yargı denince akla ilk önce Hâkim’ler gelirdi.
Yargılama görevini yürüten asıl memurlara da Hakim denirdi.
Hakim’in her yönüyle güvenilir olması, görevini yaparken maddi ve manevi baskılardan uzak olması gerekirdi.
Yargılamada ikinci derecede görev alan kişilerin başında Naib’ler gelirdi.
Sözlükte Naib; Bir kişinin yerini tutan ve yokluğunda işlerini yürüten kimse anlamına gelir.
Naib’ler; Hakim’in yerine görev yapan kimselerdi.
Osmanlılarda bir de Toplu Hakim Sistemi vardı; Kazaskerler, Kassâm-ı umûmî, İstanbul kadısı, yardımcısı, Mekke ve Medine kadıları ve müşavirler bu sistemin içerisindeydi.
Osmanlıların adaleti o kadar güçlü idi ki; bütün Hıristiyanlar o dönemlerde Osmanlıların egemenliği altına girebilmek için adeta birbirleriyle yarış etmişlerdi.
Bir örnek vermek gerekirse; Ukrayna’da yaşayan Normanlar Rusların baskısından o kadar bıkmışlardı ki kiliselerinin defterine şöyle yazmışlardı: “Ya Rabbi. Osmanlı’nın gücünü kuvvetini artır ki, gelip bizi de kurtarsın… Bize din hürriyeti versin… Can ve mal emniyetimizi sağlasın. Amîn…”
Normanlar; 1800 yıllarında Rus zulmünden Amerika’ya kaçmışlar ve yanlarında bu kilise defterini de götürmüşlerdi.
Bu gün bu defter adı geçen sayfa açılmış olarak Amerika’nın Utan bölgesindeki bir Norman kilisesinde teşhir edilmektedir.
“Yargı” örneğine geçmeden önce bu yargılamayı yapan, yargılanacak olan Padişah Fatih Sultan Mehmet’i mahkemeye çağıran “İstanbul Kadısı” hakkında da bilgi verelim.
Bu “Kadı” nın adı Hızır Çelebi’ydi.
Hızır Çelebi;1407 senesinde doğmuş 1453 senesinde İstanbul’da vefat etmişti.
Ülkenin ünlü alimlerindendi.
Fatih Sultan Mehmet’in padişahlığının ilk yıllarında Arabistan’dan gelen bir âlimin ilim ve fen konusunda sorduğu sorulara cevap veremeyen âlimlere kızan Fatih: “Ülkemde bu adama cevap verecek bir ilim adamımız yok mudur?” diye kükremiş kendisine o dönemde Sivrihisar medresesinde görev yapan Hızır Çelebi tavsiye edilmişti.
Hızır Çelebi’nin Arabistan’dan gelen ilim adamına verdiği mantıklı cevaplar ve Hızır Çelebi’nin sorduğu sorulara âlimin cevap veremeyişi Fatih’in çok hoşuna gitmiş ve kendisini İstanbul’un Fethinden sonra İstanbul Kadısı ve Belediye Başkanı yapmıştı.
Hızır Çelebi, İstanbul Kadısı ve Belediye Başkanı olarak göreve başladıktan bir müddet sonra bir Hıristiyan mimar gelmiş ve Fatih Sultan Mehmet’ten şikayetçi olduğunu söylemişti.
Şikayetin konusu şuydu: Fatih Sultan Mehmet Han Ayasofya’dan daha yüksek kubbeye ve daha üstün mimari hususiyetlere sahip bir cami yaptırmak istemiş, Hıristiyan mimar inşaatın yapımını üslenmişti.
Ancak, Hıristiyan oluşu nedeniyle Ayasofya’dan daha yüksek kubbesi olan bir cami yapmak istememiş ve Mısır’dan getirilen mermer sütunların uçlarını kestirmişti.
Fatih sütunların kasıtlı olarak kestirildiğini öğrenince çok kızmış ve mimarın elinin kesilmesini emretmişti.
Eli kesilen mimar Osmanlı’nın adaletini ölçmek için devrin “Kadı”, “Hakim”i olan Hızır Çelebi’ye müracaat ederek şikayette bulunmuştu.
Hızır Çelebi olayı incelemiş ve şahitlerle birlikte Fatih Sultan Mehmet’i mahkemeye celp etmişti.
Fatih baş köşeye oturmak için yönelmiş fakat Hızır Çelebi: “Oturma Begüm!…” hasmınla yüzleşmek üzere, mahkeme huzurunda ayakta dur” demişti.
Fatih’i ayakta bekletmişti.
Mahkeme sonunda Hıristiyan Mimar haklı bulunmuş ve Fatih’in elinin kesilmesine karar verilmişti.
Hıristiyan mimar bu adil karar karşısında gözyaşlarını tutamamış, şahadet getirerek Müslüman olmuştu.
Fatih Sultan Mehmet Han da ölünceye kadar mimarın iki çocuğu ve hanımıyla birlikte bütün maişetini şahsi servetinden vererek rahat yaşamasını sağlamıştı.
Mimar, hanımı ve çocuklarıyla birlikte İslamiyet’in yayılması için ölünceye kadar gayret etmişti.
Birkaç gün sonra Hızır Çelebi’yi ziyarete giden Fatih kılıcını göstererek: “Eğer bana bir suçlu gibi değil de bir Padişah gibi muamele etseydin seni şu kılıcımla parçalardım’’ demişti.
Hızır Çelebi de paltosunun İki eteğinin altındaki 2 adet aslanı göstererek: ” Eğer padişahlığına güvenip, dinin emri olan hükmüne karşı gelseydin seni bu aslanlara parçalatacaktım” demişti.
İşte Cumhurbaşkanımızın adalet ve yargı ile ilgili sözleri ve Osmanlılarda yargılama usulleri ve Osmanlılardan bir yargı örneği…
Hoşça kalınız.