Terör örgütleri tarafından yurt içinden ve yurt dışından şehit edilen kahraman polis ve askerlerimizle ilgili cenaze törenleri yüreklerimizi yakmaya devam ediyor.
Geçtiğimiz yıllarda Diyarbakır, Diyarbakır/Bismil, Diyarbakır/Sur, Bitlis, Bitlis/Mutki, Tunceli, Mardin, Mardin/ Nusaybin, Mardin/Mazıdağı, Şırnak merkez, Şırnak/Uludere, Şırnak/ Silopi, Hakkari merkez ,Hakkari/Yüksekova, Hakkari/Şemdinli, Diyarbakır/Hani ilçesinde ve daha pek çok Doğu – Güneydoğu İl ve İlçesinden şehitler gelmeye devam ediyordu…
Gencecik fidanlarımızı bilmem ki daha ne zamana kadar ŞEHİTLER ÖLMEZ VATAN BÖLÜNMEZ sloganlarıyla uğurlamaya devam edeceğiz?
Türk milleti olarak bugünlere kolay gelmedik.
Bir su matarasına, bir kundura bağına, bir tüfek kayışına, bir lokma ekmeğe, bir silah mermisine muhtaç günlerden geldik.
Bizim gibi toplu bir İstiklal Savaşı vermiş milletlerin sayısı çok değildir.
O savaşları yaşamış, cephede kanını, kolunu, bacağını bırakmış insanlarımızdan bir kısmı hala aramızda yaşıyorlar.
Son yüzyılda dünya bir Balkan, iki dünya savaşı yaşadı.
İlk dünya savaşında 10 milyon insan can verdi.
Kaybolanların sayısı 15 milyon…
Her üç savaş da ya topraklarımız üzerinde veya çevremizde yapıldı.
Bugünkü nesiller, o günleri yaşamış insanların hatıralarını dinleyerek büyüdüler.
Haçlının, Rus’un, Yunan’ın günah izleri; Taşımızdan-toprağımızdan henüz silinmedi.
Hal böyleyken; Acaba bu acı günlerden alınacak ibret dersi son yıllarda nasıl unutuldu?
İstiklal için savaş vermiş, savaş kazanmış bir milletin çocukları devletine nasıl başkaldırıyor?..
Karakollara, okullara, devlet kuruluşlarına nasıl baskın düzenleyebiliyor?
Polisi, jandarmayı nasıl arkadan vurabiliyorlar?
Masum çocuklar, hamile kadınlar nasıl kurşuna diziliyor?
Henüz uzak olmayan bir tarihte düşman çizmesi altından kurtarılan vatanda insanlarımız nasıl birbirine düşürüldü?
Ortadoğu’da korkunç olaylar oluyor…
İsrail Gazze’de ‘’ Vadedilmiş Topraklar ‘’ safsatası ile kadın, çocuk, sivil demeden katliama devam ediyor…
İsrail’in “vadedilmiş Topraklar” hayali neyi hedefliyor?
vadedilmiş toprakların, Arz-ı Mev’udun nihai hedefinde Kıbrıs ve Türkiye de var.
Vadedilmiş toprakların kuzey sınırı Türkiye’yi ilgilendiriyor.
Fırat nehrinin çıkış noktasını esas alırsak bu sınır Malatya’ya uzanıyor. Bazı Yahudi din adamları Gaziantep ve çevresine dikkat çekiyor.
Arz-ı Mevud Kıbrıs’a kadar genişliyor..
Aylardır Gazze’de devam eden soykırım ve işgal, Yahudilerin “Vadedilmiş Topraklar” (Arz-ı Mevud) boş hayalinin korkunç bir tezahürü…
Cumhurbaşkanımız Erdoğan bu hayalinin içerisinde Türkiye’nin de yeraldığını söyleyerek önemli bir tehlikeye dikkat çekmiştir.
Tahrif edilmiş Tevrat’ta Arz-ı Mevud’un sınırları “Mısır ırmağından Fırat ırmağına kadar olan bölgede ayak bastığınız her yer sizin olacaktır” şeklinde çizilmiştir.
Günümüzde milyonlarca Yahudi bu toprakların bir gün İsrail devleti sınırları içerisine dahil edileceğinin hayalini kuruyor.
Türkiye ve Kıbrıs da bu boş hayalin içinde…
Millet olarak toparlanmaya, asgari müşterekte birleşmeye, birlik ve beraberlik içinde yaşamaya muhtacız.
Doğu-batı, kuzey-güney, yaşlı-genç, okuyan-okumayan, işçi-patron, amir-memur, asker-sivil demeden toplu bir bütünleşme, birlik-beraberlik hamlesi başlatmalıyız.
Ülkemiz ekonomik eğitim seferberliği paketleri yanında birlik-beraberlik paketine de muhtaçtır.
Durumumuz “Boş ver” anlayışına uygun değildir.
Yüzyıllarca “Nizam-ı âlem”i temsil ettik.
Millet olma tecrübemiz hiçbir millette yok…
Tarihin en güçlü ordularını, dünyanın en büyük imparatorluklarını kurduk.
Yeraltı-yerüstü zenginliklerimiz, tarihi, stratejik, demokratik imkânlarımız düşmanlarımızı kıskandıracak kadar güçlü…
Bu imkânları hakkıyla değerlendirebilirsek hem bölge, hem dünya barışına yön verecek ışıklı, pırıltılı bir ülke olabiliriz.
Komünizmin çöküşüyle birlikte bu bölgede kurulan Türk devletleri bizim liderliğimizi bekliyor.
O halde neden bir ve bütün değiliz?
Bazı İnsanlarımız niçin devlete karşı gelme yolunu seçiyor?
Kuzeyden, batıdan, güneyden, doğudan tam bir ateş çemberi içerisindeyiz!
Rusya’nın dağılmasına rağmen kuzeyimiz yine Demirperde…
Batı komşumuz bir Türk düşmanlığı cezbesinde…
Ayakları henüz yere basmayan güney ve doğu komşularımız kardeş kavgasında…
Cenab-ı Allah Kur’an-ı Kerim’de;
“Birbirinizle ihtilafa düşerek çekişip durmayın. Aksi halde başarısızlığa düşersiniz. Gücünüz, kuvvetiniz kaybolup gider…”. buyuruyor.
Yine başka bir Ayet-i Kerimede:
“İnanmayanlar bile birbirlerinin yardımcılarıdırlar. Şayet siz böyle yapmazsanız, yeryüzünde büyük bir fitne ve kargaşa ortaya çıkar.” buyrulmaktadır.
Peygamber Efendimiz, Veda Hutbesinde:
“Sakın benden sonra ihtilafa düşüp, birbirinizin boynunu vurmayınız” buyurmaktadır.
Ayet ve hadislerdeki ikazlar bizi derin-derin düşündürmelidir.
Aksi takdirde bu ikazların muhatap ve mahkumu oluruz.
Dünya yürüyor…
Yürüyen, ilerleyen dünyada durmak, çağın ve ihtiyaçların gerisinde kalmaktır.
İslam dini fitneyi yasaklamış bir dindir.
Bizi birbirimizle kavgaya götürecek hiçbir problemimiz yoktur.
Menfaatimiz kavgada değil, birbirimizi sevmededir.
Bölüşemediğimiz nedir?
Yüzümüzü ağartan bir sevgi ve kucaklaşma ile yokluğun üzerine yürümek varken, kavga etmek nedendir?
ŞEHİTLER ÖLMEZ VATAN BÖLÜNMEZ sloganının sıkça söylenmeye başlandığı şu günlerde bu soruları herkes birbirine sormalıdır.
Geçmişimizin ve geleceğimizin sırtımıza yüklediği ağır sorumlulukları birlikte çözmeliyiz.
Bu bizim gerçek kurtuluşumuzun başlangıcı olacaktır.
Hoşça kalınız.