Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın varlığı, birliği ve yüce kudretinin delillerini seyredebilmek için insanın tefekkür etmesi gereken bazı gerçekler şöyle bildirilmiştir:
1- Büyük bir kudret, ilim eseri olan insanın yaratılışı, onun akla durgunluk veren vücut yapısı, organları ve fonksiyonları dikkate alındığında, bunların Allah’ın yüce varlığına işaret ettikleri görülecektir. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de iki ayrı yerde şöyle buyurmuştur:
“Andolsun biz insanı çamurdan (bir özden) yarattık. Sonra onu sağlam bir karargahda nutfe haline getirdik. Sonra nutfeyi embriyo (alaka) yaptık. Peşinden embriyoyu bir et haline getirdik. Bu bir parçacık eti kemiklere çevirdik, bu kemikleri etle kapladık. Sonra onu başka bir yaratılışla insan haline getirdik. Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah, pek yücedir.”
2- Bozulması ve aksaması olmayan mükemmel bir tabiat düzeni içindeki yeryüzünün, dağlar ve denizler göklerin ve yerin birbiriyle ahenkli olarak kusursuz yaratılışı Allah’ın varlığının delilidir.
Yeryüzünün mevsimden mevsime değişik şekillere bürünmesi, yeryüzünün insanın barınması için elverişli olması, yerküreyi koruyan atmosferin, yerde ve gökte bulunan her şeyin insan emrine verilmiş olması Allah’ın varlığını, engin ilim ve kudretini göstermektedir.
Bu konudaki ayetlerden birinde şöyle buyurulur:
“Üstlerindeki göğe bakmazlar mı ki? Onu nasıl bina etmişiz ve nasıl donatmışız? Onda hiçbir çatlak da yok. Yeryüzünü de döşedik ve ona sabit dağlar koyduk. Orada gönül açan her türde (bitkiler) yetiştirdik. Allah’a yönelen her kula gönül gözünü açmak ve ibret vermek için (bütün bunları yaptık).”
3- Bütün canlıların ana maddesini oluşturan su, suyun müjdeleyicisi ve bulutların sevk edicisi olan rüzgâr, insanların pek çok ihtiyaçlarını gideren ateş vb.nin yaratılışı da Allah’ın varlığına işaret etmektedir. Bu tip ayetlere örnek olarak şunlar gösterilebilir:
“Gökten bereketli bir su indirdik. Onunla bahçeler ve biçilecek taneler bitirdik. Kullara rızık olması için birbirine girmiş, küme küme tomurcukları olan uzun boylu hurma ağaçları yetiştirdik. Ve o su ile ölü toprağa can verdik. İşte hayata yeniden çıkış da böyledir.
“İnsan yediğine bir baksın. Şöyle ki: Yağmurlar yağdırdık. Sonra toprağı göz göz yardık da oradan ekinler, üzüm bağları, sebzeler, zeytin ve hurma ağaçları, iri ve sık ağaçlı bahçeler, meyveler ve çayırlar bitirdik. (Bütün bunlar) sizin ve hayvanlarınızın istifadesi içindir.”
4- Ay, güneş, yıldız ve gezegenlerin bağlı bulunduğu değişmez düzen, gündüzün insanın geçimi için, gecenin de uyku ve dinlenmesi için yaratılmış oluşu, bütün bunlar ve bunların insanlara ve canlılara sağladığı faydalar, Allah’ın varlığının delileridir. Ayetlerde şöyle buyrulur:
“Sizin için geceyi örtü, uykuyu da istirahat kılan, gündüzü de dağılıp çalışma zamanı yapan O’dur.”
“Gece onlar için bir ibret alametidir. Biz ondan gündüzü sıyırıp çekeriz de onlar karanlıklara gömülürler. Güneş kendisi için belirlenen yerde döner. İşte bu aziz ve alîm olan Allah’ın takdiridir. Ay için de birtakım yörüngeler takdir ettik. Nihayet o eğri hurma dalı gibi olur da geri döner. Ne güneş aya yetişebilir. Ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörünge de yüzerler.”
Bunların yanı sıra Kur’an’da insanın inat ve kibir engellerini aşabildiği, gaflet perdesinden kurtulduğu zamanlarda mutlaka Allah’a yöneldiği ve O’na yalvardığı birçok ayetle ifade edilmektedir. İnsanın yaratılışında bulunan bu temel özellik sebebiyledir ki Kur’an-ı Kerim insanları uyarmakta, Allah’ı hatırlatıp insanlara yol göstermektedir.
Yine insandan kendi varlığı ve kâinat üzerinde tefekkür etmesini yaratılıştaki hikmet ve incelikleri anlamasını beklemektedir.
Peygamber Efendimiz ’den Allah’ın varlığı ile ilgili olarak sonraki âlimlere, imkân, hüdûs, gâye ve nizam delilleri konusunda ilham kaynağı olacak hadisler nakledilmiştir.
Hz. Peygamber bir gece sabaha yakın kalkmış, dışarıya çıkıp göğe bakmış ve şu ayetleri okumuştur:
“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde akıl sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır. Onlar ayakta dururken, otururken, yanları üzerinde yatarken, Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler de: ‘Rabbimiz, bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi ateşin azabından koru(derler)’.”
Peygamberimiz daha sonra eve dönmüş bir müddet istirahat ettikten sonra dışarı çıkmış, göğe bakarak aynı ayetleri okumuş ve abdest aldıktan sonra namaz kılmıştır.
Yemen halkından bir grup, Hz.Peygambere gelerek, “Ey Allah’ın elçisi! Dinin hükümlerini öğrenmeye ve âlemin ilk yaratılışının nasıl olduğunu sormaya geldik.” demişler. Peygamberimiz de:
“Allah vardı ve O’ndan önce hiçbir şey yoktu…” cevabını vermiştir.
Bedir harbinden sonra müşrik esirlerin salıverilmesi konusunda görüşmeler yapmak üzere Medine’ye gelen Kureyş ileri gelenlerinden Cübeyr b. Mut’ım, henüz Müslüman olmamıştı.
Bir akşam namazında: “Acaba onlar herhangi bir yaratıcı olmadan mı yaratıldılar? Yoksa kendileri mi yaratıcıdırlar? Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? Hayır! Onlar bir türlü anlayıp inanmazlar.” anlamındaki ayetleri okuyan Peygamberimizi dinledi.
Bu âyetlerin manasının tesirinde kalan Cübeyr son derece duygulandı ve “O ayetleri dinlerken nerdeyse kalbim yerinden fırlayacaktı.” Dedi.
Nitekim bu olay onun gönlünü İslam’a ısındıran bir kıvılcım olmuştur.
Peygamberimizin hadislerinde Allah’ın varlığının akli ve nakli pek çok delilini bulmak mümkündür.
Bu hadisler dikkatle incelenirse, önceki bölümlerde anlattığım şekliyle imkan, hüdûs, nizam ve gaye delillerine kaynak ve örnek oluşturdukları görülecektir.
Gerçek mü’min, Allah’ın güzelliğini ve büyüklüğünü kavrayan, lütfunu bekleyen, iyiliklerini ve nimetlerini bilen kimsedir.
Bu idrakteki kul Rabbini sever, kalbi sürekli Allah’la meşgul olur, davranışlarında onun rızasını ve memnuniyetini kazanmayı hedefler.
Kul, Allah’a, peygamberine ve getirdiklerine inanmakla, Allah’ın emirlerini yerine getirmekle ve yasaklarından kaçınmakla Allah’a sevgisini gösterir.
Gerçek iman, Allah’ sevgisini canından daha ileri tutan kimsenin imanıdır.
Mü’min, Allah’a bu şekilde inanınca, onun sevgisi bütün söz, fiil ve davranışlarında ortaya çıkar.
Yüce Allah Kur’an’da mü’minlerdeki Allah sevgisinin nasıl olması gerektiğini şöyle bildirir:
“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, durgunluğa uğramasından korktuğunuz alış verişler, hoşlandığınız meskenler, size Allah’tan, Rasulûnden ve Allah yolunda savaşmaktan, daha sevgili ise artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.”
Allah sevdiği ve kendisini seven mü’minler hakkında şöyle buyurur: “Ey iman edenler, sizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah, sevdiği ve kendisini seven mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. Bunlar Allah yolunda savaşırlar ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar. Bu Allah’ın dilediğine verdiği lütfudur. Allah’ın lütfu, ilmi geniştir.”
Allah’ı sevmek mü’minin en mühim özelliğidir.
Allah sevgisini tadan kalp başka bir sevgiyi aramaz.
Bunun içindir ki Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Üç şey kimde bulunursa, o imanın zevkine ulaşır:
Allah ve Resulünün kendisine her şeyden daha sevgili olması, kişinin ancak Allah için sevmesi, kâfirliğe dönmekten ateşe atılırcasına nefret etmesi.”
Allah sevgisi, Allah’ın vermiş olduğu sonsuz nimetlerin idraki içinde olan kişinin hayatına yön verir, iyiye, doğruya ve güzele yöneltir.
( devam edecek )