Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

PENCEREMDEN: ARSLANKÖY’ÜN ÇETE BAYRAMININ 104. YILI ÜZERİNE…

Her şey, Yıldırım Orduları komutanlığına yeni atanmış olan Mustafa Kemal’in,

Her şey, Yıldırım Orduları komutanlığına yeni atanmış olan Mustafa Kemal’in, 1918 yılının 31 Ekim’inde imzalanan Mondros Mütarekesi sonrasında, anlaşmanın 7. Maddesine dayanarak Anadolu’nun işgal edileceğini öngörmesi ile başlar.

Derhal, Saraya ‘Düşman İskenderun kıyılarına çıkarsa ateş açacağını’ bildirir. Bunun üzerine Saraydan derhal komutanlık yetkilerini Adana’da devredip İstanbul’a dönmesi istenir.

Mustafa KEMAL 2 Kasım 1918’de Adana’ya gelir. Yerel komutan, ayan ve eşrafla gizli bir toplantı yapar ve bazı kararlar alır.

5 Kasım 1918’de de Mersin’e gizlice trenle gelir ve akşam Karamancılar Konağı’nda gaz lambası ışığında yerel askeri ve Teşkilat-ı Mahsusa (Osmanlı Gizli Polisi) bürokrasisinin yetkilileri ile gizli bir toplantı daha yapar.

Mustafa KEMAL, bu toplantıda Adana’da alınan kararları açıklar. Ayrıca, Anadolu’nun(Çukurova’nın) ilk işgalinin, Mersin iskelesinden başlayacağını söyler.

Bu toplantıda da gelecekte planladığı ve misak-milli sınırları içinde işgale karşı başlatacağı, “Milli Mücadele” için, depolardaki silah ve mühimmatların teslim edilmemesini ve Toroslardaki dağ köylerine hızla gönderilmesi ve düşmanın Samandağ-Silifke hattının kuzeyine çıkarılmaması talimatlarını verir.

Bu toplantıya Arslanköy’den (Efrenk), eski askerlerden Hüsnü Başçavuşunda (Yıldıran) katıldığını yeğeni ve Aslanköy’ün ilk okuyan kızlardan olan ve Düziçi Köy Enstitüsünün ilk mezunlarından Hüsniye Özgür bana da ifade etmişti.

Mustafa Kemal, ertesi gün trenle Adanaya döner. Çok geçmeden, Mustafa Kemal’in öngörüsü gerçekleşir.

17 Aralık 1918’de, İngilizler Fransızlarla anlaşarak, taktik olarak önce müslüman Hint askerlerini iskeleden, “selamın aleyküm“ diyerek çıkartırlar. Mersin’in işgali resmen başlar.

Böylece, Müslümanlar için kutsal sayılan -tanrı selamı- ile halktan gelebilecek ilk tepkileri önleyip, kontrolü sağlayıp bir süre sonra 1919 başlarında, İngiliz’lerin işgal komutanlığını Fransızlara devretmesiyle Fransızların Çukurova’yı işgal planı uygulamaya girer. Fransızlar Adana-Mersin demiryolu üzerinden önce Adana’ya sonra Antep ve Maraş’a kadar tüm bölgeyi adım adım işgale başlarlar.

19 Mayıs 1919‘da Atatürk’ün Samsun’a çıkmasıyla başlayan Milli Mücadele’nin ateşi ve heyecanı yurdun heryerine ulaştığı gibi Efrenk’e(Arslanköy’e) de ulaşır.

Fransızlar dağ köylerine kaçırılan silah ve mühimmatın peşindedir.

Bu amaçla, önce işbirlikçi bir Osmanlı subayını, sonrada bir Fransız subayını silahların yerini öğrenmek ve işgal için Arslanköy’e gönderseler de, her ikiside Arslanköy’lü eski askerler tarafından “ciyaklı obruka” atılarak etkisiz hale getirilirler.

Köyde saklanan silahların yerini bir türlü öğrenemeyen Fransızlar, yöreyi bilen Osmanlı Ermenilerinden oluşturdukları lejyoner askerlerle köyün erkeklerini, Cuma namazı sonrası tutuklamak ve köyü işgal etmek üzere Sunturas (Santa Iras)üzerinden Yavca’ya ve Arslanköy’e doğru harekete geçerler.

Yavca köyü yakınlarında bir çoban onları görür, niyetlerini anlar.

Bir yandan onlara ayran ikram ederken, diğer yandan oğlunu gizlice atına bindirip Arslanköy’e gönderir.

Köyün erkekleri eş ve çocuklarını Yaylacık dağının arkasına saklanmak üzere gönderirler. Kendileri de, hızla Yavca yakınlarında geceleyen Fransız üniformalı askerleri kuşatıp saldırırlar.

Kaçıp kurtulan birkaçı hariç, diğerlerini imha ederler.

Bu baskın tüm civar köylerde ve Mersin’de kısa zamanda duyulur. İşgalcilerin -yenilmez olmadığını – gösteren bu olay, Mersin’de bir çok yerde, yerel halkın özgüvenlerinin artmasına ve yerel direnişlerin tetiklenmesine neden olur.

Ancak, bu olay sonrası, Eftenkliler (Arslanköylüler) tedirgindir. Her an yeni bir saldırı beklediklerinden köy boşaltılmış, kadınlar ve çocuklar, dağlarda yaşamaya başlarlar.

Bu arada, Ankara hükümeti tüm yerel direnişlerin bir merkezi çatı altında toplamak üzere, Kozanlı Yedek Teğmen Mustafa Nail’i, Arslanköy Müdafai Hukuk Cemiyeti’ni(İdari) ve Efrenk Müfrezesi (Askeri) örgütlenmeyi kurmak üzere görevlendirilir.

Kozanlı Mustafa Nail 1920’de şubat ayı sonlarında, Mut üzerinden Arslanköy’e gitmek üzere yola çıkar.

1 Mart 1920 günü bugünkü Arslanköy, Yedigöz mevkine gelerek buradaki Çeteciler ile buluşur, köye Türk bayrağı çekilir.

Başçavuş Hüsnü YILDIRIM başkanlığında Efrenk (sonradan Yavuz) müfrezesi, Çanakkale Gazisi Çolak Ali YILDIRAN Başkanlığında da Müdafai Hukuk Cemiyeti kurulur.

Karakoldaki askerler ve köydeki tüm erkekler hep birlikte sadakat ve gizlilik yemini ederler.

Bu süreçte tüm Çukurova’da çetin ve mevzi savaşlar yaşanmaktadır. Yavuz(Efrenk) müfrezesi diğer bölgelerdeki başka savaşlara da katılır. Kozanlı yedek teğmen Mustafa Nail, bu savaşların birinde şehit düşer.

Bu direnişler ve gelişmeler sonucu, Fransızlarla yapılan anlaşma gereği 3 Ocak 1922’de Mersin’in işgali resmen sona erer.

Daha sonraki yıllarda, Mustafa Kemal ATATÜRK’ün önerisi ile Mersin Belediye Meclisi kararıyla, Efrenk olan adı ARSLANKÖY olarak değiştirilir.

Böyle onurlandıran bir isim değişikliği bildiğim kadarıyla Mersin’de sadece Arslanköy için yapılmıştır.

Bu nedenle Arslanköylüler hakkettikleri bu onuru, her yıl 1 Mart’ta başlangıçta, “Çete Bayramı” olarak kutlarlar.

Bu zaferin coşkusunu ve onurunu kadın, erkek, çoluk çocuk bugüne kadar yaşayıp, yaşatarak 104. yıla kadar taşıdılar.

Biz Arslanköy ve tüm Mersinliler’e bu onuru ve gururu yaşatan tüm şehit ve gazilerimizi saygı ve minnetle anıyorum.

Kurumların ve ülkelerin tarihinde 100. yıldönümlerinde, “Nereden geldik nereye gidiyoruz?” diye üzerinde düşünülüp, değerlendirme yapılması açısından önemli zamanlardır.

104 yıl sonra bugün, emperyalizm yeni Serv planı BOP ile Anadolu’ya çullanıyorlar. ülkemizin etrafı kuzeyde yine ateş çemberi altında. Kuzey Irak ve İDLİB’de PKK/YPG Terör devleti ile Suriye ordusunun ateşi ile askerlerimizin, onar, onar şehit cenazeleri geliyor.

Arslanköy direnişinin 104.yılında Emperyal devletlerin oyunlarıyla, sonunda ebedi komşumuz, Suriye ile sahada karşı karşıya getirilerek adı konmamış vekalet savaşlarının içine düşerek sınır ötesi harekatlar yapmak durumunda kalıyoruz.

Mustafa Kemal ATATÜRK’ün; “Savaş zaruri ve hayati olmadıkça cinayettir” ifadesinin üzerinde ve bugünde özelleştirmeler ile Çok Uluslu Şirketler (ÇUŞ) aracılığı ile ülkemizin , limanlarının, madenlerinin içimizdeki Hintli Müslüman askerler marifetiyle talan edilmesinin üzerinde tekrar düşünmenin tam da zamanı…

Cesur ve yiğit Arslanköylü hemşerilerimin 1 Mart ÇETE BAYRAMLARINI KUTLUYOR, bugün aramızda olmayan şehit ve gazilerimizi saygı ve minnetle anıyorum.