Sayın YAŞAR ŞİMŞEK soruyor:
SORU: Sorulara verdiğiniz cevapları beğeniyle okuyoruz.
Benim sorum biraz değişik olacak…
Biraz felsefi bir soru… Umarım cevap vereceksiniz…
Dünya’da aklın kabul edemeyeceği yaşantıları gözlemekteyiz. Bunların nasıl meydana geldiğini, nasıl yönetildiğini anlamak imkansız gibi..
Bu fizik ötesi olaylar karşısında ilim adamları bile ne yapacağını bilemiyor. Yani her şey ilimle anlaşılamıyor…
“İlmi ile amil olmak’” sözcüğü bu sırları açıklayabilir mi?
İnsanlar gerçekleri başkalarına anlatmıyorlar. Bunu gericilik sayıyorlar.
İnsan yaratılışla ilgili gerçekleri başkalarına da anlatmalı değil mi?
CEVAP : Muhteşem sırlarla dolu bir dünyada yaşıyoruz.
Dünyadaki esrarı çözme ve anlayabilme kabiliyeti taşlara, ağaçlara, dağlara değil, insanlara verilmiştir.
Dünyadaki canlılar içinde sadece insanlara düşünebilme kabiliyeti verilmiştir.
Okyanusların derinliklerinde yaşayan balıkları düşününüz; Ömürleri boyunca karanlık bir alemde dolanıp dururlar.
Bunlar için gece, gündüz, mevsim, güneş, ay ve yıldızlar yoktur. Dünyada sadece 2 şey vardır. Yenilecek ve yenilmeyecek şeyler..
Güneşin doğup batması, günlerin, mevsimlerin ve bir ömrün geçmesi onlar için bir mana ifade etmez.
Yeryüzünde 5 milyarın üstünde insan yaşamaktadır.
…Ve kendimizi de ihmal etmemek kaydıyla çevremizi bir laborant dikkatiyle incelediğimizde pek çok insanımızın denizin karanlıklarında yaşayan balıklardan farksız bir hayat sürdüğümüz gerçeği ortaya çıkar.
Görememekte, düşünememekte ve hissedememektedirler.
Bütün gün güneşin altında dolaşıp güneşten haberdar olmayan milyonlarca insan vardır.
“Güneş niçin doğar-batar? Günler niçin gelir-geçer?.. O güneş asırlardır nasıl yanar?..
Biraz yaklaşsa bizi yakacak, biraz uzaklaşsa her şey donacak… Kimdir onu orada tutan?..” sorusunu hayatında bir defa olsun kendi kendine sormamış veya cevap bulamamış milyonlarca insan…
İnsan yaratılmışların en mükemmelidir,
Haber kanalları durumunda olan duyu organları tekniğin başarılarıyla kıyaslanamayacak kadar mükemmeldir.
Gözün hassasiyetine sahip bir optik cihaz yoktur.
Hiçbir ses kontrol cihazı kulağa erişememiştir.
İnsan her bakımdan en harika cihazlarla donatılmıştır.
Fakat buna rağmen günübirlik his, heyecan ve düşüncelerin itişiyle “gözleri olduğu halde göremeyen”, “kulakları olduğu halde işitemeyenler” ve “derinlemesine düşünemeyenlerin sayısı hesap edilemeyecek kadar büyüktür.
Fakat insan görmek ve düşünmek zorundadır.
Dünyada yaratılan varlıklar içerisinde en mükemmeli olan insanlar; Doğruyu bulmak, gerçek hak din olan Müslümanlığa inanmak zorundadır.
Bugün % 98’i Müslüman olan bir ülkede yaşıyoruz…
Türk milleti olarak Müslümanlığı ve onun inanç esaslarını benimsediğimiz için de şanslı bir milletiz.
Bu şansımızı iyi kullanmak ve Müslümanlığın gerektirdiği şekilde yaşamak durumundayız.
Müslüman örnek insandır. Özü sözüne, sözü özüne uygun olandır.
Söylediğini yapan, yaptığını söyleyendir.
“İnsanlardan iyilik yapmalarını istersiniz de, kendinizi nasıl unutursunuz?..” ilahi ikazını bilendir.
Sözü ve işi birbirine uymayanlar, ayet ve hadislerle şiddetle ikaz edilmişlerdir.
“Ey iman edenler; Yapmadığınız şeyi niçin söylersiniz. Yapmadığınız bir şeyi yapar görünmeniz, Allah katında büyük öfke ve gazaba sebep olur” ayeti bunun içindir.
Hz. Peygamber:
“Başkalarına iyilik emreden, fakat kendisi yapmayan, başkasını kötülükten nehyeden, fakat kendisi yapan” insanın kıyamet gününde azap göreceğini buyurmuştur.
Bu konuda başka hadisler de vardır:
“Geçmiş ümmetlerin helak olmalarının sebebi, kötülük yapanları bir yandan o kötülükten yasaklarken, diğer yandan onlara arka çıkmalarıdır.”
Devlet adamlarının, devleti idari eden yöneticilerin, yargı adamlarının, adalet dağıtması gereken hakimlerin, savcıların, ilim adamlarının, din adamlarının, devlet yöneticilerinin, yerel yönetimde görev yapan kişilerin halka söylediklerini yapmamaları uzak ve yakın tarihte acı olaylara sebep olmuştur.
Devleti idare Edenler, devlet adamları vadettiğini yapmazsa, ilim adamı, bilim adamı, yazar ve çizer takımı yazdıklarına uymazlarsa, hukuk adamı, hakim ve adalet dağıtma durumunda olan kişiler başkalarına dağıttıkları adaleti kendileri için bağlayıcı saymazlarsa; amir, memuruna söylediklerinin aksini yaparsa: din adamı cemaatına yaptığı vaazı kendi nefsinde duymazsa, yerel yönetimler yapmayı vadettiklerini yapmazsa, cemiyette kıymet hükümleri, insanların birbirine güven hisleri ortadan kalkar.
Tarih; bilim adamlarının, devlet adamlarının, soruda belirttiğiniz şekilde bildiklerini söylemedikleri, başkalarına söylediklerini yapmamalarından doğan acı dramları sergiler…
İleri milletler, medeni milletler, yükselen cemiyetler, büyüklerinin tutarlılıklarıyla yükselmişler, kendilerini idare edenlerin tutarsızlıklarıyla da yok olup gitmişlerdir.
Toplum sözle değil, işle ayakta durur.
İmam-ı Safî Hz.lerinin; “Bir iş bin lafa bedeldir” sözü bunu vurgullar.
Ünlü bir bilgin bu konuda şöyle söylüyor;
“Sen başkalarına iyilik yapmalarını tavsiye ettiğin halde, kendin o kötülüğü yapıp duruyorsun. Bilsen bu senin için ne büyük kusurdur,”
“İlmî ile amil olmak” ibadette ihlasın şartıdır.
İlmi ile amil olmayanlar Kur’ân-ı Kerim’de üzerinde değerli kitaplar yüklü hayvana benzetilmişlerdir.
Söylediğini yapmak ve yapabileceklerini söylemek eğitimin ilk şartıdır.
Anne-babalar, Öğretmenler, eğiticiler, çocuklarına ve öğrencilerine söylediklerini kendileri yapmıyorlarsa, eğittikleri üzerinde sözleri geçerli olmaz.
Eğittikleri karşısında gülünç duruma düşerler… Onların ruh ve karakter yapılarında zıtlıklıklar oluştururlar…
Söylediklerini yapmayan politikacı ve yerel yönetime talip olanlar halktan kopar…
Seçmenin seçtiklerine, tabanın tavana itimadı sarsılır…
Yakın tarihte bunun acılarını da çektik…
Müslüman’ın özü sözüne, sözü özüne uygun olmalıdır..
Müslümanım diyen idarecinin, politikacının, yöneticinin ve bizlere hizmet verme vadinde bulunanların da özü sözüne-sözü özüne uygun olması gerekir.
Dili ile söylediğine kalbini inandırmayanlar, ibadet ve davranışlarında riyada olanlardır, gösterişte olanlardır.
Gösteriş yapmak Allah yanında da kulu yanında da kötü ahlâk örneğidir.
Müslüman yaptığını söylemeli, söylediğini yapmalıdır.
Hoşça kalınız.