Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

KATLEDİLEN MERSİN LİMANI VE DİNAMİTLE PATLATILAN KÖYLER

Mersin’de Atatürk Parkı önünde liman içinde başlayan, mevcut işletmeci Çok

Mersin’de Atatürk Parkı önünde liman içinde başlayan, mevcut işletmeci Çok Uluslu Şirket’e(ÇUŞ) ayrıcalık olarak verilen ek Liman inşaatı artık sahilden daha fazla görünür olmaya başladı.
Aralık 2023’de ihalesi yapılan inşaat ayda binlerce kamyon ile tonlarca taşı başta Çavak’taki taş ocakları olmak üzere, yakın köylerden liman içine taşınıyor. Özellikle gelecek kış aylarında kamyonların egzoz gazlarının Mersin’in hava kirliliğini nasıl etkileyeceği göreceğiz. Tonlarca patlayıcı kullanılarak taş ocaklarında gece gündüz yapılan patlatmalar ile yakın köylerdeki zavallı köylüler ve yataklarında uyanan hastalar, yaşlılar ve bebeler çaresiz katlanıyorlar!
Patlamaların yarattığı sismik sarsıntılar ile su kaynakları kayboluyor.
Patlatmaların toz bulutlarının yaratacağı toz dumanının, tozlaşma döneminde sebze ve meyve ürün verimini nasıl etkileyeceği ise şimdilik meçhul..!
Deniz kirliliği tepki çekmesin diye iskele İnşaatı, limanın deniz tarafından dolgu ile başladı. Yavaş yavaş Atatürk Parkı’na doğru dolgu olunca deniz kirliliğinin nasıl olacağını göreceğiz..!
Öte yandan başlatılan deniz dibi taramalarında bir çok ölü Caretta Caretta parçalarını görüldüğü söyleniyor. Mersin Limanı yıllardır biriken beyaz asbesttin çıkarılması ve açıkta bilinmeyen bir yere dökülmesi ile ilerleyen inşaat yapımı ile kent belleği Atatürk Parkı katlediliyor. Genelde limanlar özelde Mersin Limanı’nın özelleştirmesinin tarihteki iz düşümünü ve gelişmelerini anlatan 16.09.2024 tarihli BALTA LİMANI ANLAŞMASI VE MERSİN LİMANI başlıklı köşe yazımı burada paylaşıyorum.
“Limanlar, bir ülkenin dış Dünya’ya açılan kapılarıdır. Bu nedenle Limanlar, Dünya’da çok eski çağlardan bu yana, hem askeri, hemde ticari açıdan çok stratejik bir öneme sahiptir. Çünkü Limanlar bugünde bir ülkenin ticari ve ekonomik yönden gelişmesinde motor görevi görüyorlar. Anadolu’nun Dünya’daki eşsiz jeopolitik konumu ve göç yolları üzerinde olması nedeniyle ülkemizdeki limanlar, su yolları ve boğazlar tarih boyunca çok daha önemli ve stratejik yere sahip olmuştur.
Mersin limanı; 1800’lerin ikinci yarısında, ABD iç savaşından sonra zengin Çukurova topraklarının pamuk ekimi için keşfedilmesi ile Doğu Akdeniz’de öne çıkmaya başlamıştır. Bu nedenle, Osmanlı’ın son dönemlerinde Duyun-u Umumiye’nin bir şubesinin Mersin’de kurulmuş olması bir tesadüf değildir. Mustafa Kemal Atatürk’ün 31 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi’nden sonra, Mersin Limanı’nın stratejik önemini, 5 Kasım 1918’de gizlice Mersin’e gelerek Karamancılar Konağı’nda yaptığı toplantıda yerel askeri ve sivil bürokratlarla Anadolu’nun ilk işgalinin Mersin’den başlayacağını söylemesi, (17 Aralık 1918 de işgal başlamıştır) kurtuluştan sonra da, Mersin’i il yaparak, 9 kez Mersin’e gelmesi, hatta hasta yatağında son seyahatını 20 Mayıs 1938’de Mersin’e yaparak Hatay meselesinde kararlılık mesajlarını Dünya’ya Mersin’den vermesi, kurtuluş ve kuruluş sürecinde Mustafa Kemal’in Mersin Kentinin ve limanının stratejik öneminin ne kadar farkında olduğunu göstermektedir.
BALTA LİMANI ANLAŞMASI VE DUYUN-U UMUMİYE’YE GEÇİŞ
Osmanlı devleti, Halifeliğin Osmanlılar’a geçmesinden ve fetvacı Arap ulemanın ve Aksaçlılar meclisinin yerini alarak bürokrasiye egemen olması ile Avrupa’daki bilimsel ve teknolojik gelişmeleri takip eden, yedi dil bilen Fatih Sultan Mehmet’in yenilikçi vizyonunu kaybetti. Avrupa’daki bilimsel ve teknolojik yeniliklerden uzaklaşarak çöküş dönemine girdi. Savaşlarla boşalan hazineyi i Kırım savaşından itibaren , 41 kez borç alarak doldurmaya çalıştı.
Ayrıca İngilizlerle ilk kez 1838 ’de yapılan Balta Limanı Anlaşmasıyla önce İngiliz Tüccarlara verilen, daha sonra 10 Avrupa ülkesinin tüccarlarına Osmanlı devleti sınırları içindeki tüm limanlarda tanınan (vergi muafiyeti ve Kabotaj hakkı vb) ayrıcalıkları ile önce vergi aldığı için Avrupalı tüccarlar ile rekabet edemeyen yerli tüccarlar iflas etti. Sonunda deniz ve kıyı ticaretinden hiç vergi toplayamayan Osmanlı hazinesi 1875 de iflas ederek, borçlarını ödeyemeyeceğini ilan etti.
1881 yılında Avrupa devletlerinin borçlarını tahsil etmek üzere Duyun-u Umumiye kurumu kuruldu. Böylece, Osmanlı; hazinesinin gelirlerinin kontrolü ve denetimi, tamamen yabancılara geçerek sömürge durumuna düştü. – Lozan Barış görüşmelerinde bile bu borçların ödenmesi takside bağlandı ve 1950’li yıllarda borcunu kapatabildi.
BUGÜN ÖZELLEŞEN LİMANLARDA İHRACAAT KAPASİTEMİZ VE REKABET GÜCÜMÜZ KONTROL ALTINA MI ALINIYOR?
AKP’nin iktidara gelmesi ile başlayan özelleştirme furyası ile 2007’de zarar eden Devlet Demir Yolları ile bütünleşik Liman İşletmeleri önce ikiye ayrılıp, sonra sadece karlı bölümü özelleştirilerek Mersin Limanı işletmesi Singapur görünümlü ÇUŞ)’a içeriği bilinmeyen sözleşme ile verildi.
Kamuoyuna, ‘liman hizmetlerinin modernize edilerek verimliliğinin ve ihracatçılarımızın rekabet gücünün dolsyıdıyla devlet gelirlerinin artırılacağı’ propagandası yapıldı.
Aslında, 24 Ocak 1980 kararlarıyla zaten kamusal planlama ve üretim anlayışından tamamen vazgeçildiği ilan edildiği için, ‘yatırım yapılmayarak modernize edilmemesi’ sonucunda bir çok KİT gibi ‘limanlarda işletmeleri’ de zarar noktasına getirilmişti.
2007 yılında özelleştirilen Mersin Limanı, bugün Hindistan ve İspanya limanları arasındaki eşsiz jeopolitik konumuyla vede özellikle pandemide, artan iş hacmi ile çok dikkat çekiyor.
Bunu, Mersin açıklarında yükleme ve boşaltma için bekleyen gemilerin sayısından da görebiliyoruz.
Bu yönüyle aslında, 312 km sahili olan Mersin’de kent merkezi dışında, Mersin’in daha büyük kapasiteli yeni bir Ana konteyner aktarma limanına ihtiyacı var.
Bu gereksinim, 10. Stratejik Kalkınma planında belirtilmiş. Ancak nedense 11. Planda çıkarılmış!
Bu durum mevcut işletmecinin lehine, neo liberal ekonomide rekabet yasasına aykırı bir avantaj yaratmaktadır.
Mevcut işletmeci ÇUŞ halen tek tabanca ve Mersin limanının tüm ihracatını denetleyen bir tekel durumundadır.
GİZLİ VE ÖRTÜLÜ BİR BALTA LİMANI ANLAŞMASI MI?
Basından duyduğumuz kadarı ile çoğunlukla özelleştirme anlaşmalarının içeriği ‘ticari sır’ olduğu gerekçesi ile bilinmiyor. Mevcut anlaşmada yine basından anlaşıldığı kadarıyla bu sözleşmede iki konu açıklığa kavuşmuş değil.
Birincisi, mevcut işletmeci ilan ettiği, büyük iş hacmi ile orantılı elde ettiği çok büyük gelirden hazineye ve yılda toplam ne kadar vergi veriyor mu veya belediye ye ne kadar bir ödeme yapıyor (mu)?
İkincisi, işletmeci ÇUŞ’un liman hizmetlerinden alabileceği ücret ve harçların çeşitliliğinde bir sınırlama var mı?
Mevcut durumda, işletmeci ÇUŞ 2022 yılında ilan ettiği bir ücret tablosunda toplamda YEDİ BAŞLIKTA VE EN AZ 36 KALEMDE (esas /ek ücret vb) USD üzerinden gelir elde etmektedir.
Bunun bir kısmını gelen gemilerden tahliye hizmetlerinden, bir kısmınının yükleme hizmetlerinden, bir kısmını da limandaki hizmetlerden ücret karşılığı almaktadır.
Bu ücretlerdeki çeşitlilik sayısını ve ücretlerini yerel basından anlaşıldığı kadarı ile tek başına kendi belirliyor, bunları denetleyen bir kurumun olup olmadığı da bilinmiyor.
13 Eylül 2023 tarihli yerel bir gazetede ‘gemilerden yanaşma ücreti(~30 USD) almaya başlamasının gündeme gelmesi ve dava açılması için MDTO’na ve ilgili kurumlara çağrı yapılması, bu kalemlerdeki ücret skalasındaki ince ve ilave ayarlarla acaba ÇUŞ ‘ler Türkiye’deki ihracaatçı firmaların rekabet gücünü mü kontrol ediyor? Sorusunu akla getiriyor.
Öte yandan, bu durumda ihracatçı firmalarımızın liman elleçleme maliyetleriyle rekabet gücünü koruyabilmek için, yurt içinde özellikle zirai, madencilik hammadde, enerji üretim ile işçilik maliyetleri üzerinde baskı oluşmasına neden olmaktadır. Bunun sonucunda Afrika sömürge ülkeleri gibi artan çalışma süreleri, modern kölelik çalışma şartları ile ücretleri sonucu her geçen gün artan çalışma ve düşük gelir yaşam standardı sektördeki çalışanlara dayatılıyor.
MERSİN’LİLERE SÖZ VERİLEN YENİ ANAKONTEYNER AKTARMA LİMANI BİR AN ÖNCE YAPILMALI, LİMAN HİZMETLERİNDE TAM REKABET SAĞLANMALIDIR
Bu konuda MTSO ve MDTO gereken araştırmaları ve incelemeleri yapıp, kamuoyunu da arkasına alarak ilgili siyasi ve bürokratik kurumlar nezdinde gereken baskıyı gerçekleştirerek, Mersin’e söz verilen liman gerçekleştirilmelidir.
Aksi halde, Mersin doğal ekolojisini bozacak Atatürk parkına yapılacak ek liman inşaatı bile artan kapasiteye ve Liman ücret artışlarını önlemeye yeterli olmayacaktır. Mevcut liman işletmecilerinin tek taraflı yaklaşımlarıyla, her geçen gün Mersin’de ve Türkiye’de sanayi, tarımsal üretim düşecek, salt hammadde olarak taşa toprağa dayalı maden ihracat gelirlerini üretim (tonaj) artırarak karşılamak zorunda kalacak ve buna karşılık çalışanların ve kent merkezi de yaşayanların ücret ve sağlıklı çevrede yaşam standartları düşecektir. Bu durum kaçınılmaz olarak, hem Afrikalılaşacak. hemde boşalan hazinemizin Londra bankerlerinden ve Uluslararası kurumlardan(Dünya Bankası ve IMF gibi) daha çok borç alarak, tekrar yarı sömürge olmamıza yol açacaktır.” diye noktalamışım.
Bu yazımı da önceki yazımda değindiğim gibi Atatürk’ün 17 Mart 1923
tarihinde Mersinlilere yaptığı çağrı ile sonlandırıyorum.
“Mersinliler Mersin’e ve ülkemize sahip çıkınız..!”