Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

PENCEREMDEN: DÜNYA’DA 28 ŞUBAT: OLAF PALME VE ANNA LİNDH SUİKASTLARI

28 Şubat, hem Dünya’da hem de ülkemizde önemli olayların yaşandığı

28 Şubat, hem Dünya’da hem de ülkemizde önemli olayların yaşandığı bir tarihtir.

Ülkemizdeki 28 Şubat 1997 Milli Güvenlik Kurulu (MGK) kararlarının bugüne kadar gelen etkilerini önceki yazılarımda irdelemiştik.

Bu yazımızda 28 Şubat 1986’da gerçekleşen Olaf Palme ve ardılı Anna Lindh suikastının bugüne kadar gelen gelişmelerini irdeleyeceğiz.

Bu konuda 28.02.2023 tarihinde köşemde yazmış olduğum yazıdaki gelişmeleri tekrar alıntı yapmakta yarar görüyorum.

“…İsveç Başbakanı ve Avrupa Sosyal Demokratlarının efsanevi lideri Olaf Palme, Avrupa’da 1. Dünya savaşını destekleyen ve 2. Dünya savaşında Nazilere karşı yetersiz kalan Avrupa Sosyal Demokratlarının 2. Dünya savaşından sonra parlayan bir yıldızı idi.

1969-1976 ve 1982-1986 yılları arasında iki dönem başbakanlık yaparak İskandinav tipi refah ve demokrasinin temellerini atmıştır.

Özellikle soğuk savaş yıllarında Alman lider Willy Brand ile beraber dış politikada -Silahsızlanma ve Barışı- savunmuştur.

Bu çabaları sonucu 1989 Berlin Duvarı’nın yıkılması sonrasında ABD ve Rusya arasında Nükleer Silahların Sınırlandırılması anlaşması imzalanmış, Ukrayna savaşına kadar dünya rahat bir soluk almıştır.

Öte yandan İsveç; iki kutuplu Dünya’da AKTİF TARAF’SIZLIK tutumu ve üretilen ‘artı değerin’ daha adil dağıtılmasını sağlayan, katılımcı demokrasi ile sendikaların belirleyici olduğu sosyal refah devletini hayata geçiren Sosyal Demokrasinin örnek bir ülkesi olmuştur.

OLAF PALME VE ANNA LİNDH NEDEN ÖLDÜRÜLDÜ?

Olaf Palme’nin dış politikada, soğuk savaş yıllarında Sovyetler Birliğinin Çekoslavakya’yı işgaline ve Güney Amerika dahil tüm diktatörlüklere karşı çıkmış, detant (yumuşama) politikalarını desteklemiştir. Ancak, Filistin’de İsrail’lilerin baskı ve şiddetine, Güney Afrika’da Apartehid (ırk ayrımcılığı) rejimine karşı çıkması ve Bandung Bildirisiyle (Ulusal Bağımsızlık, iç işlerine karışmazlık, Barış İçinde egemen devlet olma ve birlikte yaşama ile kültür ve kalkınma için işbirliği) uyumlu tutumu ve Latin Amerika’da faşist askeri darbelere karşı çıkması nedeniyle emperyal odakların tepkisini çekti ve 28 Şubat 1986 tarihinde suikastle öldürüldü.

11 Eylül 2003 yılında, gene suikast sonucu öldürülen İsveç Dışişleri Bakanı Anna Lindh de Olaf Palme gibi İsveç’in sevilen politikacısıydı. Batının ve Rusya’nın Dünya’nın her yetindeki iki yüzlü politikalarını eleştiriyordu.

Her ikisinin de öldürülmesinin etkisi, özellikle İsveç ve Avrupa için, göründüğünden fazla oldu. Artık birkaç kuşak için İsveç’ten belli liderlik vasıflarına ve sahip olduğu entellektüel birikimi üslûbuna dökebilecek politikacıların çıkması zor olacağı yazıldı. Keza zaten sinmeye meyilli olan toplumsal figürler, artık sesini çıkaramayacak duruma getirildi.

Bugün, Olaf Palme ve Willy Brand’ın temellerini attığı ve İskandinav bölgesinin kendine özgü gelişimi ve özerk Avrupa fikri, İsveç ve Finlandiya’nın NATO kafesine girmesiyle sonlandırılacaktır.

Böylelikle artık özelde İsveç ve Finlandiya , genelde AB uzun yıllar Anglo-Sakson ve Brüksel’deki tekelci bürokrasinin dayatmaları ile nereye çekerse oraya gidecektir.

Nitekim de, İsveç (ve Finlandiya) yıllardır sürdürdüğü ‘aktif tarafsızlık’ politikalarını bırakarak, Ukrayna savaşı ve Rus işgali ile İsveç’li politikacılar ve kitleler ‘öcü geliyor’ korkutulup, NATO ya girmeye ikna edildiler. Böylelikle, Angela Merkel‘in de siyasetten çekilmesi ile özerk Avrupa artık zayıflıyor.

KATILIMCI DEMOKRASİ GELECEĞİN YÖNETİM BİÇİMİDİR

Olaf Palme, Refahı, Barışı, Kültürü ve katılımcı (müzakereci) demokrasiyi hayata geçiren sosyal demokrat bir siyasetçidir .

Katılımcı demokrasinin ilk teorisyeni Jurgen Habermas ’dır. (iletişimci eylem filozofu), saydamlığı(ironi ve empatik olmayı), müzakereciliği çoğulcu katılımı savunur.

Dünya tarihinde algoritmik demokrasilerin gelişimini sıralarsak;

1-Monarşi (kral+parlemento) son veren Devrimci Demokrasi(1789 Fransız Devrimi; 1917 Rus Devrimi ve 1923 Türk Devrimi)

2-Temsili demokrasi(kadınlar ve gençleri katan genel oy eksenli merkezli)

3-Liberal Demokrasi (Sermayenin baskın olduğu Anglo-Sakson demokrasi)

4-Temsili ve Çoğunlukçu Demokrasi (Parlementer demokrasi)

5-Katılımcı(müzakereci) Demokrasi

6- Simüle Demokrasi( mış gibi sözde ve distopik demokrasi)

7- Varoluşsal Demokrasi (BM ile uyumlu ,Doğal varlığı, insanlığı ve uygarlığı savunan demokrasi)

Günümüzde demokrasilerin varlığını sürdürülebilmesi için güçlü ekonomi, güvenlik ve özgürlükçü tavır gerekiyor. Katılımcı(müzakereci) demokrasi, Olaf Palme’nin uygarlığa hediye ettiği ‘doğrudan demokrasi’ de denilen halkın seçim ve sonrası süreçlere de aktif katıldığı yönetim biçimidir.

Ancak, refah devleti için tek başına katılımcı demokrasi de yeterli değildir. Bununla birlikte kamucu, halkçı, kültürel ve planlı refah ekonomisi de hayata geçmediği sürece, tek başına katılımcı demokrasi de geçersizdir.

Birlikte düşünülüp planlanmadığı takdirde hayata geçirilmesi bu satırların yazarına göre mümkün görülmemektedir.

Özellikle önümüzdeki seçimlerde, iktidara gelmesi beklenen millet ittifakının yerelde ‘katılımcı demokrasi’ ile Atatürk’ün karma ekonomisinin temelleri olan özellikle kamucu, halkçı planlamacı ekonomiyi de hayata geçirerek vahşi(kuralsız) neoliberal politikalara ve onun 22 yıllık yol arkadaşları olan etnikçi /mezhepçi politikalara pirim verilmemesi gerekmektedir.

Aksi halde zamanla, bugünkü iktidarın düştüğü yanlışlara düşülmesi kaçınılmaz olabilecektir.”diye yazımı noktalamıştım.

Türkiye’de millet ittifakı seçimi alamadı ve muhalefet darmadağın oldu. Ekonomi dip yapıyor. Yoksullar üzerine daha fazla yük biniyor.

Dünya’da ise tek kutuplu Dünya için savaşlar çıkarmayı göze alan, bunun için Ukrayna’yı Rusya’nın önüne itekleyerek savaşa sokan Anglo -derin NATO kafesine Finlandiya ve İsveç de Gazi TBMM’de CHP’ninde onayı ile alınmıştır.

Böylece, NATO’un Baltıktan Denizinden başlayıp Güney Asya Pasifik’e kadar uzanan Garnizon devletleri mimarisi tamamlanmaktadır. Pakistan’da tek kutuplu Dünya’ya itiraz eden ve seçilmiş İmran Han’ın Anayasal Mahkeme Darbesi ile görevden alınarak hapse atılması ile süren direniş, İmran han taraftarlarının sokaklara dökülmesi ile devam ediyor.

Bu gelişmeler ile, özerk Avrupa ve NATO nun artık olmaması nedeniyle Karadeniz’in kilidini Montrö Anlaşması ile elinde tutan Türkiye’nin omuzlarına Dünya Barışının korunması için daha fazla yük binecektir. Bu konuda Rusya ile ortak projeler ile yürüten Türkiye’ye ‘kanal İstanbul projesi’ için giderek baskılar artmaktadır.

AKP’den başkan adayı seçilen ve Kanal İstanbul’u savunan Murat Kurum’un aday adaylığını ilk önce neden AKP’li Cumhurbaşkanı tarafından açıklamadığı bir soru işaretidir.

Dünyaki 28 Şubat;

tek kutuplu Dünya’nın ve onun ekonomi modeli olan neo-liberal kapitalist sömürü sisteminin sürdürülmesi için hala devam ediyor.

Ama Ukrayna -Rusya savaşı ve Çin’in Arabistan ve Afrika’da artan etkisi göstermiştir ki artık Dünya çok kutuplu olma yolundadır. Filistin’de uygar Dünya’nın gözü önünde yaşanan utanç verici vahşet ve katliam bu yöndeki gelişmelerin doğum sancılarıdır.