Geçtiğimiz günlerde okuyucularımdan birinden mesaj şeklinde bir mail aldım.
Mail’de sorulan soruyu ve kendilerine verdiğim cevabımı sizlerle de paylaşmak istiyorum:
Soru şuydu:
“Önceki cevaplarınızın birinde Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması ile ilgili olarak bir okuyucunuza verdiğiniz cevap çok doyurucu idi.
Değişik gazete, dergi ve internet gazetelerinde yazdığınız yazılarınızı yıllardır okuyoruz.
Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasıyla ilgili cevabınızı okurken Anadolu adının nereden geldiğini düşünmeye başladım.
Bize Anadolu adının nereden geldiğini köşenizde anlatır mısınız?”
Sorunun cevabına şöyle vermiştim:
“Anadolu adının nereden geldiği ile ilgili belgeleri araştırdığımız zaman karşımıza şu türlü bilgiler çıkıyor:
Eskiçağ tarihlerinde “Küçük Asya” olarak adlandırılan Anadolu adı onuncu asra kadar devam etmiştir.
Helenistik çağda Anadolu’ya “Anadolos” denmiştir.
Osmanlılar döneminde Anadolu toprakları “Diyar-ı Rum”, “Memalik’i Rum”gibi adlarla anılmıştır.
Kanuni Sultan Süleyman İmparatorluğun topraklarını “Rumeli” ve “Anadolu”olmak üzere, iki eyalete ayırmıştı.
Osmanlılar döneminde Anadolu eyaletinin ilk merkezi Ankara daha sonra Kütahya olmuştu.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra, Asya kesimindeki Türk topraklarının hepsine “Anadolu” adı verilmişti.
Anadolu’muzun Türklere ait bir yurt olduğunu ilk defa haçlı yazarlar belirtmişlerdir.
Anadolu’ya “Türkia” demişlerdir.
Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Anadolu, Doğu ve Batı uygarlığı arasında bir köprü olmuştur.
Anadolu adının nereden geldiği ile ilgili bir radyo programında canlı yayında anlattıklarımı sizinle de paylaşmak istiyorum:
Bir savaş dönüşü Türk askerlerine ayran ikram eden bir Türk anası askerlerin elinde bulunan ayran tasına ayran doldurmaktadır.
O kadar çok ayran ikram edilmiştir ki, kahraman Türk askerleri ellerindeki ayran tası dolu olduğu için, “dolu ana…” “Ana… dolu…” demeye başlamışlardır.
Askerlerin sözü süratlenince “Ana dolu”; “Anadolu” şeklinde anlaşılmış ve böylece Anadolu adı doğmuştur. “
İşte verdiğim cevap buydu.
Bu cevabı verdikten sonra yaptığım araştırmalarda Anadolu adının veriliş öyküsünü de bir başka açıdan tesbit ettim.
Bunu da sizlerle paylaşmak istiyorum:
Evet… Anadolu isminin nereden gelmiş olduğu, günümüzde hala bir tartışma konusudur ve bu konuyla ilgili çeşitli söylentiler bulunmaktadır.
Bu söylentilerin en meşhuru ise, Taşlıca köyünde meydana gelmiş olan bir olaya dayanır. Anadolu Selçuklu Devleti hükümdarı olan Alaaddin Keykubat, kendisinden önce yapılmış olan seferleri devam ettirerek Anadolu’nun İslam-Türk ülkesi haline getirmek için çalışmaktadır.
Bunun için Keykubat, Başköy Rum Kalesini fethetmek ister ve burayı fethetmek üzere yola çıkar.
Yolda ise, günümüzde Ankara Kızılcahamam sınırları içerisinde bulunan Taşlıca köyüne uğrar. Bu köyde ise, buraya yıllar öncesinden gelip yerleşmiş olan kadın erenlerden Kırmızı Ebe ve de oğlu Oruç yaşar.
Bu köye gelen Türk askerler, Kırmızı Ebe tarafından karşılanır ve Kırmızı Ebe askerlere ayran ikram etmek ister.
İşte tam da burada keramet başlamaktadır.
Kırmızı Ebe yayıkta yeni olarak hazırlamış olduğu ayranı askerle ikram etmek üzere orada bulunan taş oluğa döker.
Askerler ise, bu ayrandan içmek ve de kaplarını doldurmak için sıraya girer.
Bütün askerler hem ayranını içer hem de kaplarını doldurur. Buna rağmen taş oluktaki ayran bitmez. Bu olay ise, Kırmızı Ebe’nin evliyadan ve üzerinde bir keramet olduğunun göstergesi olarak yorumlanır. Askerler teker teker ayran içerken ve de kaplarını doldururlarken Kırmızı Ebe ve askerler arasında bir diyalog yaşanır.
-Doldurun Gazilerim
-Doldur Ana,
-Doldurun yavrularım,
-Ana, dolu.
Anadolu ismi bu diyalogdan gelir.
Kırmızı Ebe, bir bakraç ayranla bir orduyu doyurur ve bu durum sultanın kulağına gider. Bunun üzerinde Ebe’yi huzuruna davet eder.
Sultan kadının bu kerametinden çok etkilenir ve de kadının oğlu Oruç Gazi’ye çevre topraklarını bağışlar.
İşte Anadolu adının değişik anlatımlarla veriliş öyküsü…
Hoşça kalınız.