Sivas İlk Öğretmen okulunda derslerde, ders dışı konuşmalarla ülke gerçeklerini saptırdığına inandığım öğretmenlerle adeta sınıf içinde, derslerde, not verme konularında mücadele ediyorduk…
Nasıl mı?..
Matematik öğretmeni; 2 kere 2 = 4 eder derken konuyu döndürüp dolaştırıyor ve benim derslerde anlattığım Allah inancına getiriyor. “Görmediğiniz bir şeye inanmayın” diyor…
Sınıfa giriyorum .Öğrencinin biri kalkıp; “Matematik öğretmenimiz görünmeyen bir şeye inanılmaz. Allah da görülmüyor. Ona da inanılmaz dedi. Siz ise Allahın varlığından bahsediyorsunuz. Ne dersiniz.?” diye soruyor…
Matematik dersinde bunları anlatmak…
Biyoloji Öğretmeni; İnsanların maymundan meydana geldiğini anlatıyor ve bu konuyu öğrenci bana soruyor…
Fizik öğretmeni; Din’in fizik ötesi olaylar olduğunu ve buna inanmanın mantıksızlık olduğunu söylüyor ve bu konuyu öğrenciler bana soruyor…
Felsefe öğretmeni; Sosyoloji dersinde dini masaya yatırıyor ve dinin aleyhinde sözler sarf ediyor ve öğrenciler bu konuları bana soruyor…
Sınıflarda İstiklal marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un aleyhine bile sözler sarf ediliyor…
Kurtuluş savaşı çarpıtılıyor…Tarihi olaylar yanlış aksediliyor…
E…Pırıl-pırıl bu çocuklar ilkokul öğretmeni olacak…Derslere girecekler…
Çizilen tablo tamamen ülkeyi komünizmin kucağına atacak cinsten…
‘’Bunu da nereden çıkardınız’’ demeyiniz…
1968 yılı hem dünyada hem Türkiye’de büyük karışıklıkların ve önemli olayların meydana geldiği bir yıl olmuştu…
Bu karışılık dönemde 30 Ocakta Deniz Gezmiş, arkadaşlarıyla ‘’ Devrimci Hukuklular Örgütü’’nü kurmuştu.
31 Ocakta TRT Televizyonu deneme yayınına başlamıştı.
Mart ayının 29’unda Türkiye’de ilk böbrek nakli ameliyatı olmuştu.
Nisan 23’de de Avrupada ilk kalp nakli ameliyatı yapılmıştı.
Bütün dünyada ve Türkiye’de 3 Mayıs’ta; 1968 Mayıs olayları başlamıştı.
Üniversite öğrencilerinin De Gaulle hükümetine karşı Sorbonne Üniversitesinde başlattığı protestolar dalga dalga yayılarak Türkiye’yi de içine almıştı.
10 Haziranda Dil Tarih Coğrafya Fakültesinde ilk öğrenci işgali başlamıştı.
Çok enteresan bir durum ki halk arasında bazı öğrenci dolaplarında orak çekiçli bayrakların olduğu bile söyleniyormuş…
Okulumuzda erkek öğrenciler yetılı idi, kız öğrenciler ise evlerine gidip geliyordu yani gündüzlü idi.
İşte ben bu ortamda öğretmenliğe başlamıştım…
…Derken yeni bir öğretmen tayini geldiğini söylediler…
Tarih öğretmeni…Adı Namık Yücesan’dı…Bekardı ve devlet parasız yatılısı bulunan okulda benim kaldığım odaya yerleşmişti…
Milliyetçi ve muhafazakar bir arkadaşımızdı.…
Tanıştığımız ilk gece beraber kaldığımız odada okuldaki tabloyu açık ve net biçimde özetlemişim…
Sohbetimiz sabaha kadar devam etmişti…
Anladım ki milli ve dini değerlere bağlı bir arkadaşımız…O da stajyer olarak göreve başlamıştı…
Birkaç gün sonra okula bir edebiyat öğretmeni atandığını söylediler…
O da bekardı ve o da bizim odaya yerleşmişti…Adı Nureddin Yaz’dı…
Sayın Namık Yücesan’la kader birliği etmiştik…Vatanını. milletini devletini, bayrağını seven bir arkadaşımızdı.
İkimiz birlikte okulun durumunu yeni gelen edebiyat öğretmenine anlatmıştık…
O da vatanına, dinine bağlı milliyetçi bir arkadaşımızdı…O da bizimle kader birliği etmişti…Artık okulda 3 kişiydik…
Tarih derslerinde Namık Yücesan, Edebiyat derslerinde Nureddin Yaz ve Din derslerinde ben sınıflara girdiğimiz zaman öğrencilere gerçekleri anlatmaya başlamıştık…
Çalışmalarımız semeresini vermeye başlamıştı…
Bize en büyük destek Milliyetçiler derneğindeki arkadaşlarımızın moral vermesi oluyordu.
Bunların başında da sayın Mehmet İrge bey ve avukat sayın Yavuz Bülent Bakiler bey geliyordu.
Biz ülke menfaatleri doğrultusunda İlköğretmen okulundaki olayları dışarıda yapılan toplantılarda gerekli yerlere anlatıyorduk.
Okul kapalı bir kutu olmaktan çıkmış ve okul içinde oynanan oyunlar tamamen su yüzüne çıkmıştı.
İl Milli Eğitim Müdürü ile görüşmeler yapılmış ve okula müfettiş gelmesi sağlanmıştı…
Göreve başladığımızın birinci yılı sonunda okul denetime tabi tutulmuş, müfettişler gelmiş ve TÖS’e üye olan öğretmenler okuldan alınmış, okul idaresinde de büyük çapta değişikliğe gidilmişti…
Bu 1 yılın içinde daha çok şeyler yaşamış ve hayatımda büyük çapta değişiklikler olmuştu…
1 Eylül 1968 ve 1 Eylül 1969 yılları arasında meydana gelen değişiklikleri nasıl o bir yıla sığdırabildiğimi hala anlayabilmiş değilim…
Okul içinde bu mücadeleli hayatım devam ederken İslam Medeniyeti mecmuasına gelen sorular neredeyse 15 günde bana gönderiliyor ve onları cevaplıyordum…
Aynı yıl içinde şubat tatilinde eşim Habibe ile evlenmiştim.
Şimdi biraz 1968 yılında İslam Medeniyeti ile ilgili çalışmalarımdan söz edeyim:
Üniversite’de başlayan yazarlık hayatım öğretmenlik yıllarımda da devam etmekteydi…
Her ay yayımlanmakta olan İslam Medeniyeti mecmuasına gelen soruları cevaplandırmaktaydım.
Mecmuaya gelen mektuplar toplanıyor ve artık her ay özel ulak’la bana ulaştırılıyordu…
Elimin altında neredeyse 100’lerce soru vardı…
Sorusunun cevabını yeni çıkan mecmuada göremeyenler ikinci bir mektupla niçin cevaplandırılmadığını soruyorlardı…
O dönemde cep telefonları, internet gibi haberleşme araçları da yoktu…
Normal telefonla bile ulaşılamıyordu. Haberleşme ancak mektuplar kanalıyla oluyordu…
Sivas’ın kütüphanelerinde ne kadar kaynak kitap varsa tespit etmiştim.
Elimdeki mevcut kitaplarımdan da istifade ederek gelen soruları çok kolay bir biçimde cevaplandırıyordum.
Cevaplandırdığım soruları da yine özel ulakla İstanbul’a ulaştırıyordum.
Artık eskilerde olduğu gibi cevaplarım herhangi bir denetimden de geçmiyor aynen yayımlanıyordu…
Bunun için daha titiz bir çalışmayla cevaplarımı hazırlıyordum.
15 Ekim 1968’de yıl 2 sayı 15’de yayımlanan Sorunuz Söyleyelim köşesinin sonuna bir not yazmıştım…
Bu not’ta; Elimizde 100’lerce soru olduğunu, bütün soruların cevaplandırılacağını ancak gecikmelerden dolayı özür dilediğimizi belirtmiştim…
Artık bu nottan sonra özel olarak cevaplandırmam dileğiyle de mektuplar gelmeye başlamıştı…
Ben de bir yandan bu okuyucularımıza özel mektupla cevaplar vermeye başlamıştım…
Zor oluyordu…Ancak hayatım da dolu-dolu geçiyordu…
Yeni çıkan 15 Ekim 1968 tarihli mecmuada;
Ankara’dan sayın Yusuf İpek, İstanbul’dan sayın Necmeddin Turinay, İzmir’den sayın İbrahim Evine, Konya’dan sayın Ahmet Yeniköylü, Kırklareli’nden sayın Nuri Korkmaz, Burdur’dan sayın Süleyman Kınay, Konya’dan sayın Yusuf Işıcık’ın sorularını cevaplandırmıştım.
1968’li yıllarda gazete, mecmua, dergi çıkarabilmek çok zor ve masraflı bir uğraştı…
Hoşça kalınız.