Hamza ile Asiye küçük kızları Emiş’i kaybetmenin üzüntüsü ile kıvranırken Ali’nin de ateşlendiğini görünce paniğe kapılmışlar, apar –topar geldikleri dağ köyüne göç etmişlerdi. Yayla ’ya götürülen Ali yaklaşık 6 ay sıtma ile mücadele etmiş babasının Anamur’dan getirdiği sulfata hapı sayesinde ölümden dönmüş ancak çok halsiz kalmıştı.
Bu arada olayı incelemek üzere Ankara’dan gelen heyet çeltik ekiminin yasaklanması için rapor hazırlamış, bakanlar kuruluna sunmuş, Bakanlar kurulu kararı ile Anamur, Bozyazı ve çevresinde çeltik ekimi yasaklanmıştı.Anamur ve Bozyazı ovasının sulanan arazileri çeltik ekimine elverişliydi.
Çatalyatak, Yellice, Kızcağız tepelerinden doğarak Anamur ovasının doğu yakasını sulayan Anamur çayı sulama kanallarıyla denize dökülüyordu.
Karaçukur, Korucuk, Köşekbükü, Değirmen, Kumlu geçit, Çiçek derelerinin suyuyla beslenen Sultan suyu kanallarla ovaya yayılıyor, Anamur’un batı bölümünü sulayarak denize dökülüyordu.
Sultan suyu: Sultan adını; Bir kış mevsiminde coşkun sularının gelinlik bir kızı allı pullu duvağı ile alması neticesinde almıştı.
Bozyazı Sini çayı da kanallar vasıtasıyla Bozyazı ovasına yayılıyor bataklıklar oluşturduktan sonra denize dökülüyordu.
Anamur Çayı’nın doğu kesiminde Kıbrıslı gölü ile Karagöl, Sultan suyu ağzında balık lavı gölü, Yarlağan gölü çeltik ekimi zamanında büyük bataklıklar oluşturuyordu.
Küleks adı verilen zararsız adi sivrisineklerin yerini sıtma hastalığını taşıyan Anofel cinsi sivrisineklerin alması belki de bu göller sebebiyleydi.
Çünkü çeltik ekim mevsiminden sonra da 12 ay bu göller hiç kurumuyordu.
Emişlerini kaybeden Hamza ve Asiye bir daha Anamur’a dönmemiş, ovadaki tarlaları ile deniz kenarındaki arsalarını, evlerini yok pahasına satarak yayla köyüne yerleşmişlerdi.
Aylar ayları, yıllar yılları kovalamış, Ali büyüyüp serpilmiş kocaman bir delikanlı olmuştu.
Ovadaki gelir kaynaklarından yoksun kalan aile; Sattıkları, tarla, arsa ve evin parasını bitirmiş geçim sıkıntısına düşmüşlerdi.
İlyas evde anne- babasının yanında kalmış, Ali teyzesinin oğlu Salih’le çalışmak üzere çocukluğunun geçtiği Anamur’a gelmiş, çocukluk arkadaşı Nazmi’nin babası Koca Abdillere misafir olmuşlardı.
Abdil, sıtma nedeniyle 2 çocuğunu birden kaybetmişti ve Hamza’nın asker arkadaşıydı.
Ali’yi görünce eski günlerini, kaybettiği çocuklarını hatırlamış çok duygulanmıştı.
İş arayanlar Çavuşpınarı’nın önündeki tarihi çınar ağacının dibinde toplanırlar, İşverenler işçileri buradan alıp götürürlerdi.
Kırçıl saçlı, yüzü çilli, sarışın, iri kıyım, yabancı aksanıyla konuşan adam Anamur’un çavuşpınarı’ndaki tarihi çınar ağacının dibinde toplanan işçilere Takavil Yolu’ndan, Vinç’ten, Maden’den, Yoğunduvar’dan, gemiden… Bahsediyordu.
İşçiler arasında bulunan Ali anlatılanları dinliyor, başta yabancı şirket, ihracat kelimeleri olmak üzere anlatılanlardan hiçbir şey anlayamıyordu.
Kimdi bu kırçıl saçlı, iri kıyım, yüzü çilli, yabancı aksanıyla konuşan sarışın adam?
Takavil, Vinç, Maden, Gemi, İhracat, Şirket ne demekti?
Yabancı aksanıyla konuşan adam bu defa One, two, three, four, five… gibi İngilizce rakamlar söylüyor, toplanan işçileri gruplara ayırıyordu.
Teyzesinin oğlu Salih ile ayrı gruplara düşen Ali iyiden iyiye paniklemiş, Anamur’a geldiğine bin pişman olmuştu.
Kırçıl saçlı, yüzü çilli, sarışın, iri kıyım adam Ali’deki değişikliği görünce çalışmak istemediğini zannederek 5-6 metre uzaktan gözünü Ali’nin gözlerine dikmiş tam yanına yaklaşmış, eğilmiş burun buruna gelmişler, iri kıyım adam avuçlarıyla Ali’nin pazılarını yoklamaya başlamıştı.
İş aramak için Anamur’a gelen Ali, birkaç saniye içinde köyünü, anne-babasını, yoksulluklarını, paraya ihtiyaçları olduğunu düşünmüş can havliyle adamın gözünün içine bakarak pazılarında bulunan ellerini demirden pençe gibi tutmuş, sıkmış, adama adeta güç gösterisinde bulunmuştu.
Nedendir bilinmez, Ali’deki bu kuvveti gören iri kıyım adam hafifçe tebessüm ederek geri dönmüş Ali işe alınmıştı.
Salih gemilere maden yüklemek için Bozyazı’daki Yoğunduvar iskelesine gidecek, Ali de fabrikanın bulunduğu maden çıkarılan yere, Vinç’e gönderilecekti.
Hep beraber Yoğunduvar’a varmışlar, madenciler erzaklarını, yemek pişirmek için gerekli olan ihtiyaçlarını, şirketin hazırladığı yataklarını Takavil’e yüklemişler ve Vinç’e gidip işe başlamışlardı.
Bir kısmı fabrikada, bir kısmı dağdan maden çıkarmada çalışıyordu.
Ali’nin en çok dikkatini çeken dağın onlarca metre içinden çıkarılan yumuşak, mavimtırak- beyaz renkte, dövülerek şekil verilebilen, saf olduğu zaman parlak olan, havayla temas ettiği anda donuklaşan kurşun madeniydi.
Bir de elinde haritayla bir oraya bir buraya koşuşturan kırçıl saçlı, yüzü çilli, iri kıyım adam yine…
Bir de herkesin hürmet etmekte yarıştığı adına Vehbi bey denilen kırçıl saçlı’ya göre daha ufacık tefecik adam…
Herkese emirler yağdıran kırçıl saçlı adam nedense Vehbi Bey denilen adamın önünde hürmetle eğiliyor, ona çok büyük saygı gösteriyordu.
Birkaç hafta içinde Ali çok şey öğrenmişti;
Vehbi Bey denilen adam sonraki yıllarda ülkeye damgasını vuracak olan ünlü iş adamı Vehbi Koç’tu.
Kırçıl saçlı adam yüksek maden mühendisi Vehbi beyin ortaklık kurduğu yabancı şirketin elemanı, Fransız bilim adamıydı.
Genç işadamı Vehbi Koç, bir yabancı şirketle Anamur’un Vinç adı verilen yöresinde dağdan kurşun madeni çıkarıyor, dağın eteğine kurdurduğu fabrikada işliyor, Takavil adı verilen araçlarla Bozyazı’da bulunan Yoğunduvar’dan gemilere yükleterek yurt içine sevk ediyor bir kısmını da yurt dışına ihraç ediyordu.
(Devam edecek)