1967 yılında Kıbrıs olayları patlak vermişti. Yunan ordusu 15 bin askerini Kıbrıs’a göndermişti.
İstanbul’da Cağaloğlu’nda Milli Türk Talebe Birliği vardı. Hemen onun karşısında da Milli Türk Talebe Federasyonu vardı.
Ben Milli Türk Talebe Birliği üyesiydim. O yıllarda tüm ülke genelinde sağ-sol mücadelesi vardı.
MTT Birliği sağı, MTT Federasyonu da solu temsil ediyordu.
Her konuda ters düştüğümüz gibi Kıbrıs konusunda da Federasyonla ters düşmüştük.
Biz Rumların Kıbrıs’ta Türklere karşı giriştikleri katliamı tel’in ederken onlar Türk askerinin Kıbrıs’tan çekilmesini istiyorlardı.
Bu konuda da karşılıklı sopalı, bıçaklı kavgalarımız olmuştu.
MTTB’de başkanımız sayın Rasim Cinisli idi.
Federasyoncular beni tanımadıkları için Sayın Cinisli tebdil-i kıyafetle beni zaman-zaman onların arasına gönderir ve konuşmalarını Sayın Cinisli’ye anlatırdım.
Milli Türk Talebe Birliği bünyesinde pek çok çalışmalarımız olmuştu
Derken Kıbrıs olayları patlak vermişti.
Türkiye askeri müdahalede bulunacağını belirtmiş hatta TBMM’si hükümete müdahale yetkisi vermişti.
Ben Milli Türk Talebe Birliğinde aynı zamanda Judo kurslarına devam ediyordum.
Bir gün bir binbaşının sivil kıyafetle kursa geldiğini ve bizlerle konuşacağını söylediler.
Binbaşı olduğu söylenen kişi Judo kursuna devam eden yüzlerce judocu arasından 30 kişi seçmişti.
Ben de seçilenler arasındaydım.
Kurstan sonra salondan ayrılmamamızı ve bizlerle özel olarak konuşacağını söylemişti.
O gece Orman fakültesinde sol grup tarafından rehin alınan bir kısım sağ görüşlü öğrenciyi kurtarmak için Milli Türk Talebe Birliğine bağlı gençler olarak gece yarısı Orman Fakültesine gitmiş ve öğrencileri kurtarmıştık.Acaba binbaşı bunun için mi gelmişti?Ben bu düşüncedeyken Kapalı spor salonunun öbür yanında Karate kursunda bulunan bir gurup arkadaş da yanımıza gelmişti.
Toplam 50 kadar olmuştuk. Bir kısmımız öğrenciydi. Siviller de vardı.
O sıralarda da Kıbrıs’a gönüllü gitmek için ülke genelinde kampanyalar düzenleniyordu.
Binbaşı olduğu söylenen kişi kısa bir konuşma yaptı. Kıbrıs olaylarını anlattı.
Sayın Rauf Denktaş’ın Türkiye’de olduğunu, gizlice Kıbrıs’a gitmesinin gerektiğini, bunun için de sivillerden oluşan bir grubun Sayın Denktaş’la birlikte gizlice Kıbrıs’a gideceğini bunun için de vatanını seven Milli Türk Talebe Birliğine bağlı üyelerden oluşan bir grup kuracağını, bu iş için bizi seçtiğini belirtmişti…
Onurlanmıştık, gururlanmıştık…
Eğitim başlamıştı. 2 ay içinde bisiklete, motosiklete binmesini, araba kullanmasını öğretmişlerdi.
2 ay içinde Taksi ehliyeti almamızı sağlamışlar, Judo’da da birkaç kuşak değiştirmemiz için bizi yetiştirmişlerdi…
Yakın dövüş taktikleri ve tabancayla ateş etmesini öğretmişlerdi…
Gerçekten iyi yetiştirilmiş 50 kişilik grup 2 ay içinde Kıbrıs’a gitmek üzere hazırlanmıştık.
Sayın Denktaş’ın Anamur üzerinden gizlice Kıbrıs’a çıkmasına yardımcı olacaktık.
Anamurlu oluşum nedeniyle olsa gerek Binbaşı benimle daha bir başka ilgileniyordu.
Diğer arkadaşlarımdan ayrı olarak bana EL YAZMASI bir KIBRIS HARİTASI vermişti.
Harita Osmanlıca yazılmıştı ve ayrılan grup içerisinde benden başka Osmanlıca bilen yoktu.
Haritayı ÇOK GİZLİ kaydıyla verdiğini kimseye göstermemem gerektiğini de söylemişti.
Sayın Rauf Denktaş’ı Kıbrıs’a çıkardığımız takdirde bu haritayı kendisine vermemi istemişti.
Sayın Denktaş’a veremediğim dünyada ilk defa yapılan EL YAZMASI Haritayı şu anda GİZLİ kaydıyla Arşivimde saklamaktayım.
O sırada Anamur’da Kıbrıs’a yönelik KIBRIS’IN SESİ adıyla bir radyo evi kurulmuştu.
Anamur’dan motorlarla, kayıklarla gizlice Kıbrıs’a silah ve mühimmat sevki yapılıyordu.
Sanırım bunları anlattığım için benimle diğer gruptan ayrı görüşmeler yapıyordu.
Binbaşı’nın anlattıklarına göre sayın Denktaş’ın gizlice Kıbrıs’a gitmesini can güvenliği nedeniyle hükümet de istemiyordu..
Ama Denktaş Anamur üzerinden mutlaka Kıbrıs’a gizlice gitmeliymiş…
Çalışmalarımız sona ermiş ve her zaman sivil kıyafetle gelen Binbaşı askeri kıyafetiyle son defa son toplantımıza gelmiş, hazır vaziyette beklememizi istemişti…
Ayrıca Kıbrıs olayları sona erinceye kadar KETUM davranmamız gerektiği konusunda namus ve şeref sözü almıştı…
Babam güneydoğuda kolunu kaybeden bir Gazi idi.
Binbaşının özel talimatıyla gizlice Anamur’a gelmiş, durumu babama anlatmıştım…
Babam savaş taktiklerini bilen biriydi ve o da Ketum davranmış anneme bile bir şey anlatmamıştı…
Bağlantılar yapılmış ve Sayın Rauf Denktaş 1967 yılında Anamur’a gelmiş, Kıbrıs’a çıkış ortamı ayarlanıncaya kadar yeri tarafımdan bilinen bir evde saklanmış ve Anamur üzerinden gizlice Kıbrıs gitmiş, adaya çıkmıştı.
Bu plana dâhil olmak isteyen Milli Türk Talebe Birliğine mensup gençler de ayrı-ayrı görevlerle bu Kıbrıs’a çıkışa destek olmaya çalışmışlardı…
Benim görevim Anamur’da kalacak yer sorununu çözmek olmuştu…
Bu görev yerine getirilmişti ancak Sayın Denktaş adaya çıktığı anda Yunanlılar tarafından tutuklanmış, Türkiye ve Amerika Birleşik Devletlerinin baskısıyla Türkiye’ye iade edilmişti.
Bizim görevimiz neydi ve sonuç ne olmuştu?..
Namus ve şeref sözü vererek KETUM davranmamız istenmişti ya…
Bu konuda şu anda bile susmak görevimizdi.
Aradan 44 yıl geçtikten sonra 2008 yılı Ağustos ayında Cumartesi Sohbet Köşesinde Anamur Türkmen Efem radyosunda canlı yayında telefonla halka açık olarak Sayın Rauf Denktaş’la bu konuları konuşmuştuk.
Kendisi Anamur’u, Anamur’luyu, Anamur sahillerini çok iyi tanıdığını söylemişti…
Kendisini Anamur’a davet etmiştim… Kendisiyle eski günleri anmıştık, halka açık ancak hiç kimsenin anlayamayacağı rumuzlu konuşmalar yapmıştık…
Nereden nereye…
İşte öğrencilik yıllarımda Kıbrıslı kardeşlerimize bir vefa borcu olarak böyle bir girişimimiz olmuştu…
O dönemde birçok arkadaşımız gönüllü olarak Kıbrıs’a gitmek için yazılmışlardı…
Ancak onlar bizim grup gibi şanslı olamamışlardı.
İlkay Kamil, Mustafa Haşim Altan, Muzaffer, Ahmet,…ile Kıbrıslı mücahit kardeşlerimiz Süleyman Ali, İbrahim Sadık, Ahmet Haşim, Küçük Rauf ile Saliha, Fatma, Zübeyde bacılarımız ve diğerlerinin kulakları çınlasın diyorum.
Hoşça kalınız.