Ticaret Ahlakı genel ahlakın önemli bir bölümüdür.
Alıcı ve satıcının birbirlerine karşı tutum ve davranışları sosyal ahlâkın seviyesini yansıtır.
İnsanların birbiriyle ticari münasebetlerinde karşılıklı çıkar ilişkileri vardır.
Kişinin ahlaka saygısı; Uygun olmayan çıkarlar karşısında direnişine bağlıdır.
Artan nüfus, sınırlı kalan hammadde kaynakları temel ihtiyaç maddelerine olan talebi artırmıştır.
Artan talep tüccara yeni fırsatlar vermektedir.
Ticarette şahsî çıkar sağlamak bazılarınca çekici kabul edilerek kanuna karşı hile yolları aranmakta, hayali ihracatlarla milyarlarca, trilyonlarca lira kazanılmaktadır.
Dürüst tüccar piyasanın teminatıdır.
Ticari ilişkiler çağımızın insanlarını birbirine yaklaştırmaktadır.
Bu kadar geniş ortam ilişkileri içinde bulunan insanların ilişkilerinde asıl olan dürüstlüktür.
Dışarıya İhraç ettiğimiz mal ayıplı ise millî gururumuzu da rencide ediyor.
Ticaret ahlâkı şahsî çıkarların çok üzerinde kabul edilmelidir.
Hayali ihracat gerçekten çok üzücüdür.
Esnaf, tüccar, çiftçi, memur, milletvekili… Bütün insanlarımızı ahlâkî yönden eğitmek zorundayız.
Ticaret ahlâkı; esnaf ve tüccarın yüz akıdır.
Kanun önünde sağlanan dürüstlük sürekli olamaz.
Ahlâk prensipleri gönüllerde yaşatılmalıdır.
Tüccar ve esnafın dürüstlüğü, şahsî çıkarların çekiciliğine ve çalışanların insafına bırakılamaz.
Atalarımız bu prensipleri değişik teşkilatlarla sağlamışlardır.
Ahilik teşkilatı ve Loncalar bu teşkilatlardandır.
Karaborsa, piyasa spekülasyonları, yalan yere yemin dinimizce kınanmıştır.
Rakip firmayı çöküntüye götürecek her çeşit hileye İslâmiyet izin vermez.
Müslüman tüccarların kendi müşterilerini, satışı kendisinden az olan komşu tüccarlara gönderdikleri zamanlar olmuştur.
Kendisi için istediğini başkası için de isteme dürüstlüğü, ticari ilişkiler konusunda da geçerli bir prensipti.
Ölçü ve tartıda hile yapanlar Kur’an’da şiddetle yerilmiştir.
Helal yoldan ticaret yapanlar da övülmüştür.
Tüccar ve esnaf kesimleri sağlam olan milletler, sosyal bünyeleri güçlü olan toplumlardır.
İslam’da Ticaret Hukuku vardır.
Ticaretle uğraşanların İslam Ticaret Hukukuna uygun hareket etmesi dini bir borçtur.
Bahsettiğimiz şekilde Ticarette, alım satımda piyasa devamlı değişmektedir.
Değişen piyasaya ayak uydurmak zorunda olan Müslüman tüccarlar herhangi bir malı sattığı zaman yerine aynı parayla yeni mal alamamaktadır.
Bir tüccar aldığı mala belli bir kar haddi koyarak satmaya devam ederken aynı cins maldan da satın almak suretiyle eski malının üzerine elbette yeni mallar koyacaktır.
Tüccar alışveriş yapmak için gelen kimselere de eski malın fiyatını düşünmeden yeni aldığı aynı cins malın üzerine kar haddini de koyarak yeni fiyata göre satışını yapacaktır.
Bu şekilde satışta dinen sakınca yoktur. Çünkü satıcı malına kendi isteği doğrultusunda zam yapmamaktadır.
Paranın değer kaybetmesiyle kendi isteği dışında önceden aldığı mala zam gelmektedir.
İslam’a göre alış verişte belli başlı bir kar oranı yoktur.
Ancak alıcıyı kandıracak satılacak olan malın o anda her yerde satılan piyasa değerinden çok yüksek bir fiyatla satılması ve karaborsacılık yapmak uygun değildir.
Satış yapmak üzere alınan herhangi bir mal ne kadar bekletilirse bekletilsin o andaki piyasa değeri üzerinden satılacaktır.
Bu satışta herhangi bir mahsur yoktur.
Malın satışında alındığı zamanki fiyatı değil, satış zamanındaki piyasa değeri geçerlidir.
Bütün ticaret erbabına helal ve bol kazançlar diliyoruz.
Hoşça Kalınız.