Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

SOHBET KÖŞESİ: KADINA ŞİDDETE VE ÇOCUK İSTİSMARINA HAYIR…

Gün geçmiyor ki gazete

Gün geçmiyor ki gazete ve televizyonlarda şiddete uğrayan kadınlar ile ilgil haberler yayımlanmasın…

Yine gün geçmiyor ki istismara uğrayan çocuklardan söz edilmesin…

Bu konularda nasıl bir toplum olduk anlamak mümkün değil…

Kadına yönelik şiddet konusunda ilk akla gelen fiziksel şiddettir; Dayak, yaralama ve cinayet gibi…

Şiddetin başka türleri de vardır; Kadının ev dışında çalışmasına izin vermemek, gelirine el koymak, ailesi ya da arkadaşlarıyla görüşmesine izin vermemek, hakaret etmek gibi…

Bugün, fiziksel, duygusal/psikolojik, ekonomik, cinsel şiddet veya şiddet tehdidi yüzünden her kesimden milyonlarca kadın baskı altında yaşıyor, toplumsal hayata daha az katılıyor, zorla evlendiriliyor, sakat kalıyor veya öldürülüyor.

Üstelik şiddet aile içinde gerçekleştiğinde etkisi de daha yıkıcı oluyor.
Çocuk istismarı ise; Bir çocuğa bir yetişkin tarafından fiziksel ya da psikolojik olarak kötü davranılmasıdır.
Ayrıca çocuklara kötü muamele, çocuk istismarı ve ihmali ile çoğu zaman aynı anlama gelir.
Dünya Sağlık Örgütü çocuk istismarını şöyle tanımlar: “Çocuğun sağlığını, fiziksel ve psikososyal gelişimini olumsuz etkileyen, bir yetişkin, toplum ya da devlet tarafından bilerek ya da bilmeyerek uygulanan tüm davranışlar çocuğa kötü muameledir.”
Bu istismar ve ihmalin açıklanması konusunda birçok ülke yönetimi kendi yasal tanımını yapmıştır,
2 Eylül 1990 tarihinde yürürlüğe giren Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre; “Ulusal yasalarca daha genç bir yaşta reşit sayılma hariç, 18 yaşın altındaki her insan çocuk sayılır”.
Cinsel istismara maruz kalan çocukların yaşa göre dağılımları incelendiğinde; %30’unun 2-5, %40’ının 6-10, %30’unun 11 – 17 yaş grubunda olduğu görülmektedir.
İstismara maruz kalan çocuklarda kız/erkek oranı 3’tür.
İstismarcıların %96’sı erkek, %80’i de çocuğun tanıdığı birisidir

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı diye bir bakanlığımız var…

Bakanlığı bağlı pek çok birimler de var…

“ – Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğü “ , “ – Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü “ , “ – Engelli ve Yaşlı hizmetleri Genel Müdürlüğü “ ve “ – Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü “ bu birimlerden bazıları…

Gün geçmiyor ki Ülkemiz; kadınlara yönelik şiddet haberleriyle, çocuk istismarları ve bilinen aile dramlarıyla sarsılmasın…

Acaba aile anlayışımız, aile yapımız değişiyor mu?

Türkiye; Stratejik bir coğrafya üzerinde doğu-batı arasında adeta bir köprü durumundadır.

Osmanlı devletinin yıkılmaya yüz tuttuğu dönemlerde köklü bir kültür değişimi geçirmiş, Osmanlı devletinin yıkılmasıyla birlikte kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti toplumunun yapısı değişmiş, aile kurumları da bu değişikliklerden etkilenmiştir.

Cemiyet içerisinde aileleri korumaya yönelik tedbirler, aslında cemiyeti korumaya yönelik tedbirlerdir.

Geleneksel Türk aile yapısının ahlakî, manevî, sosyolojik sağlam temelleri vardır.

Son yıllarda çarpık şehirleşme sebebiyle ananevi aile yapısı çözülmeye başlamıştır.

Geçim sıkıntısına çare olarak kadın emeği iş piyasasına sürülmüş, bunun aile içerisinde ortaya çıkaracağı problemlerin çaresi düşünülmemiştir.

Batıda kadın emeği iş piyasasının içindedir.

Ancak ortaya çıkan boşluğu dolduracak tedbirler de alınmıştır.

Türkiye’de kadını destekleyici tedbirler alınmadan kadın; Evi, çocukları ve iş yeri arasında adeta ikiye, üçe bölünmüştür.

Bu durum aile içerisinde “Anne” otoritesini sarsıntıya uğratmıştır.

Anne otoritesi sarsıntıya uğrayınca eş ve çocukların aile içerisindeki rolleri de olumsuz yönde etkilenmiştir.

Aile; Toplumun temelidir.

Ailede başlayan çözülme kısa zamanda topluma akseder.

Son yıllarda televizyon programlarında izlediğimiz aileler arasında ortaya çıkan şiddet olayları, geçimsizlik sebebiyle eşlerin birbirinden ayrılma olayları ve bilinen diğer aile içi huzursuzluk ve rahatsızlıkların temelinde Türk aile yapısındaki bu olumsuz gelişmelerin etkisi vardır.

Cemiyetin temelini oluşturan ve toplumun en küçük parçası olan aileyi ayakta tutan bazı değerler vardır.

Bu değerler çok önemlidir.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bu değerlerin ne olduğunu daha açık ve net bir şekilde ortaya koymalıdır.

Eski Türk toplumunda aile içerisinde erkeğe “Koca” ve “Baba”

olarak çok kutsal görevler verilmişti.

Yine eski Türk toplumunda “Anne” imajı ise; Vatan ve Millet gibi kutsal bir imaj sayılmıştı.

Türk aile geleneğinde anne-baba ve çocukların birbirleriyle olan bağları kutsal temeller üzerine oturtulmuştu.

Tarihi ve sosyolojik kurallara uymayan hızlı kültür değişikliği aile içerisinde geçim şartlarını zorlaştırmış, kadın emeği de iş piyasasına sürülmüş, ailenin temel unsuru olan kadın ve erkeğe geleneksel Türk aile yapısında görülmeyen bir bağımsızlık sağlanmış, bu durum çocukları da etkisi altına almıştır.

Çocukların yetişmesi için gerekli olan ortam; Aile, çevre ve okul üçlüsüdür.

Bu üçlü içerisinde çocukların en çok beraber yaşadığı ortam; Aile ortamıdır.

Çocuğun karakteri adeta anne-baba tarafından yoğrulur.

Çocuk; Disiplini, terbiyeyi, kendine güveni, çevre ile olan uyum kabiliyetinin pek çoğunu ailesinden alır.

Okul bu duyguları iyi yönde geliştirir.

Okuma çağındaki çocuk günün büyük bir bölümünü ailesinin yanında geçirir.

Günümüzde aileler çocuklarının eğitimleriyle yeterince ilgilenememekte ve onların eğitimini okul ve çevreye bırakmaktadır.

Bu şartlar altında anne-babanın birbirleriyle ve çocuklarıyla olan aile bağlarında çözülmeler başlamıştır.

Bu çözülmelerin altında basınımızın, televizyonlarımızın, İnternet sitelerimizin olumsuz etkileri vardır.

Televizyonlarda yayımlanan yerli ve yabancı diziler, şiddet haberleri, şiddet gösterileri, izdivaç programları, İnternet sitelerinde yayımlanan programlar gelişme çağındaki gençlerimiz üzerinde olumsuz etkiler bırakmaktadır.

Kadınlara karşı şiddetin son bulması ve çocuklara yapılan istismarın önlenebilmesi için bazı tedbirler alınmalıdır.

İnsanlarımızın Türk Milletinin gelenek ve göreneklerine, örf ve adetlerine uygun biçimde yetiştirilebilmeleri için Türk aile yapımız yabancılaşmaktan kurtarılmalıdır.

Aile’de – okul’da – çevre’de, konferans ve seminerlerde, radyo-gazete, internet ve televizyonlarda milli ve manevi değerlere yönelik çalışmalara daha çok ağırlık verilmelidir.

Edebiyatta, sanatta, folklorda, müzikte milli ve manevi zevklerimize hitap eden programlar yapılmalı, yeni bir “Müslüman-Türk insanı” modeli oluşturulmalıdır.

Devlet; İnsanlarımızın eğitiminde yeniden devreye girmelidir.

İnsanlarımıza “Yeni” ve “Eski”nin sentezi olabilecek fikirler sunulmalıdır.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığınca; Kadınlara yönelik şiddet ve çocuklara yapılan istismarlar ancak bu suretle önlenebilir.

Hoşça kalınız.