Söylenmemesi gereken bir sözü uygun olmayan ortamda kullanmak ahlakla ilgili bir sorun teşkil eder.
İnsanların toplum içinde söyledikleri sözlerin önemini ve bu sözlerin sonuçlarına dair bir uyarı niteliği taşıdığını söylemeye gerek bile olmadığı kanaatindeyim.
Çünkü bu hepimizin bildiği bir gerçeklik.
Özellikle, uygun olmayan ortamlarda veya duygu durumlarında söylenen sözlerin, bireyleri nasıl zor duruma sokabileceğine dikkat çekiyor.
İstiridyeler dolunayda tam olarak açılırlar, bunu gören yengeç, istiridyenin açık olduğunu görünce, reflex olarak istiridyenin içine bir taş ya da yosun atar.
Böylece istiridye bir daha kapanamaz ve yengecin yemi olur.
İstiridye ve yengeç metaforu, bu durumu daha iyi anlamamız için etkili bir şekilde kullanılarak bireylerin kendilerini nasıl açmaza sürüklediği ve savunmasız bırakma eğiliminde olduklarına vurgu yapıyor bence.
Bu, ağzını çok fazla açıp, kendisini dinleyicinin insafına bırakan kişinin, sunum yapan, bir topluluğa seslenen kişinin kaçınılmaz kaderidir.
Hani hep diyorum ya, fren sadece arabada yok.
İnsanın elinin, belinin, dilinin freni olmalı, nerede o freni kullanacağını kestirmeli, anlamalı aksi takdirde başımıza hoş olmayan şeyler gelir.
Yıllar önce bir televizyon görsel eğlence sektöründeki program sunumu yapan kişinin, Alevi görüşe sahip kişiler hakkındaki talihsiz söyleminin ardından, yayın hayatını nasıl sonlandırıldığını, bir daha artık renkli ekranlarda görünmediğine şahit olmuşsunuzdur.
Canlı yayınlarda bu tip büyük felaketlere yol açan kazalar, yayın arızaları oluşabiliyor bu gayet normal ama karşında bunun bir hata olduğunu kabul edip saygı gösterecek kitle maalesef ülkemizde yok.
Başka bir örnek ile konumuzu canlandıralım.
Siyasi parti mensupları, başkanları, yardımcıları kürsüye çıktığı zaman neler yaptığını hepiniz biliyorsunuz anlatmama gerek yok.
Ülke ya muhteşem ötesidir ya da bitik virane bir haldedir.
Bu olayda en çok verilenebilecek örnekler bütünlüğü, bence siyaset ve politikada görülmektedir.
Dün yalan dediklerine bugün doğru diyenler, dün yanlış dediklerini bugün doğruymuş gibi anlatanlar vs…
Aslında bakarsanız bu tip durumları denetleyen bir ahlak kuralları bütünlüğü olmadığı için, hani o ar damarı dediğimiz otomatik devreye giren içsel yargıç, ait olduğumuz kültür ve öğrendiğimiz değerler yargısı bütünlüğümüzün bizi var etme sebepleri diyebiliriz, işte onlar, kayıp olduğu zaman, insan kullanmadığı vakit ortaya çıkıyor böylesi utanılası durumlar.
Söylenmemesi gereken bir sözü uygun olmayan ortamda kullanmak ahlakla ilgili bir sorun teşkil eder.
Kürsüye çıkıp istediğinizi söylersiniz, hesapta vermezsiniz, peki sizi dinleyenlerin, dinlemeyenlerin, destekleyenlerin, desteklemeyenlerin vicdanında nasıl bir konuma gelirsiniz?
Bunu hiç düşünmeden hareket etmek konunun ana fikri sanırsam ki…
Makamınıza, yetkinize, paranıza, servetinize, o hiç gitmeyecek sandığınız, hep varlıkları ile mutlu olacağınızı sandığınız dostlarınıza, amirlerinize güvenerek her türlü aşağılayıcı alçaltıcı sıfatları birilerine yakıştırabilirsiniz ama o sıfat günün birinde dönüp dolaşıp size yapışmak için askıda bekler durur.
Ayrıca, siyasette yaşanan çelişkili tutumlar ve bireylerin toplumda kazandıkları güçle başkalarına karşı takındıkları tutumlar, bu bağlamda eleştirilmeyi hakkediyor hem de fazlasıyla.
Bireylerin amirlerine veya güçlü konumda bulunan kişilere güvenerek aşağılayıcı veya alçaltıcı nitelemelerde bulunmalarının, bir gün tersine döneceği uyarısını vermeye gerek var mı sizce?
Bunu toplumsal ve ahlaksal kurallar bütünlüğünde, süreç içinde öğrenilmesi ve yaşama geçirilmesi gerekmiyor mu sizce de?
Ne zaman ki evrenin intikam ve ders verme saati gelir, işte o zaman size, pişmanlıklarınızı bir bir yaşatır ve hatırlatır, o sıfatlar sizin boynunuza tasma gibi yapışmaya başlar benden söylemesi.
Bu dünyanın hem bu tarafta hemde öbür tarafta bir adaleti olduğuna inanırım. Yani yaptıklarımızın hem bu tarafta hem diğer tarafta bir karşılığı var.
Evet var, he mi de mutlaka var.
Yoksa bütün günahkarların, yapılan namussuzlukların, hakaretlerin bedeli sadece karşı tarafta olsaydı, bir davanın hükmü bir asırda verilirdi.
Tanrının bu kadar vakti olduğuna inanmıyorum.
O yüzdendir ki bu tarafta da bir adalet mekanizması var, olmak zorunda.
Ettiğini bulma dünyası demişler.
Hoş bazılarının yaptığı olumsuz davranışları ya da insanlık dışı alınmış kararlar o kadar sempatik geliyor ki evren sadece izlemekle yetiniyor.
Bütün bu unsurlar, toplumsal bir sorumluluk bilinci geliştirmemiz gerektiğini ve söylediklerimizin arkasında durabilmemizin önemini vurguluyor. Söylenen sözlerin, bireylerin hem kendileri hem de başkaları üzerindeki etkisi üzerinde durulması hassasiyet çerçevesi içinde gereklidir.
Ancak bu etkilerden kaçınmak ve toplum içinde daha dikkatli olmak gerektiği mesajı net bir şekilde ortaya konulmuş olmalıdır.
Demem o ki dostlar, bir topluma hitap ederken, birileriyle konuşurken söylediklerinizin kurbanı olmayın.
Söylencelerinizi önceden ölçüp biçmek, sonuçlarının nereye varacağını hesaplamak en mantıklı yoldur.
Verdiğiniz sözlerin kıymetini bilin ve yerine getirin.
Size verilen sözlerin güven ve ahlak kuralları ile ilgili olduğunu bilin.
Yengeçlere yem olmayın.
Sonuç olarak, dikkatli düşünülmeden söylenen sözlerin nelere mal olabileceğini gösterdim ve iletişimde daha dikkatli ve saygılı bir yaklaşımın benimsenmesi gerektiğine dair bir çağrı yapıyorum.
Söylemlerimizin sonuçlarına karşı duyarlı olmak, hem bireysel hem toplumsal düzlemde bir gereklilik olarak öne çıkıyor.
Gelecekte görüşmek üzere…

