Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

PENCEREMDEN: 28 ŞUBAT KARARLARI MEŞRUDUR, YURTSEVER KOMUTANLAR SERBEST BIRAKILMALIDIR..!

28 Şubat 1997 tarihinde yapılan anayasal ve aylık olağan Milli

28 Şubat 1997 tarihinde yapılan anayasal ve aylık olağan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) kararları siyasal tarihimizde çok önemli bir dönüm noktasıdır.
Bu kararlar bugüne kadar hep istismar edilmiş ve kullanılmıştır. Bugünkü iktidarın kendini ve siyasal anlayışını meşru kılma nedeni olmuştur. Bu konuda en kapsamlı ve temelli değerlendirmeyi değerli dostum, ağabeyim ve Atatürkçü Düşünce Derneğinin(ADD) hayatta kalan 7 kurucu üyesinden biri olan Prof. Dr. Mustafa Altıntaş bu yazının yazıldığı Mersin Gazetesi’nde BİTMEYEN SİYASAL RANT, KİN VE LİNÇ ARACI: 28 ŞUBAT 1977 KARARLARI başlığı ile 3 Mart 2023 tarihinde iki bölüm halinde yazmıştır.(Bknz: https://mersingazetesi.com/index.php/2023/03/03/add-kurucu-uyesi-prof-dr-mustafa-altintas-bitmeyen-siyasal-rant-kin-ve-linc-araci-28-subat-1977-kararlari/)

Bu konuyu merak edenlerin iki bölüm halinde yayınlanan bu iki yazıyı okumalarını öneririm.

KARARLAR ANAYASAL VE MEŞRUDUR

Bu köşe yazımda Sn. Altıntaş’ın 3 Mart 2023 tarihli yazısından alıntılar yaparak yazımı tamamlayacağım.
Sn. Altıntaş’ın kararların meşruluğunu anımsatan yazısında:
“28 Şubat 1997 günlü, Anayasal Organ olan Milli Güvenlik Kurulu’nun 28 Şubat 1997 günlü toplantısında alınan kararlardır. 26 yıl önce MGK Kararı olarak alınan ve sonrasında siyasal rant elde etmenin, zamanın Komuta Konseyi üzerinden TSKni, TC’nin Ordusu yerine, tümü ile siyasal iktidarın emir ve komutasına bağlamanın aracı kılınan bu kararları yeniden anımsayalım.

Toplantı Gündemi:

“…esasları ve nitelikleri Anayasada belirlenmiş, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, DEMOKRATİK, LAİK VE SOSYAL HUKUK DEVLETİMİZİ VE CUMHURİYET REJİMİMİZİ YIKMAK, ONUN YERİNE BİR SİYASAL REJİMİMİZİ YIKMAK, ONUN YERİNE DİNİ DÜZEN KURMAK AMACIYLA YÜRÜTÜLEN YIKICI FAALİYETLER VE YAPILAN BEYANLAR İLE BUNLARIN OLUŞTURDUĞU TEHDİT VE TEHLİKELER GÖZDEN GEÇİRİLEREK DEĞERLENDİRİLMESİ.
d) Laik rejim karşıtı siyasal İslamcılık amaçlı girişimlere karşı alınması gereken önlemler (MGK 406 Sayılı MGK’nun 28 Şubat 1997 tarih ve 406 Sayılı Kararına Ek-A). Değiştirmeden aktarıyorum:

i) 1-Anayasamızda cumhuriyetin temel nitelikleri arasında yer alan ve yine anayasanın 4’üncü maddesi ile teminat altına alınan laiklik ilkesi büyük bir titizlik ve hassasiyetle korunmalı, bunun korunması için mevcut yasalar hiçbir ayrım gözetmeksizin uygulanmalı, mevcut yasalar uygulamada yetersiz görülüyorsa yeni düzenlemeler yapılmalıdır.

ii) 2-Tarikatlarla bağlantılı özel yurt, vakıf ve okullar, devletin yetkili organlarınca denetim altına alınarak Tevhid-i Tedrisat Kanunu gereği Milli Eğitim Bakanlığı’na devri sağlanmalıdır.

iii) 3-Genç nesillerin körpe dimağlarının öncelikle cumhuriyet, Atatürk, vatan ve millet sevgisi, Türk milletini çağdaş uygarlık düzeyine çıkarma ülkü ve amacı doğrultusunda bilinçlendirilmesi ve çeşitli mihrakların etkisinden korunması bakımından:

a-8 yıllık kesintisiz eğitim, tüm yurtta uygulamaya konulmalı.

b-Temel eğitimi almış çocukların, ailelerinin isteğine bağlı olarak, devam edebileceği ?Kuran kurslarının Milli Eğitim Bakanlığı sorumluluğu ve kontrolünde faaliyet göstermeleri için gerekli idari ve yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

iv) 4-Cumhuriyet rejimine ve Atatürk ilke ve inkılaplarına sadık, aydın din adamları yetiştirmekle yükümlü, milli eğitim kuruluşlarımız, Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun özüne uygun ihtiyaç düzeyinde tutulmalıdır.

v) 5-Yurdun çeşitli yerlerinde yapılan dini tesisler belli çevrelere mesaj vermek amacıyla gündemde tutularak siyasi istismar konusu yapılmamalı, bu tesislere ihtiyaç varsa, bunlar Diyanet İşleri Başkanlığı’nca incelenerek mahalli yönetimler ve ilgili makamlar arasında koordine edilerek gerçekleştirilmelidir.

vi) 6-Mevcudiyetleri 677 sayılı yasa ile men edilmiş tarikatların ve bu kanunda belirtilen tüm unsurların faaliyetlerine son verilmeli, toplumun demokratik, siyasi ve sosyal hukuk düzeninin zedelenmesi önlenmelidir.

vii) 7-İrticai faaliyetleri nedeniyle Yüksek Askeri Şura kararları ile Türk Silahlı Kuvvetleri’nden (TSK) ilişkileri kesilen personel konusu istismar edilerek TSK’yi dine karşıymış gibi göstermeye çalışan bazı medya gruplarının silahlı kuvvetler ve mensupları aleyhindeki yayınları kontrol altına alınmalıdır.

viii) 8- İrticai faaliyetleri, disiplinsizlikleri veya yasadışı örgütlerle irtibatları nedeniyle TSK’dan ilişkileri kesilen personelin diğer kamu kurum ve kuruluşlarında istihdamı ile teşvik unsuruna imkan verilmemelidir.

ix) 9- TSK’ya aşırı dinci kesimden sızmaları önlemek için mevcut mevzuat çerçevesinde alınan tedbirler; diğer kamu kurum ve kuruluşları, özellikle üniversite ve diğer eğitim kurumları ile bürokrasinin her kademesinde ve yargı kuruluşlarında da uygulanmalıdır.

x) 10-Bu maddenin tam metnini Türkiye’nin uluslararası ilişkilerini ilgilendirdiği için yayınlayamıyoruz.

xi) 11-Aşırı dinci kesimin Türkiye’de mezhep ayrılıklarını körüklemek suretiyle toplumda kutuplaşmalara neden olacak ve dolayısıyla milletimizin düşmanca kamplara ayrılmasına yol açacak çok tehlikeli faaliyetler yasal ve idari yollarla mutlaka önlenmelidir.

xii) 12-T.C. Anayasası, Siyasi Partiler Yasası, Türk Ceza Yasası ve bilhassa Belediyeler Yasası’na aykırı olarak sergilenen olayların sorumluları hakkında gerekli yasal ve idari işlemler kısa zamanda sonuçlandırılmalı ve bu tür olayların tekrarlanmaması için her kademede kesin önlemler alınmalıdır.

xiii) 13-Kıyafetle ilgili kanuna aykırı olarak ortaya çıkan ve Türkiye’yi çağdışı bir görünüme yöneltecek uygulamalara mani olunmalı, bu konudaki kanun ve Anayasa Mahkemesi kararları taviz verilmeden öncelikle ve özellikle kamu kurum ve kuruluşlarında titizlikle uygulanmalıdır.

xiv) 14-Çeşitli nedenlerle verilen, kısa ve uzun namlulu silahlara ait ruhsat işlemleri polis ve jandarma bölgeleri esas alınarak yeniden düzenlenmeli, bu konuda kısıtlamalar getirilmeli, özellikle pompalı tüfeklere olan talep dikkatle değerlendirilmelidir.

xv) 15-Kurban derilerinin, mali kaynak sağlamayı amaçlayan ve denetimden uzak rejim aleyhtari örgüt ve kuruluşlar tarafından toplanmasına mani olunmalı, kanunla verilmiş yetki dışında kurban derisi toplattırılmamalıdır.

xvi) 16-Özel üniforma giydirilmiş korumalar ve buna neden olan sorumlular hakkında yasal işlemler ivedilikle sonuçlandırılmalı ve bu tür yasadışı uygulamaların ulaşabileceği vahim boyutlar dikkate alınarak, yasa ile öngörülmemiş bütün özel korumalar kaldırılmalıdır.

xvii) 17-Ülke sorunlarının çözümünü “Millet kavramı yerine ümmet kavramı” bazında ele alarak sonuçlandırmayı amaçlayan ve bölücü terör örgütüne de aynı bazda yaklaşarak onları cesaretlendiren girişimler yasal ve idari yollardan önlenmelidir.

xviii) 18-Büyük Kurtarıcı Atatürk’e karşı yapılan saygısızlıklar ve Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkındaki 5816 sayılı kanunun istismar edilmesine fırsat verilmemelidir.”
Sn. Altıntaş 18 madde ile yayımlanan kararlar için çok doğru bir saptama ile ; “28 Şubat Kararları denildiğinde, akla ilk gelen -kamusal alanda örtünmenin inanç kurallarına dayalı kılınmasının yasaklanması-olmaktadır.” demektedir.

15 Temmuz 2016 FETÖ darbesinden sonra, FETÖ cü yargı mensupları tarafından açılan Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk davalarının sonlandırılmasına rağmen, Başbakan Binali Yıldırım’ın karşı çıkışıyla 28 Şubat Davası, AKP iktidarının siyasi varlığının temeli olduğu için sürdürülmüştür.
Yukarıda değindiğimiz aynı yazıda:
‘1999 seçimleri sonrasında Ecevit Başbakanlığında, ANAP ve MHP Ortak Hükümeti döneminde de bu uygulama ve denetimler sürdürülmüştür.

Gelelim, 2002 seçimi ve sonrasına. 2002 Kasım seçimleri, önceki dönemde TBMM’nde iktidar yada muhalefet görevini üstlenmiş olan tüm partiler, parlamento dışı kalırken, AKP tek başına iktidar, CHP ise, tek muhalefet partisi olarak görev yapar konumu kazanmışlardır.

AKP, 12 Eylül 2010 “Hukuk Darbesi” olarak kullacağı Anayasa değişikliğinden sonra, 14 Aralık 2010 günlü, “siyasal islamı(irticayı) tehdit olmaktan çıkarıcı Başbakanlık Genelgesi’ne kadar, 9 yıl, “28 Şubat Sürecinin” uygulayıcısı olmuştur.’ denilmektedir.
Ancak 28 Şubat Kararları ‘bin yıl sürecek’ diyen Askeri kanata olan hem okyanus ötesi de hemde siyasal islamcıların kin ve linç bitmemiştir.

Yaklaşık bir yıl sonra ABD de Türkiye’ye gözdağı olduğu söylenen-Bin yılın meydan okuması- kod adlı bir tatbikat düzenlenmiştir.

KARARLARIN ALTINDA DEMİREL, ÇİLLER VE AKŞENER’İN DE İMZASI VAR

28 Şubat 1997 de Anayasal ve Meşru MGK toplantısına katılarak ve alınan kararların altına imza atanlar ;

– Sivil Kanattan;

Cumhurbaşkanı Demirel, Başbakan Erbakan, Başbakan Yrd. Tansu Çiller, Milli Savunma Bakanı Turhan Tayan, İçişleri Bakanı Meral Akşener.

– Askeri Kanattan;

Genelkurmay Başkanı İ. Hakkı Karadayı, KKK Hikmet Köksal-DKK Güven Erkaya, HKK Ahmet Çörekçi, Jandarma Genel Komutanı Teoman Koman.

Şimdi soru şudur, aynı karara imza atan yaşlı komutanlar , hapiste tutulurken, sivil kanatta imza atanlara neden hiç bir soruşturma dahi açılmamıştır?

HAKLILIĞINI 15 TEMMUZ 2016 FETÖ DARBESİ GÖSTERMİŞTİR

1980 darbesinde sağ ve sol örgütler çökertilip tüm illegal ve legal yapılar çökertildiği halde, yakalandığı halde bizzat Org.Kenan EVREN tarafından bizzat serbest bırakılan Fethullah Gülen çetesi serbest bırakılmış, sonraki yıllar içinde, özellikle Özal döneminde gerek Milli Eğitim Okullarında, gerekse askeri okullarda ve üniversitelerde -abiler ve ablalar- evlerindeki gizli örgütlenmesi ile devletin sivil ve askeri bürokrasisi içinde çok etkili konumlara gelmişlerdir.

(Kendi araştırma ve gözlemlerime göre 31 Aralık 1990 da ADD kurucu Başkanı Prof.Dr. Muammer Aksoy, Prof. Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, A. Taner Kışlalı ile başlayan ve 2002’de Necip Hablemitoğlu’na süren tüm faili meçhul cinayetlerin arkasında FETÖ terör örgütünün devlet içindeki gizli Gladio yapılanması vardır).

28 Şubat 1997’de yapılan MGK toplantısında devlet bürokrasisi devlet içinde yapılanarak Türkiye Cumhuriyeti’ni ele geçirip laikliği tamamen kaldırarak İslam Cumhuriyeti kurup Halife olmak isteyen FETÖ yapılanmasına karşı alınmış kararlardır.

Mustafa Altıntaş hocamın yazısında belirttiği gibi:

“TBMM, 28 Şubat 1997 MGK Toplantısının üzerinden 15 yıl geçtikten sonra, 2012 yılında TBMM, “Darbeleri Araştırma Komisyonu” kurmuştur. Yargılama süreci, sonradan “kumpas” denilecek Ergenekon, Balyoz, Casusluk davaları ile başladı ve 28 Şubat Davası bunları izledi. Sanıklar, Silivri’de tutuklu olarak yargılanmaya başlandılar. İlginçlik, 15 Temmuz 2016’da girişilen FETÖ darbe kalkışması sonrasında, kumpas tanımına alınan davalar sonlanırken, 28 Şubat Davası, sanırım siyasal rant sağlayıcı düşüncesi ile olmalı, 14 Nisan 2018’de hüküm kuruluncaya kadar sürdürülmüştür. Ve 28 Şubat Kararları, tesettür yasaklarını içermemesine karşın, “tesettür/örtünme yasaklaması davası” olarak anılmıştır.

28 Şubat 1997 MGK Kararları altında imzası bulunan ve uygulanmasını sağlayan dönemin Başbakan Yardımcısı ve DYP Genel Başkanı Tansu Çiller, 15 yıl sonra, 2 Ekim 2012 tarihinde, “mağdur/zarar gören” sıfatıyla ifade vermiştir.

Atılı suç; “54. Cumhuriyet Hükümetini , zorla devirmeye, düşürmeye ortaklık”dır. Aralarında dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, dönemin YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Güriz, dönemin Orgeneralleri Çevik Bir ve Çetin Doğan’ın da olduğu 103 sanık hakkında açılan dava Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmüştür.

Yargılama Heyeti, 6 yıl sonra, 14 Nisan 2018 tarihinde kararını açıklamıştır.

Karar; “Türkiye Cumhuriyeti İcra Vekilleri Heyetini zorla düşürme veya vazife görmekten men” suçlamasına dayandırılmıştır.

Aralarında dönemin Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Emekli Orgeneral Çevik Bir, Emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın da bulunduğu 21 sanığa ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmiş, sanıkların duruşmalardaki tutum ve davranışları lehlerine kabul edilerek cezada indirim yapılmış ve ceza, müebbet hapse çevrilmiştir. Sanıklara, yaşları ve sağlık sorunları gerekçesiyle adli kontrol önlemi uygulanmasına karar verilmiştir.

İlk derece mahkemesi kararı, Yargıtay’a taşınmış, Yargıtay, 9 Temmuz 2021 tarihinde, 14 emekli generale verilen “ömürboyu hapis cezasını” onamıştır. Ve 19 Ağustos’ta sanıkların yakalanması kararı çıkartılmıştır.”

“NE İSTEDİLERSE VERDİK“ DİYEN İKTİDARIN SORUMLULUĞU

“Ne istedilerse verdik” denilen bir iktidar sürecinin sonunda, FETÖ cülerle, AKP iktidarının birlikteliği,

17-25 Aralık gelişmeleri ve FETÖ savcılarının MİT Başkanını tutuklama kararı ile sonlanmıştır. Sonrada 15 Temmuz 2016 kanlı FETÖ darbesi ile 256 yurttaşımızın şehit edilmesi ile karşılıklı boğazlaşmaya dönüşmüştür.

Darbenin daha sonraki faturası ağır olmuş, ülkemiz bugünkü ekonomik ve sosyal krizlere yuvarlanıp gitmektedir.

28 Şubat 1997’de bu emperyal 15 Temmuz FETÖ darbesinin gelişini öngören ve önlem almaya çalışan devlet bürokrasisi ve iktidarının MGK da aldığı kararların uygulanmasını 9 yıl sonra kaldıran AKP iktidarı, birlikte yol yürüdüğü darbeyi öngörmediği ve önlem alamadığı için FETÖ’cülerin 15 Temmuz 2016 darbesinin de sorumlusudur.

İMZACI SİVİL HÜKÜMET YETKİLİLERİ SERBEST İSE, YURTSEVER TUTSAK KOMUTANLARDA SERBEST KALMALIDIR..!

Şimdi hapiste olan FETÖ’cü savcının topladığı sahte belgeleri ile açtığı 28 Şubat davası sonunda bu kararların altına imza atan bu vatansever ve yurtsever komutanlar; kendi iktidarlarının meşruiyetini sağlamak isteyenler tarafından ileri yaşlarına ve hastalıklarına rağmen yargı sopası ile linç edilmek üzere müebbet cezaları ile hapise atılmışlardır.

Bu süreçte kimi ölmüş, kimine ömürlerinin son döneminde çok zor şartlarda zindanda tutulmakta.

Bu gerçekler ortada iken, 28 Şubat 1997’da gerçekleştirilen ve dönemin Hükümetleri tarafından uygulanan MGK Kararlarının yalnızca biri,“başörtmeyi/sarmalanmayı yasaklama” olarak gündemde tutularak, siyasal sömürü aracına dönüştürülmüştür.

“28 Şubat Süreci”nin kurbanı kılınanlardan Vural Avar, hapiste yaşamını yitirmiş, 3 Mart 2023 günlü Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile, 91 yaşındaki emekli Orgeneral Ahmet Çörekçi ile, 75 yaşındaki emekli Tuğgeneral İdris Koralp’in cezaları, ”kocama hali” gerekçesi ile kaldırılmıştır. Geride yaşları 78 ile 84 olan beş emekli general, 568 gündür tutuklu olarak içeride tutulmaktadır.

Bunlar; Org. Çetin Doğan, Org. Fevzi Türkeri, Korg. Yıldırım Türker, Tümgenerallar, Cevat Temel Özkaynak, Erol Özkasnak’tır.

Adları hiç bir yüz kızartıcı olaya karışmamış, sadece ettikleri yemine sadık kalarak görevlerini yapmış Yurtsever komutanlar, ettikleri yemine sadık olmayanların Atatürk Cumhuriyeti karşıtı, kinci siyasal islamcılar tarafından tutsak edilmiştir. Bu kumpas davaları sürecinde başta intihar eden

Yzb. Ali Tatar olmak üzere acı çekerek ölen tüm onurlu yurtsever komutanlarımızı minnet ve saygı ile anıyorum.

Yaşayanların gelecekte onur madalyaları olacak tutsaklık sürecinin biran evvel bitmesi diliyorum. Adalet herkese bir gün lazım olacaktır ve ulusumuz yapılanları affetmeyecektir.

28 ŞUBAT KARARLARI MEŞRUDUR, YURTSEVER KOMUTANLAR SERBEST BIRAKILMALIDIR..!

28 Şubat 1997 tarihinde yapılan anayasal ve aylık olağan Milli Güvenlik Kurulu ( MGK) kararları siyasal tarihimizde çok önemli bir dönüm noktasıdır.

Bu kararlar bugüne kadar hep istismar edilmiş ve kullanılmıştır. Bugünkü iktidarın kendini ve siyasal anlayışını meşru kılma nedeni olmuştur. Bu konuda en kapsamlı ve temelli değerlendirmeyi değerli dostum, ağabeyim ve Atatürkçü Düşünce Derneğinin( ADD) hayatta kalan 7 kurucu üyesinden biri olan Prof. Dr. Mustafa Altıntaş bu yazının yazıldığı Mersin Gazetesi’nde BİTMEYEN SİYASAL RANT, KİN VE LİNÇ ARACI: 28 ŞUBAT 1977 KARARLARI başlığı ile 3 Mart 2023 tarihinde iki bölüm halinde yazmıştır.(Bknz: https://mersingazetesi.com/index.php/2023/03/03/add-kurucu-uyesi-prof-dr-mustafa-altintas-bitmeyen-siyasal-rant-kin-ve-linc-araci-28-subat-1977-kararlari/)

Bu konuyu merak edenlerin iki bölüm halinde yayınlanan bu iki yazıyı okumalarını öneririm.

KARARLAR ANAYASAL VE MEŞRUDUR

Bu köşe yazımda Sn. Altıntaş’ın 3 Mart 2023 tarihli yazısından alıntılar yaparak başlıktaki sorunun yanıtını arayacağım. Sn. Altıntaş’ın kararların meşruluğunu anımsatan yazısında:

“28 Şubat 1997 günlü, Anayasal Organ olan Milli Güvenlik Kurulu’nun 28 Şubat 1997 günlü toplantısında alınan kararlardır. 26 yıl önce MGK Kararı olarak alınan ve sonrasında siyasal rant elde etmenin, zamanın Komuta Konseyi üzerinden TSKni, TC’nin Ordusu yerine, tümü ile siyasal iktidarın emir ve komutasına bağlamanın aracı kılınan bu kararları yeniden anımsayalım.

Toplantı Gündemi:

“…esasları ve nitelikleri Anayasada belirlenmiş, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, DEMOKRATİK, LAİK VE SOSYAL HUKUK DEVLETİMİZİ VE CUMHURİYET REJİMİMİZİ YIKMAK, ONUN YERİNE BİR SİYASAL REJİMİMİZİ YIKMAK, ONUN YERİNE DİNİ DÜZEN KURMAK AMACIYLA YÜRÜTÜLEN YIKICI FAALİYETLER VE YAPILAN BEYANLAR İLE BUNLARIN OLUŞTURDUĞU TEHDİT VE TEHLİKELER GÖZDEN GEÇİRİLEREK DEĞERLENDİRİLMESİ.

d) Laik rejim karşıtı siyasal İslamcılık amaçlı girişimlere karşı alınması gereken önlemler (MGK 406 Sayılı MGK’nun 28 Şubat 1997 tarih ve 406 Sayılı Kararına Ek-A). Değiştirmeden aktarıyorum:

i) 1-Anayasamızda cumhuriyetin temel nitelikleri arasında yer alan ve yine anayasanın 4’üncü maddesi ile teminat altına alınan laiklik ilkesi büyük bir titizlik ve hassasiyetle korunmalı, bunun korunması için mevcut yasalar hiçbir ayrım gözetmeksizin uygulanmalı, mevcut yasalar uygulamada yetersiz görülüyorsa yeni düzenlemeler yapılmalıdır.

ii) 2-Tarikatlarla bağlantılı özel yurt, vakıf ve okullar, devletin yetkili organlarınca denetim altına alınarak Tevhid-i Tedrisat Kanunu gereği Milli Eğitim Bakanlığı’na devri sağlanmalıdır.

iii) 3-Genç nesillerin körpe dimağlarının öncelikle cumhuriyet, Atatürk, vatan ve millet sevgisi, Türk milletini çağdaş uygarlık düzeyine çıkarma ülkü ve amacı doğrultusunda bilinçlendirilmesi ve çeşitli mihrakların etkisinden korunması bakımından:

a-8 yıllık kesintisiz eğitim, tüm yurtta uygulamaya konulmalı.

b-Temel eğitimi almış çocukların, ailelerinin isteğine bağlı olarak, devam edebileceği ?Kuran kurslarının Milli Eğitim Bakanlığı sorumluluğu ve kontrolünde faaliyet göstermeleri için gerekli idari ve yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

iv) 4-Cumhuriyet rejimine ve Atatürk ilke ve inkılaplarına sadık, aydın din adamları yetiştirmekle yükümlü, milli eğitim kuruluşlarımız, Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun özüne uygun ihtiyaç düzeyinde tutulmalıdır.

v) 5-Yurdun çeşitli yerlerinde yapılan dini tesisler belli çevrelere mesaj vermek amacıyla gündemde tutularak siyasi istismar konusu yapılmamalı, bu tesislere ihtiyaç varsa, bunlar Diyanet İşleri Başkanlığı’nca incelenerek mahalli yönetimler ve ilgili makamlar arasında koordine edilerek gerçekleştirilmelidir.

vi) 6-Mevcudiyetleri 677 sayılı yasa ile men edilmiş tarikatların ve bu kanunda belirtilen tüm unsurların faaliyetlerine son verilmeli, toplumun demokratik, siyasi ve sosyal hukuk düzeninin zedelenmesi önlenmelidir.

vii) 7-İrticai faaliyetleri nedeniyle Yüksek Askeri Şura kararları ile Türk Silahlı Kuvvetleri’nden (TSK) ilişkileri kesilen personel konusu istismar edilerek TSK’yi dine karşıymış gibi göstermeye çalışan bazı medya gruplarının silahlı kuvvetler ve mensupları aleyhindeki yayınları kontrol altına alınmalıdır.

viii) 8- İrticai faaliyetleri, disiplinsizlikleri veya yasadışı örgütlerle irtibatları nedeniyle TSK’dan ilişkileri kesilen personelin diğer kamu kurum ve kuruluşlarında istihdamı ile teşvik unsuruna imkan verilmemelidir.

ix) 9- TSK’ya aşırı dinci kesimden sızmaları önlemek için mevcut mevzuat çerçevesinde alınan tedbirler; diğer kamu kurum ve kuruluşları, özellikle üniversite ve diğer eğitim kurumları ile bürokrasinin her kademesinde ve yargı kuruluşlarında da uygulanmalıdır.

x) 10-Bu maddenin tam metnini Türkiye’nin uluslararası ilişkilerini ilgilendirdiği için yayınlayamıyoruz.

xi) 11-Aşırı dinci kesimin Türkiye’de mezhep ayrılıklarını körüklemek suretiyle toplumda kutuplaşmalara neden olacak ve dolayısıyla milletimizin düşmanca kamplara ayrılmasına yol açacak çok tehlikeli faaliyetler yasal ve idari yollarla mutlaka önlenmelidir.

xii) 12-T.C. Anayasası, Siyasi Partiler Yasası, Türk Ceza Yasası ve bilhassa Belediyeler Yasası’na aykırı olarak sergilenen olayların sorumluları hakkında gerekli yasal ve idari işlemler kısa zamanda sonuçlandırılmalı ve bu tür olayların tekrarlanmaması için her kademede kesin önlemler alınmalıdır.

xiii) 13-Kıyafetle ilgili kanuna aykırı olarak ortaya çıkan ve Türkiye’yi çağdışı bir görünüme yöneltecek uygulamalara mani olunmalı, bu konudaki kanun ve Anayasa Mahkemesi kararları taviz verilmeden öncelikle ve özellikle kamu kurum ve kuruluşlarında titizlikle uygulanmalıdır.

xiv) 14-Çeşitli nedenlerle verilen, kısa ve uzun namlulu silahlara ait ruhsat işlemleri polis ve jandarma bölgeleri esas alınarak yeniden düzenlenmeli, bu konuda kısıtlamalar getirilmeli, özellikle pompalı tüfeklere olan talep dikkatle değerlendirilmelidir.

xv) 15-Kurban derilerinin, mali kaynak sağlamayı amaçlayan ve denetimden uzak rejim aleyhtari örgüt ve kuruluşlar tarafından toplanmasına mani olunmalı, kanunla verilmiş yetki dışında kurban derisi toplattırılmamalıdır.

xvi) 16-Özel üniforma giydirilmiş korumalar ve buna neden olan sorumlular hakkında yasal işlemler ivedilikle sonuçlandırılmalı ve bu tür yasadışı uygulamaların ulaşabileceği vahim boyutlar dikkate alınarak, yasa ile öngörülmemiş bütün özel korumalar kaldırılmalıdır.

xvii) 17-Ülke sorunlarının çözümünü “Millet kavramı yerine ümmet kavramı” bazında ele alarak sonuçlandırmayı amaçlayan ve bölücü terör örgütüne de aynı bazda yaklaşarak onları cesaretlendiren girişimler yasal ve idari yollardan önlenmelidir.

xviii) 18-Büyük Kurtarıcı Atatürk’e karşı yapılan saygısızlıklar ve Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkındaki 5816 sayılı kanunun istismar edilmesine fırsat verilmemelidir.”

Sn. Altıntaş 18 madde ile yayımlanan kararlar için çok doğru bir saptama ile ; “28 Şubat Kararları denildiğinde, akla ilk gelen -kamusal alanda örtünmenin inanç kurallarına dayalı kılınmasının yasaklanması-olmaktadır.” demektedir.

15 Temmuz 2016 FETÖ darbesinden sonra, FETÖ cü yargı mensupları tarafından açılan Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk davalarının sonlandırılmasına rağmen, Başbakan Binali Yıldırım’ın karşı çıkışıyla 28 Şubat Davası, AKP iktidarının siyasi varlığının temeli olduğu için sürdürülmüştür.

Yukarıda değindiğimiz aynı yazıda:

‘1999 seçimleri sonrasında Ecevit Başbakanlığında, ANAP ve MHP Ortak Hükümeti döneminde de bu uygulama ve denetimler sürdürülmüştür.

Gelelim, 2002 seçimi ve sonrasına. 2002 Kasım seçimleri, önceki dönemde TBMM’nde iktidar yada muhalefet görevini üstlenmiş olan tüm partiler, parlamento dışı kalırken, AKP tek başına iktidar, CHP ise, tek muhalefet partisi olarak görev yapar konumu kazanmışlardır.

AKP, 12 Eylül 2010 “Hukuk Darbesi” olarak kullacağı Anayasa değişikliğinden sonra, 14 Aralık 2010 günlü, “siyasal islamı(irticayı) tehdit olmaktan çıkarıcı Başbakanlık Genelgesi’ne kadar, 9 yıl, “28 Şubat Sürecinin” uygulayıcısı olmuştur.’ denilmektedir.

Ancak 28 Şubat Kararları ‘bin yıl sürecek’ diyen Askeri kanata olan hem okyanus ötesi de hemde siyasal islamcıların kin ve linç bitmemiştir.

Yaklaşık bir yıl sonra ABD de Türkiye’ye gözdağı olduğu söylenen-Bin yılın meydan okuması- kod adlı bir tatbikat düzenlenmiştir.

KARARLARIN ALTINDA DEMİREL, ÇİLLER VE AKŞENER’İN DE İMZASI VAR

28 Şubat 1997 de Anayasal ve Meşru MGK toplantısına katılarak ve alınan kararların altına imza atanlar ;

– Sivil Kanattan;

Cumhurbaşkanı Demirel, Başbakan Erbakan, Başbakan Yrd. Tansu Çiller, Milli Savunma Bakanı Turhan Tayan, İçişleri Bakanı Meral Akşener.

– Askeri Kanattan;

Genelkurmay Başkanı İ. Hakkı Karadayı, KKK Hikmet Köksal-DKK Güven Erkaya, HKK Ahmet Çörekçi, Jandarma Genel Komutanı Teoman Koman.

Şimdi soru şudur, aynı karara imza atan yaşlı komutanlar , hapiste tutulurken, sivil kanatta imza atanlara neden hiç bir soruşturma dahi açılmamıştır?

HAKLILIĞINI 15 TEMMUZ 2016 FETÖ DARBESİ GÖSTERMİŞTİR

1980 darbesinde sağ ve sol örgütler çökertilip tüm illegal ve legal yapılar çökertildiği halde, yakalandığı halde bizzat Org.Kenan EVREN tarafından bizzat serbest bırakılan Fethullah Gülen çetesi serbest bırakılmış, sonraki yıllar içinde, özellikle Özal döneminde gerek Milli Eğitim Okullarında, gerekse askeri okullarda ve üniversitelerde -abiler ve ablalar- evlerindeki gizli örgütlenmesi ile devletin sivil ve askeri bürokrasisi içinde çok etkili konumlara gelmişlerdir.

(Kendi araştırma ve gözlemlerime göre 31 Aralık 1990 da ADD kurucu Başkanı Prof.Dr. Muammer Aksoy, Prof. Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, A. Taner Kışlalı ile başlayan ve 2002’de Necip Hablemitoğlu’na süren tüm faili meçhul cinayetlerin arkasında FETÖ terör örgütünün devlet içindeki gizli Gladio yapılanması vardır).

28 Şubat 1997’de yapılan MGK toplantısında devlet bürokrasisi devlet içinde yapılanarak Türkiye Cumhuriyeti’ni ele geçirip laikliği tamamen kaldırarak İslam Cumhuriyeti kurup Halife olmak isteyen FETÖ yapılanmasına karşı alınmış kararlardır.

Mustafa Altıntaş hocamın yazısında belirttiği gibi:

“TBMM, 28 Şubat 1997 MGK Toplantısının üzerinden 15 yıl geçtikten sonra, 2012 yılında TBMM, “Darbeleri Araştırma Komisyonu” kurmuştur. Yargılama süreci, sonradan “kumpas” denilecek Ergenekon, Balyoz, Casusluk davaları ile başladı ve 28 Şubat Davası bunları izledi. Sanıklar, Silivri’de tutuklu olarak yargılanmaya başlandılar. İlginçlik, 15 Temmuz 2016’da girişilen FETÖ darbe kalkışması sonrasında, kumpas tanımına alınan davalar sonlanırken, 28 Şubat Davası, sanırım siyasal rant sağlayıcı düşüncesi ile olmalı, 14 Nisan 2018’de hüküm kuruluncaya kadar sürdürülmüştür. Ve 28 Şubat Kararları, tesettür yasaklarını içermemesine karşın, “tesettür/örtünme yasaklaması davası” olarak anılmıştır.

28 Şubat 1997 MGK Kararları altında imzası bulunan ve uygulanmasını sağlayan dönemin Başbakan Yardımcısı ve DYP Genel Başkanı Tansu Çiller, 15 yıl sonra, 2 Ekim 2012 tarihinde, “mağdur/zarar gören” sıfatıyla ifade vermiştir.

Atılı suç; “54. Cumhuriyet Hükümetini , zorla devirmeye, düşürmeye ortaklık”dır. Aralarında dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, dönemin YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Güriz, dönemin Orgeneralleri Çevik Bir ve Çetin Doğan’ın da olduğu 103 sanık hakkında açılan dava Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmüştür.

Yargılama Heyeti, 6 yıl sonra, 14 Nisan 2018 tarihinde kararını açıklamıştır.

Karar; “Türkiye Cumhuriyeti İcra Vekilleri Heyetini zorla düşürme veya vazife görmekten men” suçlamasına dayandırılmıştır.

Aralarında dönemin Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Emekli Orgeneral Çevik Bir, Emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın da bulunduğu 21 sanığa ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmiş, sanıkların duruşmalardaki tutum ve davranışları lehlerine kabul edilerek cezada indirim yapılmış ve ceza, müebbet hapse çevrilmiştir. Sanıklara, yaşları ve sağlık sorunları gerekçesiyle adli kontrol önlemi uygulanmasına karar verilmiştir.

İlk derece mahkemesi kararı, Yargıtay’a taşınmış, Yargıtay, 9 Temmuz 2021 tarihinde, 14 emekli generale verilen “ömürboyu hapis cezasını” onamıştır. Ve 19 Ağustos’ta sanıkların yakalanması kararı çıkartılmıştır.”

“NE İSTEDİLERSE VERDİK“ DİYEN İKTİDARIN SORUMLULUĞU

“Ne istedilerse verdik” denilen bir iktidar sürecinin sonunda, FETÖ cülerle, AKP iktidarının birlikteliği,

17-25 Aralık gelişmeleri ve FETÖ savcılarının MİT Başkanını tutuklama kararı ile sonlanmıştır. Sonrada 15 Temmuz 2016 kanlı FETÖ darbesi ile 256 yurttaşımızın şehit edilmesi ile karşılıklı boğazlaşmaya dönüşmüştür.

Darbenin daha sonraki faturası ağır olmuş, ülkemiz bugünkü ekonomik ve sosyal krizlere yuvarlanıp gitmektedir.

28 Şubat 1997’de bu emperyal 15 Temmuz FETÖ darbesinin gelişini öngören ve önlem almaya çalışan devlet bürokrasisi ve iktidarının MGK da aldığı kararların uygulanmasını 9 yıl sonra kaldıran AKP iktidarı, birlikte yol yürüdüğü darbeyi öngörmediği ve önlem alamadığı için FETÖ’cülerin 15 Temmuz 2016 darbesinin de sorumlusudur.

İMZACI SİVİL HÜKÜMET YETKİLİLERİ SERBEST İSE, YURTSEVER TUTSAK KOMUTANLARDA SERBEST KALMALIDIR..!

Şimdi hapiste olan FETÖ’cü savcının topladığı sahte belgeleri ile açtığı 28 Şubat davası sonunda bu kararların altına imza atan bu vatansever ve yurtsever komutanlar; kendi iktidarlarının meşruiyetini sağlamak isteyenler tarafından ileri yaşlarına ve hastalıklarına rağmen yargı sopası ile linç edilmek üzere müebbet cezaları ile hapise atılmışlardır.

Bu süreçte kimi ölmüş, kimine ömürlerinin son döneminde çok zor şartlarda zindanda tutulmakta.

Bu gerçekler ortada iken, 28 Şubat 1997’da gerçekleştirilen ve dönemin Hükümetleri tarafından uygulanan MGK Kararlarının yalnızca biri,“başörtmeyi/sarmalanmayı yasaklama” olarak gündemde tutularak, siyasal sömürü aracına dönüştürülmüştür.

“28 Şubat Süreci”nin kurbanı kılınanlardan Vural Avar, hapiste yaşamını yitirmiş, 3 Mart 2023 günlü Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile, 91 yaşındaki emekli Orgeneral Ahmet Çörekçi ile, 75 yaşındaki emekli Tuğgeneral İdris Koralp’in cezaları, ”kocama hali” gerekçesi ile kaldırılmıştır. Geride yaşları 78 ile 84 olan beş emekli general, 568 gündür tutuklu olarak içeride tutulmaktadır.

Bunlar; Org. Çetin Doğan, Org. Fevzi Türkeri, Korg. Yıldırım Türker, Tümgenerallar, Cevat Temel Özkaynak, Erol Özkasnak’tır.

Adları hiç bir yüz kızartıcı olaya karışmamış, sadece ettikleri yemine sadık kalarak görevlerini yapmış Yurtsever komutanlar, ettikleri yemine sadık olmayanların Atatürk Cumhuriyeti karşıtı, kinci siyasal islamcılar tarafından tutsak edilmiştir. Bu kumpas davaları sürecinde başta intihar eden

Yzb. Ali Tatar olmak üzere acı çekerek ölen tüm onurlu yurtsever komutanlarımızı minnet ve saygı ile anıyorum.

Yaşayanların gelecekte onur madalyaları olacak tutsaklık sürecinin biran evvel bitmesi diliyorum. Adalet herkese bir gün lazım olacaktır ve ulusumuz yapılanları affetmeyecektir.