Geçtiğimiz günlerde Mersin’in geleceği için çaba gösteren, ‘Mersin İstişare Kulübü’nün düzenlediği “İç ve Dış Göçlerin Mersin’e ve Türkiye’ye Etkileri” konulu toplantı gerçekleştirildi. Konu başlığı olarak çok yerinde önemli bir konu seçilmişti.
Katılan çok değerli akademisyen uzman konuşmacılar, kendi çalışma alanlarından çok önemli bilgiler verdiler. Toplantı formatı gereği sonunda katılımcılar kendi bakış açılarından konuya katkı sundular.
Bir süreden beri Mersin lojistik planı konusunda önemli çalışmalar yapmış dostum Feridun Gündüz’ün daveti ile katıldığım bu aylık toplantılarda katılımcılar da önemli katkılar yapmaktadır.
Ancak burada olgunlaşan fikirlerin kenti yönetenlere ne kadar ulaştığı ve kararlarına katkı verdiği bir soru işareti.
Bu nedenle bu çok değerli çalışmalardan kent için yararlı bir sonuçlar çıkacak bir formata geçilmesi(think -tank) gerektiği düşüncesindeyim. Bu nedenle bugünkü yapısı içinde bunun ne kadar başarıldığının gözden geçirilmesin de kendimce yarar görüyorum.
DAYATILAN KÜRESELLEŞME ZULMÜNÜN SON PERDESİ: DÜZENSİZ GÖÇLER
Dünyada, 21. YY da sınır aşan kitlesel göçlerin Dünya’ki gelişmelerden özellikle dayatılan KÜRESELLEŞME olgusundan bağımsız düşünülmesi kanımca mümkün değildir.
Küreselleşme olgusu, 1989 yılında Berlin duvarının yıkılması ile -kapitalizm-zaferini ilan etmesiyle ortaya çıktı.
1980 sonrası İngiliz Başbakanı Margaret Thatcher’ın başını çektiği ekonomist Friedman’ın özelleştirme ile devletin ekonomiden tamamen çekilmesini ve finans kapitalizmin serbest dolaşımını öngören Küreselleşme(globalizm) olgusu, neo-liberal ekonomi için mucize bir reçete gibi toplumlara anlatıldı.
1984 küreselleşmenin başını çeken Anglo Sakson ekonomistleri ve temsilcilerinin 1984 Vaşington’da yaptıklar toplantıda ‘küreselleşme’nin kitabını ve prensiplerini yazmak için toplandılar.
Tüm Dünyada önlerinde engel gördükleri ulus devletlerin tüm maddi birikimlerini özelleştirerek, çok uluslu şirketlere peşkeş çekecek olan Vaşington sözleşmesi veya bildirisini daha sonra küreselleşmenin -kutsal kitabı- yaptılar.
Türkiye’de 80’lerde birinci Özal hükümeti KAMU İKTİSADİ TEŞEKKÜLERİ (KİT) ‘küreselleşme’ efsanesi ile özelleştirmenin temellerini attılar.
Yıllardır yatırıma kaynak ayrılmayarak teknolojik gelişmesi engellenerek atıl bırakılan -KİT’ler bakın ne kadar hantal, çağın gerisin de kaldılar- propagandasıyla tuu-kaka ilan edildiler.
Daha sonra başta IMF olmak üzere tüm batılı finans kuruluşları, ekonomik krize düşen devletlere kredi vermek için -özelleştirmeyi- ön koşul yaptılar.
Bu bildiriye göre -her türlü mal, finans serbest dolaşacak, yabancı paraların değeri serbest piyasa vergiler sıfırlanacak veya minimum’a düşürülecek, ANCAK İNSANLAR SERBEST DOLAŞAMAYACAKLAR’dı. Buna karşı çıkan ve 1923 Türkiye’nin mazlum milletler ve 1917 devriminden esinlenerek kurulan tüm anti emperyalist ve sosyalist devletler Hindistan’dan Batı Afrika’ya, Balkanlardan Baltık Denizi’ne kadar kurulan tüm ulus ve sosyalist devletler yıkılmalıydı.
Önce, Berlin Duvarı’nın yıkılması ile Balkanlardan Baltık Denizi’ne kadar sosyalist devlet ve ekonomiler çöktü. Sonra Arap Baharı ile başta Libya olmak üzere Türkiye’nin ilham kaynağı olduğu kuzey Afrika’daki ve Ortadoğu’daki devletler yıkıldı.
Orta Afrika’daki diktatörlükler desteklendi. Bu devletlerin petrol ve doğalgaz ve kıymetli madenleri Çok Uluslu Şirketlerin (ÇUŞ) eline geçti.
Halklar yoksullaştı.
Kabile savaşları, gıda ve iklim kriz nedeniyle, Afrika’dan Kuzeye teknelerle Avrupa ülkelerine göç başladı. Suriye’de IŞID devleti batı tarafından desteklendi ve müdahale bahanesiyle Suriye ulus devleti baskılandı.
Kuzey sınırı kontrolsüz hale getirildi.
Suriye’den Türkiye’ye milyonlarca insan göç ettirildi.
Bugün Hatay ve Kilis dahil bir çok ilde nüfusları yerli nüfusu geçmiş durumda, 1930’larda Kemalist devrime özenerek kurulan Afganistan’da laik devlet, batı tarafından desteklenen Taliban tarafından yıkıldı.
Mücadele gerekçesiyle giden ABD’de hedeflerine ulaşınca, Yılda70 milyar dolarlık uyuşturucu ticareti ile geçinen Afganistan’dan bir gece Taliban’la anlaşarak masraf oluyor diye aniden çekildi.
Orada ABD adına savaşan ve eli silah tutan Afganlı gençler kafilerle sınırdan serbestçe Türkiye’ye girdiler.
Halen Türkiye’de 4 milyonu kayıtlı, 10 milyonu geçen düzensiz sığınmacı olduğu yazılıp çiziliyor.
(Devamı gelecek yazıda)