Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

SOHBET KÖŞESİ: UYDURMA DİN: EVANJELİZM

Yahudiler ve Hristiyanlar tarihte

Yahudiler ve Hristiyanlar tarihte birbirleriyle mücadele edegelmişlerdir.
Şimdi Müslümanlığa karşı Evanjelizm dini inanış adı altında birleşmiş durumdalar…

Hristiyanların ve Yahudilerin inanışına göre Evanjelizm: “Kutsal kitaba yönelmek” demektir.

Bu inanışta: Kutsal kitaptan maksat sadece İncil değil, aynı zamanda Eski Ahit denilen Tevrat ve onunla birlikte Zebur, öteki adıyla Mezmurlar’dır.

Asıl ilham kaynağı İncil’dir, yani İncil’i oluşturan kitaplardır.

Matta, Markos, Luka ve Yuhanna tarafından yazılmış Hristiyan otoritelerince kabul edilip doğrulanmış 4 İncilin her birine “Evanjel” demektedirler..

Evanjelizmin, genel anlamıyla İncil’ler hakkında vaaz vermek olduğunu söylemektedirler..

Hz.İsa üzerinde yoğunlaşan bu vaazların amacının Hristiyan olmayanları bu dine davet etmek olduğu inancındalar.

Evanjelizm, Amerika’daki Hristiyan toplumunun en tutucu ve radikal dinci kanadıdır.

Evanjelik inanca göre; Tanrı’nın Evanjelik Protestan Hristiyanlar için olan uhrevi (cennetle ilgili) ve Yahudiler için de dünyevi (yeryüzüyle ilgili) olmak üzere iki planı vardır.

Öteki dinlere mensup insanlar ise Tanrı için önem taşımazlar.

Tanrı’nın Yahudilerle ilgili planı gereği Yahudiler, vaat edilmiş topraklara dönüp Büyük İsrail’i kuracak ve dünyaya egemen olacaklar.

Evanjelikler ise bu plana destek olacaklar ve kendileri için kurtuluş ahrette gerçekleşecektir.

Eski Ahit(Tevrat ve Zebur) ve Yeni Ahit (İncil)’ ten oluşan Kitabı Mukaddese göre, İsa Mesih’in yeryüzüne yeniden inebilmesi için Yahudilerin, “Kenan Diyarı” olarak da adlandırılan ve kendilerine Tanrı tarafından vaat edildiğini iddia ettikleri topraklarda toplanmış olması gerekmektedir.

İşte böyle sapık bir anlayış…

Bizim inancımıza göre dinler Hak Dinler, Batıl Dinler diye ikiye ayrılır.

Hak Dinler de 2’ye ayrılır; Aslı bozulmuş Dinler, Aslı bozulmamış Dinler diye…

Batıl Dinler; İnsanlar tarafından uydurulan Dinlerdir…

Aslı Bozulmuş Dinler; Hristiyanlık ve Yahudilik…

Aslı bozulmamış Din; Müslümanlık…

Evanjelizm’i nereye koymak gerekiyor?

Elbette Batıl dinler arasına koymamız gerekiyor.

Çünkü Cenabı Allah tarafından böyle bir din gönderilmemiştir.

Ve Evanjelizm Hristiyanlar ve Yahudiler tarafından uydurulmuştur.

Dünya adeta Din savaşlarını yaşıyor…

Bir yanda Müslümanlar, diğer yanda Müslüman karşıtları…

Dünyada nerede bir savaş varsa orada Müslüman kanı akıyor…

Batı dünyasının, Hristiyan ve Yahudi milletinin hazmedemediği Müslümanlık, toplumun disiplinini sağlayan ilahi bir kanundur.

Yüce İslâm dini, son din gerçek dindir.

Tarihimiz içerisinde Müslümanlığın, seçkin ve etkin bir yeri vardır.

Bayramlarda, kandillerde, cumalarda, teravihlerde insanlarımız yüz-yüze, göz-göze bir araya gelmenin kaynaşmanın heyecanını yaşamıştır.

Çağlar, mevlid-mevlid, kandil-kandil bütünleşen Türk insanının din kardeşliği tezahürleri ile aydınlanmıştır.

Son asrın buhranı, insanları aynı inançta, aynı heyecanda birleştirememe başarısızlığıdır.

İnsan; aklı, duyguları, kaprisleri olan bir varlıktır.

Türk insanını savaşta ve barışta birleştiren fikir yüce islâm dinidir.

Din bir lüks değildir.

Din hayatın içindedir.

Yaşanan, davranışlarımıza ölçü olan, emir veren bir disiplindir.

“Namaz insanı her türlü edepsizlik ve kötülüklerden men eder.” Ayet-i Kerimesi bunun ifadesidir.

Yine: “Yalan söyleyen ve yalan (gibi kötülük) ile amel eden kimse (Oruç tutuyorum zannederek boşuna aç kalmasın! Onun yemeyi ve içmeyi bırakmasına Allah’ın fazla ihtiyacı yoktur.” Hadis-i Şerifi de, ibadetlerin bir hikmetinin de insanın ahlâkını yüceltmek olduğunu teyit etmekledir.

Din, birlikleri oluşturan bir güçtür.

Din birliği; insan topluluklarını millet haline getiren onu diri ve ayakta tutan en önemli kaynaktır. Hiç kimse bu disiplinin dışında değildir.

Din, konuşurken, alışveriş ve görev yaparken, çalışırken, askerin, sivilin, işçinin, patronun, esnafın, tüccarın, amir ve memurun kısaca herkesin ruh enginliğinde duyması ve yaşaması gereken prensiplerdir.

Başka bir deyişle din, camide ve seccadede bırakılan bir konu değildir.

İşçiyi daha verimli, öğrenciyi daha çalışkan, halkı kanunlara karşı daha saygılı, piyasayı daha güvenli yapan faktörlerden biri de dindir.

Dine saygılı toplumda cinayet, karaborsa, kanunsuz fiyat artışı, adam kayırma, rüşvet, zimmet, kanunlara karşı isyan yoktur.

Bunlar dîne karşı saygısı azalmış, toplumlarda kolayca filizlenen içtimai hastalıklardır.

Kötülükler ve suçlar; polisin, jandarmanın görmediği yerde işlenirler.

Herkesin başına bir polis dikme İmkânı yoktur.

Bu disiplin, kalplere yerleştirilen sorumluluk ve din şuuru ile kolayca sağlanır. Öyleyse din eğitimi ve disiplini, suçların önlenmesi bakımından kanunlara yardımcıdır.

İslâm dînî; Gerici, tutucu değil, itici bir güçtür.

“İki gönü birbirine eşit olan aldanmıştır” diyen, çalışmayı ibadet sayan, hizmetçi ile efendiyi aynı sofraya oturtan, işçinin ücretinin teri kurumadan verilmesini emreden, fail hakkını hak sahibinin affına bırakan, toplumun içinde, ona yön veren, yücelten, yükselten bir dindir.

Dindar millet çalışkandır.

Fabrikasını kendisi kurar. Makinesini, ilacını, silâhını kendisi yapar. Madenini, petrolünü kendisi işletir.

O halde gerçek din, gerçek Müslümanlık; aydınlıktır, ışıktır, yeniliktir, medeniyettir.

Din toplumu ayakta tutan sosyal bağdır.

Tarihî zamanlar içerisinde okulun, yolun, ışığın girmediği yurt köşelerinde insanımız dinin bağlayıcı, düzen verici otoritesi ile ayakta kalabilmiştir.

Türk insanı, büyük çilelerden, tecrübelerden geçmiştir.

Halkımız arasında hâlâ “yetim malı” dokunulmaz şeydir.

Başkasının ırzı kendi ırzımızdır. Başkasının malı “Kul hakkıdır” diye korunmuştur.

Tarih boyunca devletin himaye edici elini her zaman yanında göremeyen insanımız; Türklüğünü bu sayede koruyabilmiş, hayatını böylece sürdürebilmiştir.

Tarihimizde ölüyü soyan, güçsüze saldıran, devlet malını yağmalayan örnekler yoksa bunu da Müslümanlığa borçluyuz.

Kul hakkını, Allah’ın engin affediciliğinin dışında bırakan prensip, tarihimizi maddeci ve yağmacı bir tarih olmaktan kurtarmıştır.

Tarihimizde, insan insanın kurdu değildir.

İslâmiyet’in güçsüzlere, kimsesizlere uzanan sosyal yardım ve dayanışma müesseseleri; sadece vatandaşları değil, en yakın akraba ve komşudan başlayarak bütün insanlığı kapsayan geniş kardeşlik müessesesini kurmuştur.

Müslümanlığın sosyal dayanışma ve yardım kurumları, zekât ve sadakadan ibaret değildir.

Doğan her çocuk toplumun teminatı altındadır.

Bu; Aidatsız, başvurmasız, karşılıksız toplu sigorta demektir.

Böyle teminat ancak Müslümanlık’ta vardır.

İlaç bulamayan hastadan, açlıktan kıvranan yoksuldan en yakından başlayarak çevre-çevre bütün toplum sorumludur. ”Komşusu aç iken tok uyuyan bizden değildir,” Hadis-i Şerifi bu konuda en güçlü prensibi koymuştur.

İslâmiyet’te ölçü madde değildir.

“Ferdi cemiyetin kurdu” yapan anlayış, ihtiyar dünyamızı çeşitli blok çıkar ve kavgalarının insafsız arenası yapmıştır.

Vicdanları sarsan endişe, değer hükmü “madde” olan düşüncenin tahribatıdır.

Ölçü madde olursa, evlat ana babayı menfaati olduğu müddetçe sever.

Tüccar müşteriyi çıkarı olduğu için aldatır.

Asker cephede menfaati varsa savaşır. Böyle bir toplum: şerefli, mutlu bir toplum olamaz.

Toplum düzenimizi sağlayan, bizi millet yapan en önemli unsur da din’dir, kutsal iman varlığımızdır.

Müslümanlığa karşı olan milletler istemese de İslamiyet ilelebet payidar kalacaktır.

Başta Diyanet İşleri Başkanlığımız olmak üzere hükümetimizin Evanjelizm propagandasına karşı tedbirler alması en büyük temennimizdir.

Hoşça kalınız